Şamil | Kategoriler | Konular

Haman

HÂMÂN

Kur'ân-ı Kerim'de Fir'âvn'un yardımcılarından
biri olarak adı geçen kişi. Hâmândan şöyle söz edilir:

"Biz, yeryüzünde mustaz'âflara iyilikte
bulunmak, onları önderler yapmak ve vârisler kılmak ve yeryüzünde
yerleştirmek; Fir'âvn'a, Hâmân'a ve askerlerine korkmakta oldukları
şeyleri göstermek istiyorduk" (el-Kasas, 28/5-6).

"Fir'âvn, "ey ileri gelenler, sizin benden
başka bir tanrınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân,
çamura ateş yak (tuğla hazırlayıp) benim için
yüksek bir kule yap; (çıkayım da) belki Musa'nın
ilahına muttali olayım. Doğrusu ben onu yalancılardan
sanıyorum' dedi" (el-Kasas, 28/38).

"Andolsun ki, biz, Musa'yı mucizelerimizle ve
apaçık bir hüccetle Fir'âvn'a Hâmân'â ve Karun â gönderdik
de, onlar, "bu çok yalancı bir sihirbazdır' dediler"
(el-Mü'min, 40/23-24).

"Fir'âvn, ey Hâman, bana yüksek bir kule yap;
olur ki o yollara, göklerin yollarına erişirim de,
Musa'nın tanrısına muttali olurum. Doğrusu ben, onu
yalancı sanıyorum' dedi. İşte böylece Fir'âvn'ın
kötü ameli kendisine süslendirildi ve (doğru) yoldan
alıkonuldu; Fir'âvn'ın hilesi, ancak bir hüsrandır"
(el Mü'min, 40/36-37).

Ayetlere bakıldığında ilk göze
çarpan nokta, Hâmân'ın Fir'âvn ve Karun ile birlikte anılmış
olmasıdır. Bu, onların birlikte hareket eden ve
dolayısıyla da aynı yer ve zamanda yaşamış
kimseler olduklarını gösterir.

Fir'âvn'ın Hâmân'a doğrudan doğruya
emir vermesi Hâmân'ın Fir'âvn'ın buyruğu altında
bulunan bir kimse olduğunu göstermektedir. Ayrıca ona
doğrudan doğruya emir verilmiş olması, geniş
yetkilerle donatılmış olduğuna delalet eder. Aynı
zamanda âyette geçen "Fir'âvn'a, Hâmân'a ve onların
askerlerine" ifadesi ise, Hâmân'ın güçlü ve üst düzeyde
bir kimse olduğunun alametidir.

Bu yüzden, Hâmân'ın Fir'avn'ın
vezirlerinden biri olduğu kanaatine varılmış ve Hâmân
ve Karun, Fir'âvn'ın vezirleri olarak
anılmışlardır. Şu var ki, Karun'la ilgili
âyetlerde bu şahsın İsrailoğullarından
olduğunun açıkça ifade edilmiş olması ve haber
verilen olaylar, onun devlet görevlisi bir "vezir' olmaktan çok,
Fir'âvn'ın İsrailoğulları içindeki işbirlikçisi
olduğunun bir delilidir. Halkını Fir'âvn'ın
boyunduruğu altında tutan bir işbirlikçi. Hâmân için
ise, gerek "asker sahibi' oluşu, gerekse doğrudan ve açıkça
buyruk alışı gözönünde tutulunca, "vezir' veya
benzeri üst düzey yöneticisi yahut kumandan olması muhtemeldir.

İlk andığımız âyet meâli,
Hazreti Musa'nın doğumunu ve suya
bırakılışını anlatan âyetlerle bir aradadır.
Buna bakarak, Fir'âvn'ın İsrailoğullarından
doğan erkek çocukları öldürtme-karar ve buyruğunda Hâman'ın
da payının bulunduğu düşünülebilir. Böyle bir
kararda pay sahibi olduğu içindir ki, "korktuğuna
uğratılması" sözkonusu edilmiş olsa gerekir.

Ayrıca, Fir'âvn'ın "inkâr" için
kanıt aramak üzere kule yaptırma girişiminde özellikle
Hâman'a güvenmiş olması da, onun küfür ve inkârının
devam ettiğini, bu doğrultuda Fir'âvn'la tam bir görüş
birliği içinde bulunduğunu gösterir.

Hâman'ın adı, Kitab-ı Mukaddes'te de geçer.
Tevrat'ın Ester Kitabı'nın üçüncü Babından
itibaren, İran'daki yahudilerin gördüğü zulüm, Hamam adlı
vezirin bundaki payı, Ester adlı Yahudi kızının
Kral Ahaşveroş'un sarayına girerek hükümdarı
etkileyişi, sonuçta Hâman'ı, on oğlunu ve on binlerce
İranlıyı öldürterek Yahudileri kurtarışı
uzun uzadıya anlatılır.

Anlaşılıyor ki, halen
halkımızın zalim kimseleri "firavun, nemrut" gibi
adlarla nitelemesinde olduğu gibi, Yahudiler de Mısır'daki
Hâman'ın adını bir türlü unutamamış, onu
hafızalarda bir "zalim vezir" olarak muhafaza etmiş ve
İran'daki olaylar sırasında da, hafızalarındaki
bu adı karşılaştıkları zalim vezire
iliştirerek, onu Hâman diye anmış, Ester kitabına da
öylece kaydetmişlerdir. Tevrat'ın sonradan hahamlarca elden geçirilip
yeniden yazılış sırasında Mısırlı
Hâmân'ın İran'daki zalim vezirle
karıştırılarak böyle bir duruma yol açılmış
olması da muhtemeldir. Bir başka ihtimal de her iki vezirin
adının da Hâmân olmasıdır. Nitekim, Hz. Harun'un Hz.
Musa'nın kardeşi olduğu Kur'an'ın haberleriyle sabit
olduğu gibi, Hz. Meryem'in kardeşinin de aynı adı
taşıdığı yine Kur'ân-ı Kerîm'den anlaşılmaktadır.
Aynı adı taşıyan iki ayrı tarihî kişiliğin
Hâmân için de düşünülmesi niçin mümkün olmasın?
Kuvvetli ihtimal ise, değindiğimiz üzere, Tevrat'ın
hahamlarca elden geçirilişi sırasında bir
karışıklık yapılmış olmasıdır.
Bunun sonucunda da Mısırlı Hâmân, İran'daki
olayların kahramanıyla
karıştırılmıştır. Veya benzer
tutumları dolayısıyla iki vezir, Yahudinin
hafızasında, özdeşleştiğinden kayıtlara da
öylece geçilmiştir.

Ayrıca Hâmân'ın özel isim mi, yoksa işgal
ettiği makamın ismi mi olduğu hususu da kat'i değildir
(Abdulvehhâb Neccâr, Kasasu'l-Enbiyâ, 5.187).

Zübeyir YETİK


Konular