Şamil | Kategoriler | Konular
Cınnet
CİNNET
Cin tutma, delilik, çılgınlık, davranış uyumsuzluğu, aklın zail olması. Buna cünûn da denir. Cinnet Kur'an-ı Kerîm'de bu mânâda birkaç yerde geçer: "Yoksa O'nda Cinnet mi vardır?" (Sebe', 34/8).
Diğer bir manasıyla; cin ve bu kelimenin çoğulu olarak cinler veya cin taifesi demektir: "Cinlerden ve insanlardan" (en-Nâs, 114/6)
Cinnet, örtü ve gizlilik mânâsında değerlendirildiğinde; Cennet, cenân (kalb), cünnet (koruyucu), cenîn ve mecnûn ile alâkalıdır.
Cinnet, dilimizde delilik mânâsına kullanılmaktadır. Cin çarpması olarak da tanımlanmaktadır. Gözle görülmeyen varlık olan cinlerin,insan vücuduna girerek, zarar verdiklerine inanan kimseler vardır.
Cünûn (cinnet) hali, İslâm hukukunda önemli bir yer tutar. Çünkü İslâm akıl dînidir. Ahkâmı da akılla anlaşılır. Cenâb-ı Hakk herkesi gücü yettiğince mükellef tuttuğundan İslâm fıkhı bu konu üzerinde belli bir bölüm tahsis etmiştir. Fıkıhta bu konu ehliyete arız olan haller diye adlandırılır. Bunlar, kişinin aklını gideren veya azaltan hallerdir. İki kısma ayrılır:
1- Semâvî ârızlar: İnsanın kendi elinde olmayan: bunaklık, delilik, unutkanlık gibi ârızlardır.
2- Mükteseb arızlar: İnsanın kendi elinde olan; cehalet, sarhoşluk, zorlama gibi ârızlardır.
Semavî arızlardan olan delilik (cünûn) iki kısma ayrılır:
1- Cünûn-ı mutbık: Kesilmeksizin sürüp giden akil hastalığıdır.
2- Cünûn-ı gayr-ı mutbık: Sürekliliği olmayan akıl hastalığına denir.
Cinnet; aklı örten, sağlam idraki yok eden bir hastalıktır, demiştik. Hasta, heyecan ve sarsıntı içindedir. Mecnun denilen hasta, daima gayr-ı mümeyyiz çocuk hükmündedir. Kendisinden bedenî teklifler düşer; fakat, malî teklif#ere muhatap olur.
Ancak akıl hastalığının süreklilik miktarı ibadetlerin cinsine göre değişmektedir. Namaz yükümlülüğünün düşmesi için bunun bir günden (24 saatten) fazla devam etmesi gerekir. Oruç için ise tam bir ay devam etmesi şarttır. Ramazan ayı içerisinde geçici olarak ayılıp kendine gelen kimse, daha sonra iyileşince Ramazan orucunun hepsini kaza etmesi gerekir. Zekât yükümlülüğünün düşmesi için ise akıl hastalığının bir sene devam etmiş olması şarttır. Aksi takdirde zekâtını vermek durumundadır.
Akıl hastalarının sözlü tasarrufları mûteber değildir. Ancak hastalık nöbetlerinin yokluğunda vaki tasarrufları geçerlidir.
Cinnet, atehle de alâkalıdır. Ateh; aklı örten ve sağlam idrake engel olan bir hastalıktır. Bu hastalığa tutulan Ma'tûh*, temyiz gücüne sahip değilse, mecnûn hükmündedir. (M. Ebu Zehra, Fıkıh Usûlü, İslâm Hukuku Metodolojisi, çev. Abdülkadir Şener, Ankara 1973, 330; Ö. Nasuhî Bilmen, Istılâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1967, I, 231)
Cünûn, edâ ehliyetini ortadan kaldırdığından, melânkolik, nevrastenik ve sar'alı kimseler, temyiz kudretine sahip olduklarında tasarrufları geçerlidir. (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1978, 191).
Mecnun ve Ma'tuh ile ilgili hükümler Mecelle'de geçmektedir. (Ali Himmet Berki, Açıklamalı Mecelle, İstanbul 1982, s.192, mad. 978, 979, 980)
Tasavvuf dilinde cünûnun (cinnetin) cezbe ile bir yakınlığı vardır. Cezbe, Hakk'ın, kulunu kendisine çekmesinden meydana gelen ve istiğrak, şaşkınlık ve hayret sûretlerinde görünen manevî haldir. Cezbede şart, istidattır. Bu da Allah vergisidir. Sâlikte istîdat olmazsa, yalnız riyâzât ve tasfiye ile Hakk'a vusûl nasib olmaz. Cezbe iki türlüdür: 1-Hafi: Kulun Hakk'ı, 2-Celî: Hakk'ın kulu sevmesidir.
Halk indinde cezbe ve cünûn aynı şeyler telâkki edilmesine rağmen, durum öyle değildir. Ceibe, hali değişen bir kişinin, beşerin mûtad idrakinin üstüne yükselerek keşf-i. hakayıka doğru ilerlemesidir. Cünûn ise; tam tersi, kişinin yükselme yerine alçalması; manasız ve olumsuz bir şekle düşmesidir.
Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU