Şamil | Kategoriler | Konular

Es'arıyye

EŞ'ARİYYE

Ebu'l-Hasen el-Eş'ârî'nin (324/935-36) öncülüğünü
yaptığı, kelâm metodunu benimseyen kelâm ekolü. Çoğulu
"Eşâ'ira" gelir.

Eş'ariyye ismi, her ne kadar, Ehl-i Sünnete
mensup iki ekolden birisinin ismi olsa da, bu ekolün ortaya çıkışı
dikkate alındığında, ehl-i bidata mukabil
kullanılması itibariyle genel anlamda Mâtûridîyye'yi de
içine alarak, Ehl-i Sünnet'in genel ismi olarak anlaşılmaktaydı.
Zira, o yıllarda akaidin önemli meselelerinden birini teşkil
eden Allah'ın sıfatları meselesinde birbirine zıt iki
görüş ileri sürülüyordu. Bunlar, sıfatları kabul eden
Selefiyye görüşü ile onların bir kısmını kabul
etmeyen Muattıla görüşü idi. Selefiyye'ye sıfatları
kabul etmesi sebebiyle "Sıfâtiyye" deniliyordu. Eş'ârî
Selefiyye'ye geçtikten ve Eş'ariyye ekolünün temsilcisi olduktan
sonra, sıfatları kabul eden Ehl-i Sünnete "Eş'ârîyye"
denilmiştir. İşte bu bakımdan Eş'ârîyye, ehl-i
bid'ata mukabil olarak kullandığı takdirde Maturidiyye'yi
de içine almaktadır (Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi 153.
Ayrıca kaynaklar için bk. Şehristânı, el-Mile'l 1/92-93;
İzmirli, Yeni İlm-i Kelâmı/l 10).

Eş'ârîyye Mezhebi, Mu'tezile'ye karşı
bir anti-tez olarak doğmuş ve selef akidesini esas
almıştır. Fakat, akaid meselelerinin ele
alınışında kelâmı bir istidlâl kullanılmış,
te'vile yer verilmiştir. Eş'ariyye'ye mensup kelâm âlimleri
zamanla te'vile daha çok yer vermişler, zaman zaman da kelamda
yenilikler yaparak, Kelâm ilmini felsefe ile meselelerini tartışabilecek
bir güce kavuşturmuşlardır. Gazzâlî'nin faaliyetleri bu
hususun en canlı örneği olarak ele alınabilir.
Kısacası, Eş'ârî kelâmında aklın büyük
önemi vardır. Zira, ortaya çıkışındaki ortamda
bunun böyle olmasını zorunlu kılıyordu .

Eş'ârîyye ekolü önce Irak ve Suriye'de yayılmış
daha sonra da Nizamiye medreselerine Eş'ârî âlimlerinin tayin
edilişiyle geniş bir alana yayılma imkânı bulmuş
ve Mısır ile Mağrîb ülkelerine kadar yayılmıştır.

Eş'ârî'den sonra bu ekole mensup olarak, ortaya
atılan fikirleri geliştiren âlimler arasında
şunları saymak mümkündür: Ebû Bekir el-Bâkıllânî
(403/1012-1013); İmâmu'l-Haremeyn Cüveynî (478/1085-86); Ebû
Hâmid Gazzâli (505/1111); Şehristânî (548/1153-54); Fahru'd-din
Râzı (606/1209-10); Sayfullah Âmidî (631/1233-34); Beydâvî
(685/1286 -87); Sa'dud-din Teftâzânî (793/139091); Seyyid Şerif Cürcânî
(816/141314); Celâlu'd-din Devvânı(908/1502503).

Eş'ârîyye ekolünün genel görüşlerine
gelince; Bunları bir fikir vermesi açısından ana
hatlarıyla şöyle sıralanabilir: Ancak bu görüşleri
tam anlamıyla ifade edebilmek için dayandıkları esaslar ve
istidlâl yollarıyla, delilleriyle ele almak en doğru yol
olacaktır. Bu da burada mümkün olmadığı için bunları
ana başlıklarıyla verme yolunu tercih ediyoruz.

1. Ma'rifetullah: Akıl hiç bir şeyi vâcip kılamaz.
Akıl, Allah'ı bulabilecek güçte bile olsa, Allah'ı bilmek
şer'an vaciptir. Aklen bir vucûbiyyet yoktur. Şeriattan,
dinden- haberi olmayan insan, hiç bir şeyden sorumlu değildir.

2. Nübüvvet: Nübüvvet için erkek olmak şart
değildir. Kadında peygamber olabilir.

3. Cüzi İrade: Cüzi irade müstakil değildir,
onu da Allah yaratır.

4. Kesb: Kesb, insan gücünün, güç yetirilen
şeyle birlikte olmasıdır. Eş'ârîyye ekolünde kesb
anlayışı kapalı bir şekilde
anlatılmıştır. Bu yüzden anlaşılması
diğer meselelere göre daha zordur.

5. Husn ve Kubh: Husn ve kubh şer'îdir, akıl
ile idrak olunamaz. Ancak Allah'ın emir ve yasağı ile bir
şeyin iyi ya da kötü olduğu bilinir. Bir şey
emredilmiş ise iyidir, nehyedilmiş ise kötüdür. Emir ve nehiy
olmadan iyilik ve kötülük bilinemez.

6. Tekvin: Tekvin hakiki bir sıfat olmayıp,
itibarı bir sıfattır, kudret sıfatının bir
taallukudur.

7. Sebep ve Hikmet: Allah'ın fiilleri bir hikmete
göre olmadığı gibi bir sebebe de bağlı
değildir. Çünkü Allah, yaptıklarından sorumlu
değildir.

8. Güç Yetirilemeyen Şeyle Teklif: Allah'ın
insanın gücünün dışında kalan bir şeyin
yapılmasını emretmesi ve kullarını bununla mükellef
tutması caizdir. Ama böyle bir durum vaki olmamıştır.

9. İbadet Mükellefiyeti: Kâfirler iman etmekle
mükellef oldukları gibi, ibadet etmekle de mükelleftirler.
İbadet etmedikleri için ayrıca ceza göreceklerdir.

10. İrtidad: Dinden çıkmış olan,
yeniden iman ederse amelleri de kendisiyle geriye dönmüş olur.

11 . Kelâm-ı Nefsı: Kelâm-ı Nefsî'nin
işitilmesi caizdir.

12. Kur'an-ı Kerîm: Kelâm-ı nefsî
durumundaki Kur'an mahluk değildir. O Allah'ın kelâmıdır.
Ses ve harflere muhtaç değildir. Elimizde bulunan mushaf ise, ses ve
harflere muhtaç olan kelâm-ı lâfzîdir ve mahluktur. Allahu
Teâlâ şöyle buyurur: "Bir şeyi(n olmasını)
dilediğimiz zaman sözümüz ancak ona "ol" dememizden
ibarettir. O da derhal oluverir" (en-Nahl, 16/40). Kur'an yaratılmış
olsa idi, Allah kendi sözü olan Kur'an'a ol demiş olacaktır.
Halbuki "ol' sözü de Kur'ân'dadır.

13. Ezelde Ma'dûma Hitab: Yüce Allah'ın
hitabının ezelde ma'duma (yokluk) taalluk etmesi caizdir. Buna göre
Yüce Allah ezelde mütekellimdir.

14. Tevbe-i Ye's: Ümitsizlik halinde yapılan
tevbe makbuldur.

15. Şefaat: Şefaat haktır ve
kıyamet günü gerçekleşecektir.

16. Rü'yet: Yüce Allah'ın ahirette mü'minler
tarafından gözle görülmesi mümkündür ve görülecektir. Bu hem
aklı deliller hem de naklî deliller ile desteklenmiştir. Allahu
Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurur: ''O günde (kıyamette)
peygamberlerin velilerin ve müminlerin yüzleri apaydınlıktır.
Rablerine orada hiçbir engel olmaksızın
bakıcıdırlar'' (el-İnsân, 75/22-23) .

Abdurrahim GÜZEL


Konular