Şamil | Kategoriler | Konular

Hased

HASED

Kıskanmak, çekememek, başkasında olan
sağlık, zenginlik ve benzeri nimetlerden dolayı
rahatsız olarak o kişiden o nimetin gitmesini istemek. Kalpte
bulunan ve insanı kötülüklere sürükleyen en önemli ve gayri
ahlâkî özelliklerden, hastalıklardan birisidir. Bilgisizlik ve
tamahkârlığın birleşmesinden,
kaynaşmasından doğar. En çok da tanıdık ve
akrabalar arasında kendisini gösterir:

Haset, çirkin huyların en
zararlılarındandır. Herkeste bulunmakla birlikte dereceleri
farklıdır. Kimi insanda haset duygusu bir an için gelip gider;
kiminde ise iyice yerleşir, bütün benliğe hâkim olur ve
gittikçe artar. İşte asıl üzerinde durulması gereken
ve tehlikeli olan haset sonuncusudur. İmam Gazalî'ye göre haset
ancak bir nimete karşı olur. Allah bir kimseye bir nimet
bağışladığı zaman diğer insanda ona
karşı iki türlü hal belirir. Birincisi, o nimeti çok görerek
onun elinden gitmesini istemektir; buna haset denir. Hasedin tezâhürü
de insanın elindeki varlığı, nimeti çok görmek ve
yok olması halinde sevinmektir. İkinci hal ise ne
varlığa sevinmek, ne de yok olmasını istemektir. Buna
karşılık o insanda bulunan nimetin kendisinde de
bulunmasını istemektir. Buna da gıpta denilir.

"Mü'min gıbta; münâfık haset eder"
sözü bu iki durumun farkım ve bulunduğu insanın
niteliğini ortaya koymaktadır.

Haset, yani başkasının elinde bulunan
bir nimetten hoşlanmayarak onun yok olmasını istemek
haramdır. Ancak bir fâcir veya kâfirde bulunup fitne uyandıran,
insanlar arası ilişkilerin bozulmasına, herkese eziyet
edilmesine neden olan nimetin ortadan kalkmasını istemek, bundan
hoşnut olmamak haram ve günâh değildir. Çünkü onun yok
olmasını istemek bir nimeti çekemeyerek yok olmasını
istemek değil; bir fitne ve zulüm aracının ortadan
kalkmasını istemek demektir.

Hasedin haram olmasının sebebi Allah'ın
kullar arasında yaptığı taksim ve takdire razı
olmamayı, teslimiyet göstermemeyi ifade etmesi ve Kur'ân-ı Kerîm'de
ifade ettiği gibi kâfirlerin özelliklerinden birisi olarak sayılmasıdır:
"Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır,"
size bir kötülük dokunsa, ondan ötürü sevinirler" (Âlu
İmran, 3/120). Ehl-i kitabın içlerindeki hasetlerin kendilerini
nasıl bir yola sürüklediği de şöyle anlatılmaktadır:
"Kitap sahiplerinin çoğu, gerçek kendilerine belli olduktan
sonra sırf içlerindeki hasetten ötürü sizi imanınızdan
sonra küfre döndürmek isterler" (el-Bakara, 2/109). Kendilerine
kitap ve ilim geldikten sonra insanların birbirlerine düşmelerinin
sebebi de haset olarak ifade edilmiştir: "Onlar kendilerine ilim
geldikten sonra sadece azalarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa
düştüler. Eğer belli bir süreye kadar (azabın
ertelenmesi hakkında) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı,
aralarında hüküm verilir (işlerileri bitirilir)di" (eş-Şurâ,
42/14).

Hasedin dereceleri:

İmam Gazali hasedi başlıca dört
dereceye ayırarak inceler:

1- Haset ettiğin kimsenin elindeki nimetin yok
olmasını istemektir. Bu nimet ister kendi eline geçsin, ister
geçmesin, yeter ki haset ettiği kişide bulunmasın. Hasedin
en kötü olanı budur.

2- Haset ettiği insanın elindeki nimetin,
kendi eline geçmesini istemektir. Bunun isteği o nimetin kendi eline
geçmesi, amacı o nimete kendisinin sahip olmasıdır.

3- Başka birisindeki nimetin
aynısının veya benzerinin kendisinde de olmasını
istemesidir. Eğer kendi eline geçmeyecekse, onun elinde de olmamasını
arzu etmesidir.,

4- Başka birisinde bulunan nimetin benzerinin
kendi elinde de olmasını istemesi, fakat hased ettiği
kişideki nimetin yok olmamasını istemesidir. İşte
hasedin bu son derecesi eğer sırf dünyalık nimetler ise
affedilmiştir. Eğer din hususunda ise tavsiye edilmiştir.
Çünkü bu, hayırda yarışma buyruğunun kapsamına
girmektedir.

Hasedin ortaya çıkmasına bir çok sebepler
vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:

1. Düşmanlık. Bu, hasedin en önemli
sebeplerinden birisidir. Kur'ân'da şöyle buyurulmaktadır:
"Onlar sizinle karşılaştıkları zaman "inandık"
derler. Kendi başlarına kaldıkları zaman size
karşı öfkeden parmaklarını ısırırlar.
De ki, "Öfkenizden ölün. Şüphesiz Allah göğüslerin
özünü bilir" (Âlu İmran, 3/119). Böyle kin ve düşmanlık
sebebiyle ortaya çıkan hased çok kere çekişme ve kavgalara da
yol açar, hayat boyunca devam eder, hileli yollarla nimetin izalesine
gidilir, insanın şerefi ile oynanır ve gizli işlerinin
açığa çıkarılması için çaba harcanır.

2. Teazzuz. Bir kişinin üstünlük taslaması
karşısında diğer bir kişinin
ağırına gitmesidir. Kişinin, emsallerinden, mevki,
ilim veya servet sahibi olan birisinin kendisine karşı
kibirlenmesi halinde bunu hoşgörü ile karşılayamadığı
için hased etmesidir.

3. Doğrudan doğruya kendisinin
kibirlenmesinden, karşısındaki insanı küçük görüp
onu kendine hizmet etmesi ve bütün arzularında kendi emrinde
olması isteğinden kaynaklanan haseddir. Müşriklerin "Kur'ân
iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi"
(ez-Zuhruf; 43/31), demeleri böyle bir hasedin ifadesidir.

4. Şaşkınlık ve hayranlık.
Kur'ân, geçmiş ümmetlerden bahsederken, onların kendileri
gibi bir insanın risâlet, vahiy ve Allah'a yakınlık gibi
bir mevkiye ulaşmasına şaştıklarını ve
bunun sonucu olarak haset ettiklerini anlatır: "Siz de bizim
gibi birer insansınız" (Yâsin, 36/15); "Bizim gibi
iki insana mı inanacağız?" (Mü'minun, 23/47) ve
"Kendiniz gibi insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızdan
hiç şüphe yoktur" (Mü'minun, 23/34).

5. Amacına ulaşamama korkusu. Kişilerin
belli bir amaca ulaşmak konusunda birbirine üstünlük sağlama
arzularına dayanır. Diğerinin amacına
ulaşmasına yardımcı olan her nimet, diğeri için
bir hased kaynağıdır.

6. Makam ve mevki sevgisi, önderlik isteği. Sözgelimi
bir kimsenin bir ilim dalında parmakla gösterilen tek adam olmayı
istemesi, bu konuda kendisine rakip olabilecek veya göz diktiği yere
ulaşmış kimselere hased etmesinin başlıca
nedenidir. Sürekli övülmek ve üstün gelmek isteğinde olan kimse,
"işte bu adam kendi sahasında zamanın en büyüğüdür,
eşi ve benzeri yoktur" denildiğinde nasıl sevinirse,
başka bir kimsenin kendisine ortak gösterilmesi, yerini alması
hafinde de kıskançlık duyar, hased eder.

7. Kötü huyluluk ve Allah'ın kullarına
verdiği nimetlere karşı cimrilik. Kişinin mal,
önderlik sevgisi ve derdi olmamakla birlikte; ona Allah'ın nimetler
verdiği, iyi huylarla donattığı bir kimseden söz
edilince bundan rahatsız olur, hased eder. Buna
karşılık birisinin içinde bulunduğu zorluk ve çektiği
sıkıntılardan söz edildiğinde de sevinç duyar.
Böylesi kimseler başkalarının kötü durumda olmalarını
sever ve Allah'ın lütuflarına karşılık cimrilik
gösterirler.

Kalpten hasedi atmanın yollan: Hased daha önce de
ifade edildiği gibi kalbin en büyük hastalıklarındandır.
Kalp hastalıkları ise ancak ilim ve amel ile tedavi edilebilir.
Hased hastalığını tedavi edebilmek için öncelikle
hasedin din ve dünya için getirdiği zararları bilmek, bu
hususta ilim sahibi olmak gerekir. Üstelik hased, kendisine hased edilen
kimseye zarar getirmez. Bu nedenle kişinin kendine düşman
olması anlamına gelen hasedden kurtulmak için, hasedin şu
zararlarını iyice anlamalıdır:

Hased eden, Allah'ın yaptığı taksim
ve takdire rıza göstermiyor, onun iradesine karşı geliyor
demektir. O'nun bizce gizli olan hükümleri ile mülkünde gerçekleştirdiği
adalete kızmak, onu çirkin bulmak anlamına gelmektedir. Bu ise,
kişinin tevhidin özüne ters düşmesinden,
dolayısıyla imanının zedelenmesinden başka bir
şey değildir. Hasedden vaz geçmek için onun bu zararını
bilmek bile yeterlidir. Fakat bunun yanında hased eden kimsenin bir mü'mini
aldatmak, ona nasihat etmeyi terketmek, mü'minleri sevmek yolundaki
İslâm'ın açık emirlerini terketmek, mü'minlerin zarara uğramaları
halinde bundan en çok sevinecek olan şeytan ve kâfirlerle birleşmiş
olmak gibi hiç de küçümsenmeyecek suç ve günâhları
işlemiş olacağı unutulmamalıdır.

Bütün bu özellikleriyle kalbin saflığını
ve temizliğini gideren bir pislik olan hased, ateşin odunu
yakıp yok etmesi gibi insanın iyi huy ve amellerini giderir, yok
eder (Ebû Dâvud Edeb 44; İbn Mâce, Zühd 22).

Hased eden kimsenin içinde sürekli bir ateş
yanar. Bu ateş onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü
birisine hased edildikçe Allah onun nimetini artırır. Onun
nimetinin artması da hasedçinin hasedini, dolayısıyla
rahatsızlık ve sıkıntısını çoğaltır.
Hasedçinin göğsü daralır, uykusu kaçar. Amansız bir
hastalığa düşer. Bu ise ancak kişinin düşmanlarının
isteyebileceği bir durumdur. hased edilenin
perişanlığı istenirken, hasedçi perişan olur.
Bunun yanında hased edilen kimsenin durumunda bir bozulma, bir kötüleşme
olmaz. O halde, kişi bir âhiret hesabı ve korkusu çekmese
bile, aklın gereği olarak bu yararsız azaptan
kurtulmayı istemelidir. Üstelik âhirette neden olacağı
ceza da unutulmamalıdır. Öyleyse insanın âhirette Allah'ın
gazabına çarpılmak istemesinden, azaba uğramak için çalışmasından
daha akıl dışı ne olabilir?

Hasedin amelle tedâvî edilmesine gelince; amel ile
hasedi tedâvî etmenin yolu, onun isteklerini yerine getirmeyerek, hatta
aksini yaparak ona hükmetmesini öğretmektir. Sözgelimi içindeki
hased duygusu birisini kötülemesini istediğinde kişi, bunu
şeytanın kendisi için hazırladığı
tuzağa düşmek demek olduğunu anlayarak tersini
yapmalı onu övmelidir. Kendisinden birisine karşı kibirli
davranmasını istediğinde karşı koyarak tevazu göstermeli;
vermemeyi fısıldadığında, vermelidir.
Kişinin bu davranışları, karşısındaki
insanı memnun eder ve onun tarafından sevilmesine neden olur. Bu
şekilde karşılıklı sevgi başlar ve zamanla
hased hastalığı yok olur. Baştan zorla yapılan bu
davranışlar zamanla insanın kişiliği
doğası hafine gelerek kökleşir. Doğal olarak
şeytan bu gelişmeden hoşnut olmayacak, olumlu
gelişmeyi engellemek isteyecektir. Bu
davranışının güçsüzlüğünden, korkusundan
ileri geldiğini öne sürerek onu iğfal etmeye çalışacaktır.
Fakat mü'min şeytanın vesvesesine kendisini
kaptırdığında sapacağım, ziyana
uğrayacağını unutmamak zorundadır.

Ahmet ÖZALP


Konular