Şamil | Kategoriler | Konular

Beynunet

BEYNÛNET

Ayrılık; iki şey arasındaki
uzaklık, mesafe ve evliliğin sona ermesiyle, birbirinden
ayrılan eşler arasında meydana gelen durum. Bu durum, küçük
ve büyük ayrılık (beynûnet-i suğrâ ve beynûnet-i
kübrâ) olmak üzere ikiye ayrılır:

Küçük ayrılık: Boşanan eşlerin,
yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân veren beynûnettir. Şu
durumlarda küçük ayrılık meydana gelir.

1. Birinci veya ikinci boşama hakkını
kullanarak hanımını boşayan erkek, iddet (boşamadan
sonra beklenilmesi gereken süre) esnasında hanımına dönmezse;

2. Erkek, hanımını bir mal
karşılığında boşamışsa (muhâlea);

3. Evliliğe, hâkim son vermişse;

4. Nikâhtan sonra, fakat zifâf ve halvet-i sahîhadan
önce (nikâhlanan nişanlıların, kimsenin göremiyeceği
ve ansızın gelemiyeceği bir yerde başbaşa
kalmaları) yapılan boşama ile meydana gelen
ayrılık.

Boşanan eşler arasında küçük ayrılık
meydana gelebilmesi için, kadının üçüncü boşama
hakkı (son boşama hakkı) ile boşanmış
olmaması şarttır. Aralarında küçük ayrılık
meydana gelen kadın ve erkek yeniden evlenmek isterlerse, bütün
şartlarıyla yeni bir nikâh kıyılmak suretiyle
evlenebilirler. Koca, önceki mehri ödemiş olsa da, yeniden mehir
ödemek mecburiyetindedir.

Büyük ayrılık: Boşanan eşlerin
yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân tanımayan beynûnettir.
Erkek hanımını üçüncü, yani son boşama hakkı
ile boşarsa aralarında büyük ayrılık meydana gelir.
Mülâane suretiyle (bk. Liân) ayrılan eşler arasında da
bu durum meydana gelir.

Bu durumdaki eşler artık yeniden nikâhlanarak
bir araya gelemezler. Ancak kadın, yeniden sahih bir evlilik yapar ve
bu evliliği de tamamen normal bir şekilde sona ererse, birinci
kocası ile yeniden evlenebilir. Buna şerî tahlîl denir ki,
Kur'an'da şöyle anlatılmaktadır: "Eğer koca,
karısını ikinci talaktan (boşama) sonra bir kere daha
(üçüncü boşama hakkıyla) boşarsa, bundan sonra
kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça ve ondan da
ayrılmadıkça ilk kocasına helâl olmaz. Bu ikinci koca onu
boşarsa, Allah'rn emirlerini sağlam tutacaklarına ümitvar
oldukları takdirde, evvelkilerin birbirine dönmelerinde bir günah
yoktur. Bunlar, anlayan bir kavim için Allah'ın açıkladığı
hükümlerdir. " (el-Bakara, 2/230).

Burada ikinci evliliğin, birinci koca ile
evlenebilmek için hileli bir evlilik olmaması şarttır. Böyle
hileli evlilikler haramdır ve kadına birinci kocasıyla
evlenme hakkını doğurmaz. Meselâ, bu durumdaki bir kadının
başkasıyla belirli bir süre için evlenmesi, cinsî iktidarı
olmayan bir ihtiyar veya bir deli veya bir çocukla evlenmesi, evlendiği
ikinci koca ile cinsî münasebette bulunmadan boşanması,
şerî tahlil sayılmaz. Şerî tahlil olması için,
ikinci evliliğin ve ayrılığın tamamen normal,
hileli olmayan bir şekilde olması gerekir.

Öyleyse İslâm, ilk kocasından üç talakla
boşanan bir kadının, ayrıldığı
kocasıyla tekrar evlenebilmesi için yeni bir evlilik hayatı
yaşamasını niçin şart koşmuştur?

İslâm'dan önceki Arap toplumunda erkek sınırsız
bir boşama hakkına sahipti. Hanımına zulmetmek isteyen
bir erkek, onu boşuyor, iddeti bitiyorken tekrar alıyor, sonra
yine boşuyor, yine alıyordu. Boşama ve alma işlemleri,
erkek isterse sınırsız bir şekilde devam edebiliyordu.
Böylece kadın evlilikle boşanmışlık
arasında muallakta kalıyor ve haksızlığa
uğruyordu. İslâm, erkeğin boşama hakkını
üçle sınırlayarak kadına bir güvence getirmiştir.
İslâm, evliliği bu üç hakta devam ettiremeyenlere artık
bu yolu kapamış; ancak kadın tamamen normal bir
şekilde ikinci bir evlilik hayatı geçirir ve bu evlilik yine
normal bir şekilde sona ererse, eğer kadın bu ikinci
evlilik tecrübesinden sonra ilk kocası ile evlenmekte de bir
hayır görüyorsa, onların tekrar evlenmelerine müsaade etmiştir.
Bir bakıma bu izin, geçmişte (birinci evlilikte) işlenen
bazı hataların telâfisi için bir imkân olabilir. Yoksa
İslâm, evliliği bir oyun ve oyuncak haline getirmeye asla müsaade
etmez. Üç boşamadan sonra evlenme yasağı, aynı
zamanda erkeğin talak haklarını düşünceli ve sorumlu
bir şekilde kullanmasını sağlayıcı ve ilk
evliliği koruyucu bir tedbirdir.

Bu konuda halk arasında çok yanlış
anlaşılan, "hulle"* kavramı vardır ki, bunun
İslâm'la asla alâkası yoktur. Hulle, yukarıda
anlatılan "şer'î tahlil"in yozlaştırılmış
bir şekli olup; tamamen hileli ve dinen geçerli (sahih) olmayan bir
şekilde, böyle bir kadının çok kısa süreli bir
evlilik yaparak boşanması ve ilk koca ile evlenebilmesi için başvurulan
bir hileden ibarettir. Yukarıda da belirtildiği gibi, İslâm'ın
şer'î tahlîlden kasdettiği şey asla bu değildir.

Akif KÖTEN


Konular