Şamil | Kategoriler | Konular

Hapıs cezası

HAPİS CEZASI

Suçlunun bir yere kapatılarak toplumdan tecrid
edilmek suretiyle cezalandırılması. Hz. Peygamber (s.a.s.)
döneminde mescid bu iş için de kullanılmış, Râşid
halifeler döneminde ise bir ev cezaevi olarak tahsis edilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'de: "Kadınlarınızdan
fuhuşu irtikap edenlere karşı içinizden dört şâhit
getirin. Eğer şehâdet ederlerse, onları ölüm alıp götürünceye
kadar veya Allah onlara bir yol gösterinceye kadar kendilerini evlerde
hapsedin"(en-Nisâ, 4/15) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu hüküm
Nûr sûresinde açıklanan cezalar ve sünnet ile nesh edilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Benden
alınız!... Benden alınız!... Allahu Teâlâ şüphesiz
zina edenler için bir yol göstermiştir. Bekârın Bekârla
zinası yüz değnek ve bir sene sürgündür. Evlinin evliyle
zinası yüz değnek ve recmdir" (Buhârî, Tefsiru sure (4);
Müslîm, Hudud,12; Ebu Davud, 23; Tirmizi Hudûd, 8; İbn Mace Hudûd,
7; Dârimî, Hudûd, 19).

Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde, hapishane mevcut değildi.
Suç işleyen kimseler; mescidde veya dehlizlerde bekletilmiştir.
Nitekim Hz. Peygamber bir cinâyet suçundan sanık olan Sumâme b.
Usâle (r.a.)'ı, mescidin duvarına
bağlamıştır (Buhârî, Husumet, 6, 7). Yine Hz.
Peygamber döneminde zengin olduğu halde borçlarını
ödemeyenler tutuklanmıştır. Hz. Ömer (r.a.) dört bin
dinara bir ev satın alıp hapishane olarak
kullanmıştır. Fakîhlere göre; Hz. Peygamber ve Ebû Bekir
(r.a.) döneminde özel hapishane yoktu suçlular mescidde veya evlerde
bekletilirdi. Hz. Ömer'den sonra Hz Ali (r.a.) da kamıştan
"Nafı" isimli bir hapishane yapmıştır. Suçluların
buradan kaçması üzerine, daha muhkem olan "Mehis"
cezaevini inşa ettirmiştir.

Ancak ne Hz. Peygamber döneminde ne Râşid
halifeler döneminde uzun süreli hapis cezası
uygulanmamıştır. Hapis cezası belirli bazı suçlar
için tedbir mahiyetinde uygulanmış geniş bir şekilde
de tatbik edilmemiştir. Çünkü İslâm'ın getirdiği
ölçüler uzun süreli hapis cezasına karşıdır.
Allahu Teâlâ "Însanları ve cinleri ancak bana ibadet etmeleri
için yarattım" (ez-Zâriyat, 51 /56) buyurmuştur. Bir çok
ibadetin edâ edilebilmesi için ise hürriyet şarttır.

İslâm'ın temel hedefi insanların can,
mal, nesil, akıl ve din emniyetlerini sağlamaktır. Uzun süreli
hapis cezası buna engeldir. İslâm hukukunda suçun
şahsiliği prensibi vardır. Fakat uzun süreli hapis cezası
suçlu ile birlikte ailesini de hedef almaktadır.
Sağlıklı bir toplumun oluşması için insanların
fıtratına aykırı ceza ve müeyyidelerden kaçınmak
gerekmektedir. Bunun için İslâm hukukunda hapis cezası bir
ceza olarak değil, hakkın tesbiti için alınan tedbir
olarak düşünülmelidir. İmam Muhammed (r.a.)

"herhangi bir sebeple tutuklanan müslümanın
hanımının belirli süreler içerisinde yanına
girmesine müsaade edilmesi gerektiğini" söyler. Zira tedbir
açısından önem kazanan tutuklama, ceza hükmüne dönüştürülmemelidir.
Yol kesen herhangi bir cana dokunmamış ve mal
almamışsa tevbe edinceye kadar hapsedilir. Bu bizzat cezâ
hükmünde olsa da burada da belirli bir süre ile sınırlandırma
sözkonusu değildir. Suç işleyen mükellefin yaptığı
işten pişmanlık duyması ve tevbe etmesi hapisten çıkarılması
için yeterlidir. İslâm hukukçuları sünnetteki bazı
uygulamaları esas olarak bu konuda değişik
değerlendirmeler yapıp ayrı ayrı ictihadlarda
bulunmuşlardır. Hapis cezası süresinin tayin edilmiş
olup olmaması bakımından ikiye ayrılır:

1- Süresi belli hapis: Adi suçlular süresi belli
hapis cezasına çarptırılabilir. İslâm hukukçuları
suç ağır olduğu veya suçlunun ıslahı için
gerek görüldüğü zaman dayak cezasını, diğer
cezalara tercih ederler. Hapis cezasının en az süresi bir
gündür. En uzun süresi ihtilaflıdır. Bazı İslâm
hukukçuları altı ay derken bazıları bir yıl,
diğer bazıları da veliyyü'l-emr'in belirleyeceği
kadar süreyi en çok süre sayarlar (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr,
IV, 216). Şâfiîler bunun bir yılı geçmemesini şart
koşarlar. Bu konuda, zina haddindeki bir yıl sürgün cezasını
kıyas esas alırlar.

İki cezadan birisinin yalnız başına
yeterli olmaması halinde hapis ve dayak birlikte de uygulanabilir.
Hapis cezası suçlunun ıslâh ve te'dibi amacıyla verilir.
Bunun suçluya bir fayda vermeyeceği aanlaşılırsa
başka cezalar da uygulanabilir.

2- Süresi belirli olmayan hapis: Bu ceza, ağır
suç işleyenlere veya suç işlemeyi alışkanlık
haline getirenlere uygulanır. Öldürme, dövme, hırsızlık
ve yol kesicilik suçunun işlenmesi gibi. Suçlu tevbe edinceye kadar
hapiste kalır ve toplumdan tecrid edilir (İbn Âbidîn,
Reddü'l-Muhtar, III, 260).

Hapis cezalarının şu şekilde de
tatbik edilmesi mümkündür:

1) Sürgün cezası: Bu, suçlunun bir süre
bulunduğu şehirden başka bir bölgeye uzaklaştırılmasından
ibarettir. Bu süreyi belirleme hâkime aittir. Sürgün cezası Hz.
Peygamber ve daha sonra da Hz. Ömer tarafından
uygulanmıştır.

2) Zincire vurma: Bazan bu ceza, öldürme cezası
ile birlikte de uygulanabilir. Ta'zir olarak zincire vurma cezası
diri kimseye uygulanır. Yiyecek, içecek verilir. Abdest alıp imâ
ile namaz kılması mümkündür. Fakîhler bu cezanın en
çok üç gün verilebileceğini söylerler. Hz. Peygamber (s.a.s.)
Ebû Nâb adlı birisine, iple bağlatarak bu cezayı
uygulatmıştır.

3) Va'z ve nasihat: Hâkim, suçluya öğüt
vermede yarar görürse, yalnız nasihatla yetinebilir. Kur'ân-ı
Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Serkeşliklerinden
yıldığınız karılarınıza nasihat
ediniz" (en-Nisâ, 4/34).

4) Münasetleri kesme: Ta'zir cezalarından birisi
de islâh amacıyla münasebetlerin kesilmesidir. Nisâ sûresindeki
sözkonusu âyetin devamında "... nasihattan anlamazlarsa
hanımlarınızı yataklarında yalnız
bırakınız" buyurulur. Allah'ın Rasûlü Tebük
Gazvesine özürsüz olarak katılmayan Ka'b b. Mâlik, Mürâre b.
Rabîa ve Hilâl b. Ümeyye ile münasebetlerin kesilmesini bildirmiş
ve elli gün süreyle ashâb-ı kirâm bu üç kişi ile
konuşmamıştır. Sonra tevbe edip pişmanlık
duydukları için Tevbe sûresi 118. âyetiyle affedildikleri
bildirilmiştir.

Bu duruma göre hapis cezası İslâm
devletinde prensip olarak bazı suçlara karşı tedbir olsun
diye uygulanıyorsa da İslam'da uzun süren, hayat boyu uygulanan
hapis cezası türünün olmadığı görülmektedir.
Suçun kişiselliği İslâm adliye teşkilatında
önemli bir prensip ve adliye teşkilat tarihinde İslâm'ın
getirdiği büyük bir yeniliktir.

Bu prensip göz önünde bulundurularak hapis cezasının
suçlunun dışında kalan yakınlarının
mağdur edilmemesi ve zarara uğratılmaması için
gerekli tedbirler alınarak eğitici ve caydırıcı yönleri
düşürülerek kısa sürelerde tatbik edilmesi uygun görülmüştür.

Özellikle belli suçlara belli kısas
cezaları ve hadler uygulanıp suçlunun serbest bırakılması
İslam hukukunun cezaya bakış açısını göstermektedir.

Şâmil İA


Konular