Şamil | Kategoriler | Konular

Esmaü'l-hüsna

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ

Cenâb-ı Allah'ın güzel isimleri.

Yasadığımız dünya, felekler, yıldızlar,
ay ve güneş birer âlemdir. Bütün bu âlemler bir ahenk
içindedirler. Bu, Allah'ın Rab sıfatının bir
tecellisidir. Dünyadaki düzenin kaidelerini koyup, varlıkları
bir ahenk içinde yaşatma da Rab sıfatının
gereğidir.

Doğmamız, büyümemiz, ölmemiz,
insanlardâki yücelik, ahlâk, terbiye, kemal hep Rubûbiyet sıfatının
yansımasındandır. Gözün görmesi, aklın ermesi, bütün
iş ve hareketler, olma ve oluşma Rab sıfatının
bir tecellisidir. Onsuz bir hareket ve düşünce yoktur.

Gerek Kur'ân-ı Kerîm'de gerek hâdis-i
şeriflerde gecen birçok güzel ismi vardır. Aslında bu
isimleri iki grupta ele almak mümkündür:

a) Hak Teâlâ'nın zatına mahsus bir özel
isim olan "Allah" lâfz-ı şerifi Ondan başka bir
varlık hakkında kullanılmamıştır.
Kullanılması caiz değildir. Bu ismin tesniyesi (ikil
siğası) ve çoğulu da yoktur. Bir başka dile tercüme
edilemez, hiçbir kelime onun yerini tutamaz.

b) Allahu Teâlâ'nın ikinci gruba giren isimleri,
sıfatlarından alınan isimlerdir. Ayet ve hadislerde Cenâb-ı
Hakk'ın pekçok güzel isminden bahsedilir. Bunlardan her biri O'nun
sıfatları ile ilgili ve onlardan alınan isimlerdir. Rahman,
Rahîm, Âlîm, Hâlik vs. gibi. Bu isimler bir başka dile tercüme
edilebilir. Meselâ, Hâlik ismi, yaratan veya yaratıcı olarak söylenebilir.
Müminin Allah hakkındaki inancı, O'nun zâtının mukâddes
olduğu, diğer zat ve eşyâyâ benzemediği, yüce sıfatlarla
sıfatlandığıdır. Allah kendisini Esmâü'l-Hüsnâ
en güzel isimler ile isimlendirmiştir (el-A 'râf, 7/180; el-İsrâ,
17/1 10; Tâhâ, 20/7; el-Haşr, 59/24). Doksan dokuz adet olan bu
isimlerin basında "Allah gelir. Diğer isimlerin hiçbiri
anlam ve içerik itibarıyla "Allah" isminin yerini alamaz.
Bu nedenle, İslâm'a girecek kişi, "Lâ ilâhe İllâllah"
der; "Lâ ilâhe illarahman" demez. Namaza başlarken,
"Allahü Ekber"der; "Rahman Ekber" diyemez. Allahu
Teâlâ'nın bütün isimleri güzeldir. Kur'an-ı Kerîm'de,
"Allah'ın güzel isimleri vardır. O halde Allah'a o güzel
isimlerle dua edin" (el-A'râf, 7/180);

"De ki: "İster Allah deyip dua edin,
ister Rahman deyip dua edin; hangisi ile dua ederseniz edin, onun güzel
isimleri vardır '' (el-İsrâ, 1 7/110) buyurulmuştur

Peygamber efendimiz de bir hadislerinde şöyle
buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın doksan dokuz ismi
vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve
şuûruna ererse) cennete gider. şüphesiz, Allah tektir ve tek
olmayı sever" (Buhârî, Daavât, 68). Allahu Teâlâ'nın
isimleri doksandokuz isimden ibaret değildir. O'nun ayet ve
hadislerde gecen başka isimleri de vardır. Yalnız Tirmizî
ve İbn Mâce'de geçen bir hadiste bu doksandokuz isim teker teker
sayılmıştır. Bu isimler şunlardır:

1) ALLAH:-Tüm isim ve sıfatlan kendinde toplayan
yüce Allah'ın zatının, başka hiçbir varlığa
verilemeyen ismidir.

2) RABB: Terbiye eden, yaratan, besleyen, mâlik, en
mükemmel, sahip tutan ve idare eden anlamlarına gelir. Rabb ismi, yüce
Allah'ın umûmî isimlerindendir. Âlemlerin devamını
sağlayan yüce Allah, onların Rabbi'dir. Allah'ın her türlü
eksiklikten münezzeh olan Rubûbiyeti ve O'nun neticesi olan terbiyesi,
besleyip büyütmesi olmasaydı, kainatta ne varlıktan, ne de tekâmül'den
hiçbir eser bulunmazdı. Eğer bir kemâlimiz, bir terbiyemiz,
ölçülü bir şekilde doğmamız, büyümemiz, yaşamamız
ve ölmemiz varsa bunlarda yüce Allah'ın Rab
sıfatının yansımasını görmemek mümkün değildir.
Bu âlemde görülen ve bilinen her şeyde yüce Allah'ın
sıfatlarının belirtisi vardır.

3) RAHMAN: Allah'ın pek merhametli, çok rahmet
sahibi olması anlamlarına gelen bir sıfat ismidir.
Sıfat ismi olmakla beraber, bu ismin Allah'tan başkasına
verilmesi uygun görülmez. "Çok rahmet sahibi, gayet merhametli ve
sonsuz rahmeti bulunan" diye tefsir edilip açıklanabilirse de,
yalnız yüce Allah'ın özel bir ismi olduğundan dolayı
tam anlamıyla tercüme edilemez. Dilimizde onun tam karşılığı
olan bir kelime yoktur. "Esirgeyici" olarak tercüme edilmesi de
doğru değildir. Dolayısıyla bu anlam Rahman isminin
tercümesi olamaz. "Acıyan" diye tercüme edilmesi de onun
tam anlamını vermekten uzaktır. Çünkü kuru bir acıma
merhamet değildir. Bilindiği gibi, merhamet acıyı
giderip yerine sevinç ve iyiliği getirmektir. Bu itibarla merhametli
sözcüğünden anladığımız anlamı,
diğerlerinden anlayamayız. Rahman, "pek merhametli"
şeklinde eksik olarak tefsir edilebilirse de tercüme edilemez. Yüce
Allah'ın rahmeti, sadece bir iyilik duygusundan ibâret değildir.
O'nun rahmeti, insanlara iyilik dilemesi ve sayılamayacak kadar
nimetler vermesidir. O halde "Rahman" ismini böylece bilmek ve
anlamak gerekir. Her gün karşılaştığımız
ve içinde bulunduğumuz nimetler, aslında bize Rahman'ın en
güzel açıklamasıdır.

4) RAHÎM: "Çok merhamet edici' anlamında
bir isimdir. Allah'ın sıfat ismi olmayıp, Allah'tan
başka varlıklara da verilebilen bir isimdir. Bu iki sıfat
"Rahmet" mastarından türemiş olmakla beraber,
aralarında ifade ettikleri anlam bakımından farklar
vardır. Rahman ve Rahîm arasındaki bu farklar şöylece
belirtmek mümkündür:

a) Rahman sıfatı; daha ziyâde ezelle; Rahîm
sıfatı ise daha çok ebedle ilgilidir. Bu nedenle hadislerde
yüce Allah'ın hakkında "Dünyanın Rahman'l ahiretin
Rahîm'i" ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz.
Rahman sıfatı bütün insanları; Rahîm sıfatı
ise yalnız müminleri kapsar.

b) Rahman sıfatı; hiçbir kayıt ve
şarta bağlı olmaksızın varlıkları
yaratmak, meydana getirmek, onların çalışıp çalışmadıklarına
bakmadan sayısız nimetlerle nimetlendirmek anlamına
gelirken; Rahîm sıfatı Allah'ın emirleri
doğrultusunda çalışanlara, çalıştıklarının
karşılığını vermek anlamına gelmektedir.

c) Rahman sıfatı; ümitsizliğe,
karamsarlığa imkan bırakmayan kesin bir ümit ve ezelî bir
yardım ifade eder. Rahîm sıfatı ise,
yaptığımız işlerimizin Allah tarafından mükâfatlandırılacağını
ifade etmektedir. Bu nedenle Rahman sıfatının ifade
ettiği mânâda mü'min ve kâfir eşit tutulup ayırım
yapılmamış; Rahîm sıfatının belirttiği
manada ise, mü'min ve kâfir açık bir farkla
ayrılmışlardır.

5) el-MELİK: Yüce Allah Melik'tir. Yani mülk
sahibi, bütün eşyanın ve yaratılanların tek mâlikidir.
Bütün varlıklar üzerinde emretme, istediği gibi tasarruf
etme, hiçbir şarta bağlı olmaksızın sahip olma
O'na mahsustur. Yarattıklarına emretme, sakındırma,
cezalandırma, istediğini zelil, dilediğini de aziz etme
kudretine sahip olan yalnız yüce Allah'tır. O
yarattığı mülkünde ve orada olanların hepsinde
yegane hükümdardır. Sonsuz kudretiyle onları idaresi
altında tutan tek yaratık Allah'tır..

6) el-KUDDÛS: Her türlü hata, gaflet ve acizlikten
uzak, eksiklikten beri, mutlak kemâl sahibi anlamında. Allah,
sonradan olma ve hiçbir tasvir kayıtlarına sığmayan,
hakkında hiçbir eksiklik düşünülemeyen en mukaddes olan en
yüce varlıktır (el-Haşr, 59/23; el-Cum'a, 62/1).

7) es-SELÂM: Allah, her türlü eminliğin,
salimliğin aslı olup, ayıptan kusurdan ve her çeşit
eksikliklerden uzak olan yüce yaratıcı anlamındadır.
Allah, yok olmaktan ve hatıra gelen her türlü eksikliklerden uzaktır.
Buna göre dünyadan ve ahiretten emin olmak isteyenleri ve kurtuluşa
ermek dileğinde bulunanları, kurtuluşa erdirecek olan da
yalnız Allah'tır (el-Haşr, 59/23).

8) el-MÜMİN: Allah'ın iman ve güven veren
her türlü şüphe ve tereddütleri kaldıran anlamında bir
ismidir. Allah, korku içinde olanlara emniyet ve güven verendir. Bu bakımdan
her türlü korkudan emin olmak için Allah'a iltica edilmeli, O'na sığınılmalıdır.

9) el-MÜHEYMİN: Allah'ın görüp gözeten,
her şeye şahit olan, her şeyi koruması altına
alan, onları muhâfaza edip saklayan olduğu anlamına gelir.

10) el-AZİZ: Allah'ın, hiçbir yönden mağlup
edilemeyen, her işinde mutlak gâlip gelen, son derece izzetli ve
yüce olduğu manasına gelir. Hiçbir yönden benzeri olmayan
dilediğini yapan ve buna güç yetiren, yüce varlığını
ve kudretini hiçbir gücün mağlup edemediği tek
yaratıcı Allah'tır.

11) el-CEBBAR: Allah'ın, yarattığı
tüm varlıklarının ihtiyaçlarını
karşılayan, her konuda çok güçlü ve kudretli olduğu
anlamındadır. Ayrıca Allah'ın
yarattıklarının tümünü kendi iradesine mecbur eden,
dilediğini de zorla yaptırmaya gücü yeten, kesin hükmüne karşı
gelinemeyen yaratıcı olduğu anlamına da gelir. Yüce
Allah'ın "Cebbâr" sıfatı sebebiyle
insanların, işlerine kendi iradeleri ve serbestlikleri
olmadığı sanılmamalıdır. Çünkü Allah,
bildirdiği emir ve yasaklarına uyup uymama konusunda
insanları kendi iradelerinde serbest bırakmıştır.
Şüphesiz insanların, Allah tarafından akıllı ve
iradeli yaratılmalarının bir anlamı vardır.
Allah, insanı O'nun hükümlerini tanıyıp bilmesi için akıllı,
kendi irade ve istekleri ile O'nun emrine uymaları ve gösterdiği
bu yolda yürümeleri için de serbest iradeli yaratmıştır.

Ancak Allah'ın, insanlara işlerinde
serbestlik tanımış olması, onların bütün
isteklerini yerine getirmeye mecbur olduğu anlamına gelmez.
Örneğin Allah'ın emirlerini dinlemeyip O'na karşı
gelen asiler, günahkârlar cezaya yanaşmak istemeseler de vakti
gelince cezalarını çekmeye mecbur olacaklardır.
Allah'ın mutlak iradesi ve kudreti altına girmeyen hiçbir varlık
düşünülemez. "Allah'ın dininden başkasını
mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi,
ister istemez O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülüp
götürüleceklerdir" (Âlu İmrân, 3/83).

12) el-MÜTEKEBBİR: Allah'ın her hususta çok
büyük ve azamet sahibi ulu bir yaratıcı olduğu
anlamındadır. Büyüklük O'nun hakkıdır.
Yaratılmışların hiçbirinin böyle bir hakkı
yoktur. Allah, zatında sıfatlarında ve işlerinde,
mutlak manada büyüklüğün tek sahibidir. Hiçbir insan için bu
mânâda bir büyüklükten söz edilemez. Kendilerini büyük sanan
nicelerinin, Allah'ın sonsuz kudreti ve büyüklüğü karşısında
ne kadar küçüldükleri imkân imkânsız olan bir gerçektir.
Büyüklük sevdasına kapılanların yok olmalarına,
bazen küçücük bir olay hattâ çok küçük bir yaratık, bir
mikrop bile yetmiştir. Bu gerçek karşısında insanlar
hangi büyüklükten söz edebilirler?..

13) el-HÂLİK: Allah'ın yaratıcı
olduğunu belirten bir sıfattır. Yaratmak ise bir şeyi
var etmek, hiç benzeri olmayan bir şeyi meydana getirmek demektir.
Bu manada Allah'tan başka hiçbir yaratıcı yoktur.
Herşeyi yaratan O'dur. İnsanların ortaya koydukları
şeyler yaratma değildir; var olanlardan yeni bir şey elde
etmektir. Allah, yaratandır; O'nun dışındaki tüm varlıklar
ise yaratılmıştır.

14) el-BÂRÎ: Allah'ın,
yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizâm üzere
yaratması, olgunlaştırarak birbirinden farklı
niteliklerde meydana getirmesi mânâsındadır. Şüphesiz
varlıkları seçip, düzenleyip olgunlaştırarak her
birini ayrı bir özellikte yaratan Allah'tır.

15) el-MUSAVVİR: Allah'ın yaratmış
olduğu varlıkların şekil ve durumlarını
takdir edip, dilediği şekilde meydana getirmesi,
şekillendirmesi anlamına gelir.

16) el-GAFFÂR: Kullarının günâhlarını
affeden ve çok bağışlayan yüce varlık anlamına
gelir. Günâh işlemek insanların özelliği olduğu
gibi, onların günâhlarını örtmek ve bağışlamak
da yüce Allah'ın ayrılmaz sıfatlarındandır.

17) el-KAHHÂR: Allah'ın ziyadesi ile kahredici,
yok edici yüce bir varlık olduğu manasına gelir. Sonsuz
kudretinin karşısında hiçbir kimsenin gücü ve kudreti
olamaz. Ama serbest iradeleriyle O'nun karşısına çıkma
cüretini gösterenlere de lâyık oldukları cezaları tam
olarak verecektir. Allah'ın kayıtsız üstünlüğüne sınır
koyacak hiçbir varlık yoktur.

18) el-VEHHÂB: Allah'ın çok hibe eden, çok
fazla bağışlayan olduğu anlamına gelir. Hak
sahibi olmadıkları halde yarattıklarına çok çok
verendir.

19) er-REZZÂK: Allah'ın bütün yaratıkların
rızıklarını veren olduğunu ifade eder. Her
canlı için gerekli gıdayı bahşedip yaratan ve bol bol
veren Allah'tır.

20) el-FETTAH: Kulların, her türlü güçlük ve
sıkıntılarını açan ve kolaylaştıran
manasına gelir. Faydalı ilimlere karşı insanların
kalbini açarak, onların islerini kolaylaştıran, bütün
zorluklarını ortadan kaldıran yüce Allah'tır. Her
işinde üstün gelen O'dur.

21) el-ÂLİM: Allah'ın, çok bilen, bilgisi
ezelî ve ebedî olan, her şeyi her yönüyle bilen tek yaratıcı
olduğu manasını ifade eder.

22) el-KÂBIZ: Allah'ın, her şeyi sonsuz
kudreti altına alan, bu kudretiyle kuşatıp kavrayan, her
şeyi emri altına alıp tutan en yüce varlık oldu

Bu anlamına gelir.

23) el-BÂSIT: Allah'ın, her hayrı veren, lütuf
ve rahmetini kullarına yayan yüce yaratıcı olduğunu
ifade eder. Allah, insanlara rızık, neşe, rahatlık ve
bolluk vererek onlara lütuf ve rahmetiyle muâmele etmektedir.

24) el-HÂFID: Allah'ın, emirlerini dinlemeyen,
başkalarını beğenmeyen, büyüklenip hak ve hukuk tanımaz
zorbaları rezil, perişan eden anlamına gelen bir ismidir.

25) er-RÂFİ: Kaldıran, yükselten ve yüksek
olan anlamlarına gelir. Gönülleri iman ve irfan
ışığıyla parlatan, yüksek gerçeklerden haberdar
eden yüce Allah'tır. Her yönüyle yüce ve yüksek olan O'dur.

26) el-MU'İZZ: İzzet ve ikrâm edici,
şeref sahibi anlamına gelir. Yalancılığa,
samimiyetsizliğe itibar etmez.

27) el-MÜZİLL: Yüce Allah'ın, lâyık
olanları zillete düşüren, zelil kılan, onları hor ve
hakir eden anlamına gelen bir sıfat isimdir.

28) es-SEMI': İşiten, işitme kuvve tine
sahip olan ve işitme gücünü verendir. O, hiçbir şartla ve
kayda bağlı olmaksızın işitir.

29) el-BASÎR: Herşeyi her yönüyle eksiksiz
gören, yaratıklarına da görme duyusunu veren anlamını
taşır.

30) el-HAKEM: Hüküm koyan, emir veren, varlıklar
hakkında hükmünü tamamen icra eden anlamına gelir.

31) el-ADL: Allah'ın herkese hakkını
veren, koyduğu âdil hükümleriyle zulme razı olmayan, zulmü
ve zâlimi sevmeyen anlamına gelen sıfatının ismidir.
O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır (el-A 'raf,
7/85; Yûnus, 10/109; Yûsuf, 12/80).

32) el-LATÎF: En ince işlerin bile bütün
inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz
edilemeyen en ince şeyleri de yapan, seçilmez yollardan da kullarına
çeşitli faydalar ulaştırandır (el-En'âm, 6/103).

33) el-HABÎR: Herşeyden haberdar olan, her
şeyin iç yüzünden ve gizli tarafından her yönüyle haber
sahibi bulunan, onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye
bırakandır.

34) el-HALİM: Acele etmeyen, günahkârların
cezasını vermeye güç yetirdiği halde bunu acele
yapmayıp, onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye
bırakandır.

35) el-AZİM: Çok yüce ve çok büyük olan; sınırsız
ve kayıtsız büyüklük, üstünlük de yalnız
O'ndadır.

36) el-GAFÛR: Mağfiret eden, yargılayan, suçları
bağışlayan, affeden, insanların beğenilmeyen
taraflarını gizleyendir.

37) eş-ŞEKÛR: Çok şükre lâyık
olan, kendi rızası için şükredilen, şükür olarak
yapılan iyi işlerin daha fazlasıyla
karşılığını veren, insanlara nimetlerini
artırarak şükür muamelesi yapandır.

38) el-ALİYY: Yüksek, büyük ve yüce olan;
kudrette, bilgide, hükümde, irâdede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında
üstün olandır. Herşey O'nun hükmü ve emri altındâdır.

39) el-KEBİR: Büyük, yüce anlamında olup,
Allah'ın kâinatı ve ondâkileri hüküm ve kudretiyle idâre
eden, her şeyi hükmü altına alan sıfatının
ismidir.

40) el-HAFIZ: Muhafaza eden, koruyup saklayan,
yapılan işleri bütün ayrıntılarıyla
saklayıp, her şeyi belli vaktinde afet ve belâlardan koruyandır.

41) el-MUKÎT: Rızıkları
yaratıcıdır.

42) el-HASÎB: Herkesin yaptıklarını
takdir eden, yapılanları bütün ayrıntılarıyla
bilip her insanı hesaba çekerek yaptığının
karşılığını verendir (el-Ahzâb, 33/39).

43) el-CELÎL: Büyüklük ve ululuğu pek yüce
olandır. Sıfat ve-isimleriyle her türlü büyüklük kendine
ait olandır.

44) el-KERÎM: Cömert, kerem sahibi; muktedir iken
affeden, cömertlik duygusunu veren, va'dini yerine getirendir.

45) er-RAKÎB: Görüp gözeten, murâkebe eden,
bütün varlıklar üzerine gözcü olup bütün işlerini kontrol
altına alandır (en-Nisâ, 4/1).

46) el-MUCÎB: İcâbet eden, isteyene karşılık
veren, teklifleri bilen ve O'na yalvaranların isteklerine icâbet
eden ve karşılık verendir (el-Bakara, 2/186).

47) el-VASİ': Bağışlaması bol
ve rahmeti çok olandır. Yarattıklarına maddi ve
manevigenişlik verendir (el-Bakara, 2/247).

48) el-HAKIM: Herşeyi inceliğiyle bilen, bu
bilgisine göre emir ve yasakları vâzeden, buyrukları ve bütün
işleri yerli yerinde olandır.

49) el-VEDÛD: Çok şefkatli, muhabbetli, salih
kullarını çok seven ve onlarca çok sevilen, onları rahmet
ve rızasına erdiren; sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya
yegane lâyık olandır. Sevgi ve dostluk hissini yaratandır
(Hud, 1 1/90).

50) el-MECÎD: Şan, şeref, büyüklük ve
kudretinden dolayı yüce olan ve güzel işlerinden dolayı
da sevilip övülendir. Şeref, ancak kendi emir ve yasaklarına
uymakla elde edilebilir (Hud, 11/73).

51) el-BAİS: Sebepleri yaratan ve ölüleri
diriltendir. İhtiyaçlarma göre insanlara peygamberler gönderendir.

52) eş-ŞEHÎD: Herşeye şahit olan,
her şeyi hakkıyla gören, bilen ve muamelesini de buna göre
yapandır.

53) el-HAKK: Varlığı hiç değişmeyen,
hiç yok olmayan ve gerçek olandır (el-Hacc, 22/6).

54) el-VEKİL: Hayatını, O'na tevekkül
ederek düzenleyen ve böylece O'na sığınanların
işlerinde kendilerine yardım edendir; İdaresinde hiçbir
kayda ve şarta bağlı olmayandır.

55) el-KAVÎ: Kudretli, güçlü ve sınırsız
kuvvet sahibi olandır. Herşey O'nun kudret ve kuvveti
karşısında güçsüzdür; O'na boyun eğmek
zorundadır.

56) el-METİN: Metânetli, kuvveti çok
şiddetli olup hiçbir iş O'na zor değildir.

57) el-VELÎ: Emir sahibi ve iyi insanların yani müminlerin
dostu (velisi) olup onlara yardım ederek işlerini yönetendir.

58) el-HAMÎD: Çok övülen, övgüyle değer
sıfatlarıyla hamd edilendir. Bütün varlığın
diliyle övülmeye lâyık ve her an hamd edilen tek yüce varlıktır.

59) el-MUHSÎÎ: Allah, çokça veren, sonsuz düşünülse
bile her şeyin sayısını her yönüyle bilendir.

60) el-MÜBDÎ: Hiç yoktan ortaya koyan, vareden,
yaratandır. O'ndan başka yaratıcı yoktur.

61) el-MU'ÎD: Yaratılmışları yok
ettikten sonra tekrar yaratandır. O'ndan başka
yaratıcı olamaz.

62) el-MUHYÎ: Dirilten, canlandıran ve hayat
verendir. O'nun öldürdüğüne kimse hayat veremez (Fussilet, 41/39)

63) el-MÜMÎT: Öldüren, ölümü her canlıya
takdir edip bunu uygulayandır.

64) el-HAYY: Diri, canlı hiç ölmeyen, hayatı
ezeli ve ebedi olandır.

65) el-KAYYÛM: Baki ve ebedi olan; her şeyin
O'nun kudret ve iradesiyle varlığını sürdürebildiği
tek varlıktır (el-Bakara, 2/250; Âlu İmrân, 3/1).

66) el-VÂCİD: Var olan ve her şeyi vareden,
icad eyleyen; varlığı kendinden olan; dilediğini
istediği anda var edip yaratandır. O'na karşı hiçbir
şey kendini gizleyemez.

67) el-VAHİD: Tek, bir olmak, Allah ikincisi
olmayan tek birdir. Zatında, sıfatlarında, işlerinde
ve hükümlerinde asla ortağı-dengi ve benzeri
bulunmayandır.

68) es-SAMED: Hiçbir şeye muhtaç olmayan, tüm
yaratıkların ihtiyacını gideren ve her türlü istekte
doğrudan kendisine başvurulandır.

69) el-KADÎR: Kudret sahibi, tükenmez kudreti olan,
istediğini dilediği gibi yapmaya muktedir olandır. Her türlü
güç ve kuvvet de O'ndandır (el-Bakara, 2/20).

70) el-MUKTEDİR: Gücü her şeye yeten, her
şeyi dilediği duruma getiren, kuvvet sahipleri üzerinde istediği
gibi tasarruf edendir.

71) el-MUKADDİM: Herşeyden önce olan, dilediğini
öne alan; dilediğine maddi ve manevi nimetler verip yükselten, öne
geçiren, ilerlemelerini sağlayandır.

72) el-MUAHHİR: Herşeyden sonra yine var
olan; emir ve yasaklarına uymayanları zelil edip arkaya
bırakan, istediğini geri koyandır. Sonunda yine sadece O
var (olarak) kalacaktır.

73) el-EVVEL: Herşeyden önce, öncelerin öncesi,
başlangıçların yaratıcısı ve
varlığının öncesi olmayandır.

74) el-AHİR: Herşey son bulunca O, var olarak
kalacaktır. Varlığının sonu yoktur.

75) ez-ZÂHİR: Görünen, varlığında
hiç şüphe olmayan, varlığı her şeyden aşikâr
olandır. Her yaratık yaratanının görülen bir şâhididir.

76) el-BATIN: Gizli, cisim olarak görülmeyen, varlığı
gizli olan, ancak varlığı da kesin olarak bilinendir.
(Hayal, duygu, akıl ve düşüncenin de görülmeyip eserle varlıklarının
kesin olarak bilinmesi gibi).

77) el-VALÎ: İdare eden bu büyük kâinatı
ve onda her an olup bitenleri idare edip yönetendir. İdare etme
yeteneği O'nundur.

78- el-MUTE'AL: Yüksek ve yüce varlık...
Bilinenlerin en üstün olanı... Akım
yaratılmışlarda mümkün gördüğü her şeyden
çok yüce olandır.

79) el-BİRR: İyilik ve güzellik, bağışta
bulunma, kullarına yardımcı olma anlamlarında Yüce
Allah'ın bir sıfat ismidir. İyiliği ve ihsânı
çoktur. İyilik ve ihsan gibi hisler de sadece ondadır (et-Tûr,
52/28).

80) et-TEVVÂB: Tövbeleri çok kabul eden, tövbe kapısını
açık tutarak tövbe etme imkânı verendir. Samimi olarak günahlardan
dönüp tövbe edenleri bağışlayandır.

81) el-MÜNTEKİM: İntikam alan, günahkârları,
adaletiyle yargılayarak lâyık oldukları cezaya çarptıran
demektir.

82) el-AFÜV: Merhametli, daima affeden, günâhlardan
dilediğini affedip suçları bağışlayandır.

83) er-RAÛF: Çok merhamet eden, insanları yükümlü
tutmada pek müsâmahalı ve yumuşak davranandır.

84) MALİKÜ'L-MÜLK: Herşeyin tek sahibi, her
ne varsa O'nundur. Herşey üzerinde mutlak tasarruf yetkisi sadece
O'na aittir. O h;llde Ondan başkasına kulluk edilmez.

85) ZÜLCELÂL-İ VE'L-İKRÂM: Celâl ve
ululuk sahibidir. İkrâm ve ihsân edicidir. Hürmet ve saygıya
yegane lâyık ve tüm büyüklüklere sahip olandır.

86) el-MUKSİT: Doğru hareket eden, bütün işlerini
birbirine uygun ve yerli yerinde yapandır.

87) el-CÂMİ: Derleyen, toplayan, her şeyi
kudreti içinde bulundurup dilediğini istediği anda ve
istediği yerde toplayandır.

88) GANÎ: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan,
hakkında noksanlık ve ihtiyaçtan sözedilemeyendir.

89) el-MACİD: Kerem ve müsâmahası
sınırsız olandır. İnsanlara iyilikle muamele edip
onları himâye etme lütfunda bulunan, her türlü sıkıntılarını
giderendir.

90) el-MÂNİ': Herşey O'nun emir ve
korumasına bağlıdır. O'nun emri olmadıkça
hiçbir şey olamaz. İstemediği şeyin, yani takdir
etmediğinin olmasına imkân yoktur.

91) en-NÛR: Alemleri, bütün kâinâtı
nurlandıran, aydınlatan; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere
nur, aydınlık ihsan edendir.

92) el-HADÎ: Hidâyet eden, doğru yolu gösteren;
hidayet yaratan; istediğini iyi işlerde başarıya
ulaştıran, kullarına doğru yolu gösterendir.

93) el-BEDÎ: Eşi ve benzeri olmayan, bir
şeyi en mükemmel yapan, yaratan, eşsiz ve görülmemiş
şeyleri varedendir. Varlıklar âleminde O'nun eşi ve
benzeri yoktur. Hayret verici âlemleri yoktan var eden, icad eden O'dur.

94) el-BÂKÎ: Sürekli var olan ve var olacak olandır.
Sonu olmayandır. Allah'ın varlığının sonu
yoktur.

95) el-VARİS: Tüm varlıkların gerçek
sahibi, varisidir. Servetlerin geçici sahipleri yok olduktan sonra da
varlığı devam eden ve o servetlerin sahibi olandır.

96) er-REŞÎD: Doğru yolu gösteren:
İnsanları, peygamberlerin getirdiği ve tebliğ
ettiği kitaplar vasıtasıyla doğru yola iletendir.
Allah, bütün işleri ezeli takdirine göre yönetip, dosdoğru
bir düzen içinde sonuca ulaştırandır.

97- es-SABÛR: Çok sabırlı, hiçbir
şeyde acele etmeyen; kendine isyan edenleri cezalandırmada acele
etmeyip, onlara süre verendir.

98- ed-DAR: Elem ve zarar verici şeyleri
hikmetinin gereği olarak yaratandır. Yüce Allah, zarar veren
şeyleri yaratmıştır. Fakat onlardan zarar görmemizi
değil, akine maddi-manevi bütün zararlardan sakınarak
korunmamızı emretmiştir.

99) en-NAFİ: Hayır ve fayda verici
şeyleri yaratandır. Bütün olaylar sebepleriyle meydana
geliyorsa da, sebepler yok'u var edemez. Onlar ancak insanların
elinde birer vesîle ve Hakk'tan isteme vâsıtası olmak üzere
yaratılmışlardır.

Allah'ın zâtı, bir: güzel isimleri
(esmâü'l-hüsnâ) ise çoktur. Allah'ın doksan dokuz ismi hadis-i
şeriflerde de bildirilmiştir. İbn Kesir, tefsirinde, Buhâri
ve Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den naklettikleri bir hadis-i
şerifte Peygamberimiz (s.a.s.)'den şöyle buyurduğu rivâyet
ediliyor: "Yüce Allah'ın bir eksiğiyle yüz ismi vardır.
(yani doksandokuz). Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek
'i sever. "

Osman ÇETİN


Konular