Şamil | Kategoriler | Konular

Emırü'l-hacc

EMİRÜ'L-HACC

İslâm'da devlet başkanı tarafından
hac farizasının idâre ve organizesi için tâyin edilen başkan.
Vedâ Haccı'nda uygulanan ve ilk defa Ebû Bekir (r.a.)'in yaptığı
hac emirliği müessesesi müslüman toplum için bir vecîbedir.
Çünkü müslümanların ortak imamının tâyin ettiği
hac emîri, gerekli güven ortamının sağlanmasında ve
halifenin emrine itâatta, meydana gelecek hâdiseleri önleyip hududları
tatbik ve hak ile hareket etmede bizzat görevlidir.

Hac emîrinin durumu namazdaki imamın durumu
gibidir. Bu nedenle namaz için İmam olacak kimsede aranılan bütün
şartlar hac emîrinde de aranır. Fazla olarak hac emîrinin hac
menâsikini, hükümlerini ve vakitlerini tam olarak bilmesi gerekir.

Hac emîrinin görev süresi yedi gündür. Başlangıç
zamanı Zilhicce ayının yedinci günü öğle
namazı vakti; sonu da Zilhicce'nin on üçüncü gününün ikinci
yarısıdır. Bu günlerden önceki ve sonraki zamanlarda hac
emirinin, emrindeki kimseler üzerinde hiçbir yetkisi yoktur. Hac emiri
süresiz olarak atanabileceği gibi, yalnız bir yıl için de
atanabilir. Eğer süresiz olarak bu göreve atanmışsa, her
yıl hac görevini yerine getirmekle yetkilidir. Bu yetki, geri alınmadıkça
devam eder. Eğer yalnız bir yıl için görevlendirilmiş
ise, başka seneler hac emirliği yapamaz.

Hac emiri olarak atanan kimsenin özel biçimde
yürüteceği ve üzerinde ittifak edilen beş hüküm vardır.
Altıncı olarak bir hüküm daha bulunmaktadır, fakat bunda
ihtilâf edilmiştir. Üzerinde görüş birliği olan
beş hüküm şunlardır:

I) Hacıların ihrâma girecekleri vakti
belirlemek, toplu yapılacak işlerde hareket biçimini tesbit
etmek ve hac fiillerinde kendisine uyulmasını emretmek.

2) Hac fiillerini tesbit edildiği biçimde yerine
getirmek. Hac fiillerinin öncelik-sonralık sıralamasında
bir değişiklik yapılamaz.

3) Durulacak yerleri, durma süresini ve oradan
hareketi takdir ve tesbit etmek.

4) Hac rükünlerinde emir'e uymak, yapacağı
dualara "âmin" demek, söz ve harekette ona uymak.

5) Hac hutbelerinin okunduğu günlerde topluluğa
namazı kıldırmak, hutbe ve namaz için hacıları
toplamak.

Üzerinde ihtilâf olan altıncı görev ise
üç hususu ihtivâ eder. Birincisi; hacılardan birisi had veya tâzir
gerektiren bir iş yapmış ve eğer bu iş hacla
ilgili ise, emîr ceza uygular; Hacla ilgili değilse, hiçbir ceza
veremez Eğer işlenen suç had cezasını gerektiriyorsa,
bu konuda iki görüş vardır: Bir görüşe göre had cezasını
uygular; çünkü iş hac hükümlerindedir. İkinci görüşe
göre suçlu hac ibâdetinden çıkmış olduğundan emîr
had cezasını uygulamaz. İkincisi; hacılar
arasında çıkan hâc hükümleri dışındaki
anlaşmazlıklara hüküm veremez. Eğer hac hükümlerinde
ihtilâfa düşerlerse bu konuda iki görüş vardır. Bir görüşe
göre böyle bir anlaşmazlıkta hüküm verebilir. İkinci görüşe
göre ise hüküm veremez. Üçüncüsü; hacılardan birisinin fidye
vermesi gerekiyorsa, hac emîri fidyenin verilmesi hususunda onu zorlar.
Fakat fidyeyi alacak bir de hasım mevcut ise, bu durumda hac emîrinin
fidyeyi ödeyip ödeyemeyeceği konusunda görüş
ayrılığı vardır. Had cezasının
uygulanması konusunda olduğu gibi bu konuda da bir görüşe
göre fidyeyi vermeye zorlar, ikinci görüşe göre ise, zorlayamaz.

Hac emiri fakih ise fetvâ istenildiğinde fetvâ
verebilir. Hacılara kendi mezhebinin gereklerinden olan birşeyi
yükleyemez. İhrâma girmeden hac ibâdetini yaptırması
mekruhtur. Fakat böyle bir durumda hacıların ibâdeti
geçerlidir. Hac emirinin durumu namazdaki imamın durumundan
bazı açılardan farklıdır. Çünkü bir kimse
İmam olmadan cemâata namaz kıldıramaz. Hacılar ise
hac emirinden ayrılarak kendi rehberlerine uymak isterlerse, mekruh
olmakla birlikte bu câizdir. Ama namazda imama muhâlefet namazı
bozar. Çünkü namaz imamla sıkı sıkıya
bağlantılıdır. Hac ise, emiri ile bu ölçüde bağlantılı
olmayan bir ibâdettir.

İslâm'ın ilk dönemlerine âit hac
uygulamaları açıkça göstermektedir ki İslâm'da hac, kişinin
sadece kendi kendisine yaptığı ferdî bir ibâdet değildir.
Haccın dinî, rûhi olduğu kadar siyâsi, ictimâî, iktisâdı
gibi dünyevî yönleri de vardır. Aslında bir birlik içinde
olmaları gereken İslâm dünyasının dört bir tarafından,
her ülkeden binlerce kişi hacda tabîi olarak biraraya gelerek her
sene muntazam olarak haşmetli bir "İslâm Kongresi"ni
teşekkül ettirmektedirler. Burada İslâm ülkelerinin ayrı
ayrı problemlerinin ele alınarak birbirlerine destek olucu
kararlar alıp memleketlerine dönüşlerinde bu kararları
uygulamaya koyma imkânı vardır. Burada İslâm ümmetinin
fert fert birbirleriyle temas kurarak İslâm'ın kardeşlik
ilkesini bâriz bir şekilde yaşatarak İslâm ülkeleri arasında
dayanışmanın temellerini atma imkânı mevcuttur. Yine
burada İslâm ülkelerinin birbirleri ile iktisâdı diyaloğ
ve yardımlaşmalarına açık bir zemin sözkonusudur.

Elbette bütün bu fâaliyetlerin sıhhatli ve
verimli bir şekilde yürütülmesi bir idâreyi, haccı yönetecek
ve gerekli organizasyonu yapacak bir başkanı, bir emiri zarûrî
kılmaktadır. Esasen müslümanların tek bir İslâm
devletinin çatısı altında toplandıkları ilk dönemlerde
dahi böyle bir idâre içinde haccın îfa edilmesine ihtiyaç
duyulmuştur.

İşte bu sebepledir ki Peygamber efendimiz, müslümanların
hac yapmalarına imkân doğduğu ilk sene (H. 9/M. 63 1
yılında) kendisi hacca gidemeyeceği için Hz. Ebû Bekir'i
hac emiri tâyin etmişti. Ertesi yıl Vedâ Haccı'nda
haccı bizzat kendisi idâre etti. Hz. Peygamber'in vefâtından
sonra işbaşına gelen İslâm halifeleri de Resulullah'ın
bu uygulamasını devam ettirerek ya bizzat kendileri gelip
haccı idâre etmişler, ya da hacca katılamayacaklarsa
mutlaka bir hac emiri tayin etmişlerdir. Çünkü haccın esas
yapısı ve temel esprisi bunu gerekli kılmaktadır.

Ahmet ÖNKAL


Konular