Şamil | Kategoriler | Konular
Hankah
HANKÂH
Büyük tekke, merkez dergâh, tarikatlarda pir makamı, misafirleri minnet altında bırakmamak şartı ile fakir, derviş ve öğrencilere yemek verilen ve misafir edilen yer. Tasavvuf literatüründe hankâh tabiri, "henekâh", "hangâh" veya "hanegâh" şeklinde de geçer. Hangâh, Farsça hângâh veya hâneğâh'tan gelmiştir. Tasavvufa, tarikat terimlerinde "Pîr makamı" denilen en büyük tekkeyi ifade etmek için kullanılır. Hangâhlarda o tarikata mensup tekke ve zaviyelerin kayıtları tutulduğu gibi; bu kurumların maddî ve manevî ihtiyaçları da hangâhlar tarafından karşılanırdı. Bu bakımdan hangâhlar tasawufî birer müessese olmalarının yanında, sosyal yardımlaşma, hayır ve şefkat kaynağı da idiler.
Tekke manasına da gelen farsça hangâh kelimesi, Arapça'ya hankah şeklinde geçmiştir. Bu tabir ıstılâhî olarak tarîkat müesseselerinin merkezi yerinde kullanılmıştır. Bunlara özellikle Bektaşîlerde görüldüğü gibi, "Pir evi" "Pir makamı' da denilirdi. Hangâha bağlı olanların büyüklerine "tekke" küçüklerine de "zâviye" adı verilirdi. Tekkeler, bulundukları hangahlar vasıtasıyla zaviyelerin maddî ve manevî ihtiyaçlarım sağlarlardı. Bu şekilde hangah postuna oturan şeyh, tarikatın en önemli kişisi sayılırdı. Mevlevilikte olduğu gibi tarikatların bir kısmında tekke ve zaviyelerin şeyhleri de bu şeyh tarafından seçilirdi. Ayrıca şeyh hankâhta uzlete çekilir uzun bir zaman insanlardan uzak yaşardı. Hatta hankâhta kazdırılan bir yeraltı dehlizine kapanıp kaldıkları olurdu.
Hankâh ve benzeri tarikat kurumları zamanla gerçek hüviyetlerinden uzaklaşıp, hırs ve nefsin araya girmesiyle, kişisel çıkar aracına dönüşmüş; İslâm'la bağdaştırılamayacak bid'âtler, sanki İslâm dininin birer rükni gibi gösterilerek insanımızın gerçek İslâm'ın özünden uzaklaşıp, şeyh ve deıvişlerin güdümündeki bir İslâm anlayışına sürüklenmesine sebep olmuşlardır. Bunun sonucu olarak müslümanlar arasında hurâfe ve bid'âtler zuhur etmiş, ermiş ve evliya ruhlarından medet umma gibi sapmalar görülür olmuştur. Hankâhlarda uzlete çekilmek Rasûlullah ve ashâbı döneminde asla görülmemiş bir bid'ât, İslâm'ın yasakladığı ruhbanlık alâmetlerindendir.
Naci YENGİN