Şamil | Kategoriler | Konular

Teşehhüd

TEŞEHHÜD

Namazlardaki oturuşlarda "et-Tahîyyâtü
li'llahi..." diye başlayan duayı sonuna kadar okumak.

Teşehhüd, müminin miracı olan namazda, Yüce
Allah'ın huzurunda Allah, Resulu, melekleri ve Allah'ın
diğer salih kulları ile selamlaşmanın bir ifadesidir.

"et-Tahiyyâtü li'llahi..." ile başlayan
dua iki şehadeti ihtiva ettiğinden dolayı teşehhüd
olarak isimlendirilmiştir. Duanın tamamına teşehhüd
denilmesi bir şeyi parçası (cüz'ü)nın ismiyle
adlandırmak kabilindendir. Hanefîler teşehhüd konusunda
İbn Mes'ûd (r.a)'ın rivayetini esas almışlardır
(İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, Kahire 1272-1324, I, 342; Remlî,
Nihâyetü'l-Muhtâc, Kahire 1389/1969, 1, 519).

Hanefîler ve Hanbelîler Hz. Peygamber (s.a.s)'in
Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'a öğrettiği teşehhüdü okumayı,
diğerlerine göre daha faziletli olarak kabul etmektedirler. Bu teşehhüd'ün
metni şudur:

Hanefîlerin bu rivayeti tercih etmelerinin sebebi
şudur: Hammâd, İmam Azam Ebû Hanife'nin elini tutarak bu teşehhüdü
ona öğretti ve dedi ki: İbrâhim en-Nehaî elimi tutarak onu
bana, Alkame elini tutarak İbrâhim'e, Abdullah b. Mes'ûd (r.a) da
Alkame'nin elini tutarak ona, Hz. Peygamber (s.a.s) de Abdullah b. Mes'ûd
(r.a)'ın elini tutarak teşehhüdü ona öğretti. Bu
silsilenin yanında bu teşehhüde atıf vavı ziyadesi
vardır ki bu senâ (övgü)nın daha fazla olmasını
gerektirir (Mevsılî, el-İhtiyar, İstanbul 1987, I, 53;
İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire, ts. (Mektebi İbn Teymiyye),
I, 534, 535, 541; Behûtî, Keşşâfu'l-kınâ (nşr. Hilâl
M. Mustafa Hilâl), Beyrut 1402/1982, I, 388).

Mâlikîler, Ömer b. Hattâb (r.a)'dan rivayet edilen
teşehhüdün daha faziletli olduğunu kabul etmektedirler. Bu
rivayetin metni şudur:

(İbn Cüzeyy, el-Kavânînü'l-Fıkhiyye,
Kahire 1405/1985, 65; Ezherî, Cevâhiru'l-İklîl, Kahire 1322, 1,
52; Düsûkî, Hâşiye ale'ş-Şerhi'l-Kebîr, Kahire, ts.,
I, 251).

Şâfiîler ise Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan
rivayet edilen teşehhüdü daha faziletli kabul etmektedirler. Metni
şudur:

(Nevevî, el-Ezkâr, Kahire 1375/1956, 60).

Sahîh olan görüşe göre Hanefîler, bir görüşe
göre Mâlikîler ve Hanbelîlere göre, peşinden selâmın
gelmediği kade (oturuş)lerde teşehhüd vaciptir. Terki
halinde sehiv secdesi gerekir. Şâfiî ve Malikî mezhebi ile bir
görüşe göre Hanefiler ve rivayette de Hanbelîlere göre bu kadede
teşehhüd sünnettir. Kâde-i ahîre (son oturuş)de teşehhüdü
okumak Hanefîlere göre vaciptir. Bu konudaki delilleri Hz. Peygamber
(s.a.s)'den nakledilen; "Son secdeden başını
kaldırdığın ve teşehhüd miktarı
oturduğunda namazın tamam olmuştur" hadis-i
şerifidir. Bu hadiste Resulullah (s.a.s), namazın
tamamlanmasını teşehhüdün okunmasına değil,
kade(oturuş)ye bağlamıştır. Buradan hareketle
Hanefîler farz olan, teşehhüdü okumak değil oturmaktır
demektedirler. Teşehhüd ise vacip olup terki tahrîmen mekruhtur.
Sehven terki durumunda sehiv secdesi ile telâfî edilir. Şâfiî ve
Hanbelîler, teşehhüdü namazın rükünlerinden kabul
etmektedirler (İbn Âbidîn, a.g.e., I, 306, 307, 313; Mavsılî,
a.g.e., 53, 54; İbn Cüzeyy, a.g.e., 65; Cevherî, a.g.e., I, 49;
Desûkî, a.g.e., I, 243, 251; Remlî a.g.e., I, 518; Nevevî, a.g.e., s.
60; Behûtî, a.g.e., I, 389; İbn Kudâme, a.g.e.,I, 532, 533)

Hanefîlere göre teşehhüde bir harf bile olsa
ziyade yapmak tahrîmen mekruhtur. Çünkü namazdaki zikirler tesbit ve
tayin edilmiştir ki bunlara bir ilavede bulunulamaz (İbn Abidin,
a.g.e., I, 342).

Şâfiîlere göre teşehhüddeki;

Lafızlarını söylemek şart
olmamakla beraber sünnettir. Bunların tamamını terkedip,
geriye kalanlarını okumak da yeterlidir. Bu konuda Şafiî
âlimleri arasında ihtilâf yoktur.

(Esselamu aleyke) ile başlayan kısımdan
herhangi bir lafzı terketmek caiz değildir. Ancak
(verahmetullahi ve berekatuhu) lafızları konusunda farklı
üç görüş vardır. Sahih olan görüşe göre bu lafızların
terkinin caiz olmadığıdır. Teşehhüdün lafızları
arasında tertibe riayet etmek bu mezhebin sahih olan görüşüne
göre müstehaptır (Nevevî, a.g.e., 62).

Mâlikî, Şafiî ve Hanbelîler ile Hanefilerden
Tahâvî ve Kerhî'ye göre birinci teşehhüd de oturmak sünnettir.
Hanefîler ile bir kavle göre Hanbelîler, ilk teşehhüd de oturmanın
vacip olduğu görüşündedirler. İkinci teşehhüd de
ise teşehhüd miktarı oturmak dört mezhebe göre bir
rükündür. Teşehhüdü Arapça dışında bir lisanla
okumak muktedir olmayanlar için caizdir. Muktedir olanlar hakkında
ihtilâf vardır. Teşehhüdü gizli okumak ise sünnettir
(Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-1331, I, 32; Kâsânî,
Bedâiu's-Sanâî, Kahire 1327-1328, 1910, I, 113; İbn Abidin,
a.g.e., I, 301, 325; Mavsılî, a.g.e., I, 53-54; İbn Cüzey,
a.g.e., s. 65; Cevherî, a.g.e., I, 48; Desûkî, a.g.e., I, 249; Nevevî,
a.g.e., s. 63; Remlî, a.g.e., I, 520-521; İbn Kudame, a.g.e., I,
532-533, 539, 545; Behûtî, a.g.e., I, 385; II, 34).

Teşehhüde oturulduğunda elleri uyluklara
koymak, erkeklerin sol ayağını yere yayıp, sağ
ayağını parmaklar kıbleye dönmüş şekilde
dikmesi, kadınların kaynağı üzere oturup, ayaklarını
sağ tarafa yatık olarak çıkarmaları sünnettir. Eller
ile dizler tutulmaz. Sahih olan budur. Eller dizlerden uzak tutulmayıp
parmakların ucu, dizlerin ucu üzerine gelecek şekilde
konulmalıdır (İbn Âbidîn, a.g.e., I, 341; Mehmed Zihni,
Nimet-i İslâm, s. 87).

Teşehhütlerde "Lâ İIâhe"
denilirken sağ elin şehadet parmağı
kaldırılıp "illallah" derken indirilmesi sünnettir.
Bu halde baş parmak ile orta parmak halka edilip diğer iki
parmak bükülür (İbn Âbidîn, a.g.e., 342). Bu aynı zamanda
elif ve be harfini ifade eder ki Allah demektir. Bu durumda"Lâ
ilâhe: Hiçbir ilâh yoktur" derken bu işaretle sadece
Allah'ın var ve bir olduğu ifade edilmektedir. Sağ elin
şehadet parmağından başkasıyla işaret
yapılmaz. Bu parmağın kesik veya sakat olması halinde,
ne o elin diğer parmağıyla ne de sol elin şehadet
yahut diğer bir parmağı ile işaret yapılamaz (M.
Zihni, a.g.e., 87, dipnot: 5).

Şâfiîlere göre teşehhüd de
"illallah" denildiğinde şehadet parmağı
kaldırılır ve ilk teşehhüd de ayağa
kalkılıncaya veya selam verilinceye kadar öylece bırakılır.

Teşehhüdün Terki

Birinci kadede sehven terk edilen teşehhüd için
sehiv secdesinin meşru olduğu konusunda bir ihtilaf yoktur.
Kasden terkedilmiş ise Hanefiler ile bir rivayette Hanbelîler, namazın
iadesinin vacip olduğu görüşündedirler. Mâlikîler, Şâfiîler
ve diğer bir rivayette Hanbelilere göre bu durumda da sehiv secdesi
gerekir.

Ka'de-i ahîre (son oturuş) de teşehhüd
kasden terkedilmiş ise Hanefililer, Şâfiîler, Hanbelîlere
göre namazın iadesi vaciptir. Eğer sehven terkedilmiş ise
Şafiî ve Hanbelîlere göre hüküm aynıdır. Hanefîler ve
Mâlikîlere göre ise bu durumda sehiv secdesi gerekir (İbn
Âbidîn, a.g.e., I, 313, 501; Remlî, a.g.e., II, 74-75; Nevevî, a.g.e.,
60; İbn Kudame, a.g.e., II, 6, 26-27, 44; Behûtî, a.g.e., I, 389;
el-Mevsûatü'l-Fıkhiyye, Kuveyt 1408/1988, XII, 34-39)

Saffet KÖSE


Konular