Şamil | Kategoriler | Konular

Vesayet

VESÂYET

Vasiyet, birisine ölümünden sonra yerine getirilmek
üzere verilen tasarruf hakkı, eksik ehliyetli kişi adına
tasarruf hakkı. Çoğulu "vesâyâ"dır. Tekili
"visâyet" olarak kullanılır. Küçük çocuğun
işlerini tasarruf edip çeviren kimseye "vasî" denir. Çoğulu
"evsıyâ"dır. Vasî üç çeşittir. İslâm
devlet başkanının vasîsi, hâkimin belirleyeceği vasî
veya kişinin serbestçe belirleyeceği vasî.

1- İslâm devlet başkanının vasîsi:
İslâm devlet başkanı, ehil birisini kendinden sonra
başkan olmak üzere aday gösterebilir. Nitekim Hz. Ebû Bekir
(6.13/634) kendisinden sonrası için Hz. Ömer'i (ö. 23/643) aday
göstermiş, Ömer (r.a) de devlet başkanı seçim işini
"şûrâ"ya bırakmıştır. Bu uygulama
sahabe topluluğunun önünde gerçekleşmiş ve
karşı çıkan olmamıştır (eş-Şîrâzî,
el-Mühezzeb, Mısır, t.y., I, 449).

2- Hâkimin belirleyeceği vasî: Bu, eksik
ehliyetli kişinin işlerini yürütmede hâkimin kendisine yardımcı
olduğu vasî olup, hakim tarafından tayin edilir.

3- Kişilerin seçeceği vasî: Bir kimsenin sağlığında
iken, ailesinden eksik ehliyetlilerin işlerini ölümünden sonra
yönetmek üzere başka birisini tayin etmesidir. Vesâyet, küçük
yaşta yetim ve öksüz kalan veya işlerini idare edemeyecek
şekilde akıl hastalığına veya bunamaya maruz
kalan kimselere Allah rızası için yardımcı olmak
üzere konulan koruyucu bir yönetimdir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Sana
yetimlerin durumunu sorarlar. De ki: Onların işlerini düzeltmek,
kendileri için daha hayırlıdır. Eğer onları
aranıza alırsanız onlar sizin din kardeşinizdir. Allah
bozguncuyu, islah edenden ayırdetmesini bilir. Eğer Allah
dileseydi sizi zor durumda bırakırdı. Şüphesiz Allah
her şeye gâlib, tam hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Bakara,
2/220).

Vesâyet Akdinin Meydana Gelme Şartları

1- Vasî ile ilgili şartlar: Vasînin; akıllı,
ergin, hür, adaletli, ehliyetsizin işlerini yürütebilecek güç ve
tecrübeye sahip olması, güvenilir ve Müslüman olması
gerekir. Bu yüzden çocuk, gayri müslim veya malı telef
edeceğinden korkulan bir fâsık vasî tayin edilse hâkim bu
tayini iptal ederek, ehil olanını atayabilir. Ancak
bunların hâkim kararına kadar yapacağı tasarruflar geçerli
olur. Diğer yandan vasî tayin edildikten sonra çocuk ergin, gayri
müslim Müslüman olsa veya fâsık tevbe etmiş bulunsa
artık hâkim bunları vasîlikten azledemez.

İslâm devletinin tebealığını
kabul etmiş olan ehl-i kitabın (zimmî) bir Müslümanı vasî
tayin etmesi geçerlidir. Nitekim vekil tayin etmesi de böyledir. Ancak
zimmînin miras malları arasında şarap veya domuz gibi Müslümanlarca
değeri olmayan bir mal bulunursa, Müslüman vasînin, bunların
satışını sağlamak için güvenilir bir zimmîyi
vekil tayin etmesi gerekir. Bu, Hanefilerin görüşüdür. İmam
Şâfiî'ye göre böyle bir vesâyet sözleşmesi geçerli değildir.
Çünkü din ayrılığı Müslümanın zimmîden
miras almasına engel olduğu gibi, onun zimmîye vasî olmasına
da engel teşkil eder. Bir zimmî ise Müslümana vasî olamaz. Onun
Müslümana vasî olamayışı, kâfirin Müslüman üzerinde
velâyet yetkisinin bulunmayışı yüzündendir. Çünkü
zimmî bu konuda haksızlık yağma ithamı
altındadır. Kur'ân-ı Kerîm'de Müslümanların
işlerini gayri müslimlere bırakmamalarını bildiren
çeşitli âyetler vardır. Bazıları
şunlardır: "Âllah mü'minlerin aleyhine kafirlere hiçbir
yol vermeyecektir" (en-Nisâ', 4/141). " Ey iman edenler! Sizden
olmayanları sakın dost edinmeyin. Onlar size kötülük
yapmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi
isterler. Kinleri ağızlarından dökülür, sinelerinin
gizlediği ise daha büyüktür" (Âlu İmrân, 3/118).
" Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost
ve idareci edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi
vermek istiyorsunuz?" (en-Nisâ', 4/144). " Ey iman edenler!
Yahudi ve Hristiyanları dost ve idareci edinmeyin. Onlar birbirinin
dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan
olur. Şüphesiz Allah zâlim topluluğu hidayete erdirmez"
(el-Mâide, 5/51).

Küfür ehlinden olunca en yakın
hısımların bile bir mü'min üzerinde velâyet veya
vesâyet hakkı bulunmaz. Âyette şöyle buyurulur: "Ey iman
edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, bazılarınızı
ve kardeşlerinizi dost ve idareci edinmeyin. Sizden kim onları
dost ve idareci (velî) edinirse işte onlar, zâlimlerin ta
kendileridir" (et-Tevbe, 9/23).

Diğer yandan vasînin erkek olması ve gözlerinin
görmesi şart değildir. Bu yüzden kadın da küçüklerin
ve akıl hastası gibi eksik ehliyetlilerin vasîsi olarak tayin
edilebilir. Çünkü, o şahitlik yapma ehliyetine sahiptir. Nitekim
Hz. Ömer (r.a) kızı için Hz. Hafsa (ö. 41/244)'yı vasî
tayin etmiştir (Dârimî, Vesâyâ, 41). Hatta küçük çocuklar
için annenin vasî yapılması başka kadınlardan daha
uygundur.

Birden çok kişinin vasî tayin edilmesi de
caizdir. Bunların birlikte veya ayrı zamanlarda belirlenmesi de
mümkündür. Bu durumda iki vasîden birisi tek başına
tasarrufta bulunamaz. Ancak vasî tayin edenin icazet vermesi durumu
müstesnadır (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, V, 496. vd.;
ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk,1405/1985,
VIII,134, 135).

2- Vasî tayin edenle ilgili şartlar:
Akıllı, hür ve yükümlü herkesin vasî tayin etmesi geçerli
olur. Akıl hastalığı veya bunama gibi bir nedenle
kısıtlı bulunan baba, çocuklarına küçüklük veya
sefihlik sebebiyle vasî tayin edemez. Mâlikî ve Hanbelîlere göre
temyiz gücüne sahip olan kimsenin vasî tayin etmesi geçerli olur.

Şâfiîlere göre küçük çocuklar için vasî
tayin edecek olan kimsenin, İslâm'a göre bu çocuklar üzerinde
velâyet hakkının bulunması gerekir. Bunlar baba, dede ve büyük
dededir. Bunlar varken erkek kardeş, amca, önceki vasî ve kayyımın
tayin edilmesi geçerli olmaz (el-Merginânî, el-Hidâye maa tekmileti
Fethi'l-Kadîr, VIII, 489-503; İbn Âbidin, a.g.e., V, 494 vd.; eş-Şirbînî,
Muğnî'l-Muhtâc, Mısır, t.y., III, 74 vd.;
eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 463, 464).

3- Vesâyetin konusu: Vasî tayininin belirli kişi,
mal veya belirli konular için yapılması gerekir. Böylece vasî
konuyu öğrenmiş, yapacağı işin
sınırlarını çizmiş ve konuya koruma altına
alma imkânı doğmuş olur. Çünkü vasî tayini, vekil
tutma gibidir. Buna göre vesayet konusu; borcu ödemek veya alacakları
tahsil etmek, küçük çocuk, akıl hastası ve sefih gibi
reşîd sayılmayan kimselerin işlerine bakma, emanetleri
sahiplerine vermek ve başkasındaki emanetleri almak ve
gaspedileni geri vermek bunlar arasında sayılabilir.

Küçüklere vasî tayini mutlak ifadelerle yapılmışsa,
bu çocuğun şahsı ve malları ile ilgili tasarruflarda
belde örfüne göre amel edilir (ez-Zühaylî, a.g.e., VIII, 137).

4- Vesayet akdinin yapılışı: Vesâyet
akdi icap ve kabul ile meydana gelir. Vasî tayin edenin; "Sen benim
vasîmsin" "Sen benim malımda vasîmsin" veya
"Sen benim vefatımdan sonra vekilimsin" yahut,
"Vefatımdan sonra çocuklarımı sana teslim ettim,
onların işlerini sen yönet" gibi ifadelerle yapılacak
teklif karşı tarafça da kabul edilince vesâyet sözleşmesi
meydana gelir.

Vasî vesâyet teklifini, vasî tayin edenin bilgisi
altında reddetse bu red geçerli olur. Eğer vasî tayin edenin
bilgisi yoksa onun bakımından aldanma olmaması için red
onun bulunmadığı mecliste geçerli olmaz. Vasî tayin
edilen susar ve bu arada vasi tayin eden ölürse, vasînin red veya kabul
hakkı vardır.

Vesâyet sözle olduğu gibi fiil ile de gerçekleşebilir.
Meselâ; bir kimse vasî tayin edildiğini bilmeksizin mirasçıların
bir malını satsa veya onlara yarayışlı bir
şey satın alsa veya ölenin bir borcunu ödese yahut alacağını
tahsil etse vasîliği fiilen kabul etmiş sayılır.

Vasînin görev alanına vasî tayin edenin
çocukları girdiği gibi bu çocukların ölümü halinde
onların çocukları da girer.

Vasî ile birlikte nâzir tayini de câizdir. Nâzımı
tasarrufa yetkisi yoktur. Ancak onun bilgisi olmadıkça vasî tek başına
tasarrufta bulunamaz. Aksi halde yetimin malında meydana gelecek
zararı tazmin etmesi gerekir.

Vesayet görevinin, Allah'a yaklaşmak
amacıyla ücretsiz yapılması gerekir. Ancak vasî tayin
eden, vasî için vasiyeti infaz bedeli olarak bir ücret belirlese bu iş
sözleşmesi geçerli olmaz. Çünkü bu sözleşme vasî tayin
edenin ölümünden sonra yürürlüğe girmesi gerekeceği için
böyle bir iş akdi geçersiz olur. Ancak böyle bir ücret bir atıyye
olarak mirasın üçte birine kadar olan bölümünden verilir. Yine
vasî tayin eden; "Benden sonra çocuklarım üzerinde vasî
olması için sana şu kadar ücret verdim" dese bu şart
batıl olur, fakat başka bir açıdan ona hizmeti
karşılığında belli bir malı veya ücreti
vasiyet yoluyla bırakmış olur (Ömer Nasuhi Bilmen,
İstilahatı Fıkhıye Kamusu, İstanbul 1969, V,
179,180).

Diğer yandan vesâyet akdinin bir sreye ve
şarta bağlanması caizdir. Meselâ; "seni bir yıl
süreyle veya oğlum erginlik çağına girinceye veyâ Ahmed
dönünceye kadar vasî tayin ettim" denilse sınırlı
bir süre için vâsi tayini söz konusudur. Şarta bağlama ise
şöyle olur: "Ben ölürsem, seni vasî tayin ediyorum"
demek gibi. Çünkü vasî tayininde bir takım bilinmezlikler ve
tehlikeler söz konusudur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) Zeyd b.
Hârise'yi Mûte Gazvesine gidecek olan bir askeri birliğe komutan
tayin etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Zeyd'in
başına bir felâket gelirse, ondan sonra Cafer, Cafer'in başına
felâket gelirse Abdullah b. Revâha (r.anhüm) komutayı ele
alsın" (Buhârî, Cihâd, 7, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 25,
Cenâiz, 4; Ahmed b. Hanbel, III,113.118, V, 299, 301).

Vasînin Tasarrufları

Vasînin alım-satımı:

Hanefilere göre vasînin yabancıya satması
ve ondan mal satın alması. İnsanların aldanmayı
âdeten hoş karşıladıkları ölçüler içinde
kaldığı sürece geçerli olur. Bu da "yesîr gabin (az
aldanma)" adını alır. Çünkü bundan kaçınmak mümkün
olmaz. Âdeten hoş karşılanmayan ölçüde alış-veriş
ise caiz olmaz. Bu da "fahiş gabin (çok, aşırı
aldanma)" adını alır. Hanefilere göre fahiş
gabin; bilir kişilerin değerlendirme alanına girmeyen
aşırı derecede yüksek veya düşük satış
bedelini ifade eder.

Belh fakihlerinden Nusayr b. Yahyâ (ö. 268/881), satın
akdine konu olan malların piyasadaki alış-veriş
hızını ve devir kabiliyetini dikkate alarak fahiş
gabin oranlarını rayiç bedelin üstünde gayri menkulde % 20
hayvanlarda % 10 ve menkul eşyada % 5 olarak belirlemiştir.
Piyasa fiyatının bu ölçülerde altında veya üstündeki
satış veya alışların fahiş gabin
sınırına girdiği kabul edilmiştir. Mecelle'in
165. maddesinde bu ölçüler esas alınmıştır.

Diğer yandan Mâlikîler fâhiş gabni
malın değerinin üçte birinden fazla bir fiyatla satış
olarak belirlerken, Şafiilerin fâhiş gabin için belli bir
miktar üzerinde durmadıkları görülür (bk. İbn Nüceym,
el-Bahru'r-Râik, Mısır 1334, VII, 169; Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm
Şerhu Mecelleti'l Ahkâm, I, 247; İbn Âbidîn, a.g.e., IV,159;
İbn Hazm, el-Muhallâ, Mısır 1389, IX, 454 vd.; Hamdi Döndüren,
İslam Hukukuna Göre Alım Satım da Kâr Hadleri, Balıkesir
1984, 145 vd).

Kısaca vasınin velâyeti toplum maslahatı
ile sınırlıdır. Bu da ğabn-i fâhiş
ölçüsünde alış-veriş yapmamayı gerektirir.

Vasî, yetimin malını kendisi için satın
alsa veya kendi malını ona satsa, eğer vasî hakimin tayin
ettiği bir vâsi ise bu muameleler mutlak olarak caiz olmaz. Eğer
babanın tayin ettiği vasî ise Ebû Hanife'ye, akar kabilinden
olmayan bu satış veya alışın küçüğe açık
olarak bir yararı varsa muamele caiz olur. Bu yararın ölçüsü
de malın değerinin yansı kadar eksik olmasıdır.
Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise bu alış-veriş
mutlak olarak caiz değildir (İbn Âbidîn, a.g.e., V, 500 vd).

Ancak babanın küçük çocuğuna ait bir
malı rayiç bedelle veya âdeten insanların aldanmayı
hoş karşıladığı (yesîr gabin) ölçüdeki
bir fiyatla kendisi için satın alması caiz olur.

Ebû Hanîfe'ye göre vasî yetimin akarını
değerinin iki mislinden aşağıya alamayacağı
gibi kendi akarını da yetim için değerinin
yarısından fazlaya satamaz. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre
bu satıp alma mutlak olarak caiz değildir (Bilmen, a.g.e., V,
183 vd.)

Vasî yetimin malını ticaretle nemâlandırmak
ve bu malda tasarruf yapmak zorunda değildir. Eğer bunu yaparsa
Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre kârını (rıbh) tasadduk
eder.

Hanefîler dışındaki çoğunluğa
göre ise vasi maslahata uyarak küçüğün malında tasarrufta
bulunabilir.

2- Vasînin vekil veya başka bir vasî tayin
etmesi:

Hanefi ve Mâlikîlere göre vasînin başkasını
vasî tayin etmesi caizdir. Şâfiî ve Hanbelilere göre ise vasînin
böyle bir tasarrufta bulunabilmesi için vasî tayin eden kimsenin izni
gerekir. Çünkü vasî onun izniyle tasarrufta bulunmaktadır. Bu
ikinci grup müctehitlere göre vasînin vekil tayin etmesi de geçerli
olmaz (İbn Âbidîn, a.g.e., V, 499; eş-Şîrâzî, a.g.e.,
I, 464; ez-Zühaylî, a.g.e., VIII, 142).

3- Vasînin diğer tasarrufları:

Vasi yetimin malını karz-ı hasen yoluyla
veremez. Eğer verirse tazmin eder. Hâkimin ise bu yetkisi vardır.
Vasî, bu malı kendisine karz (ödünç) olarak alsa, caiz olmaz ve
borç olarak kalmış sayılır (İbn Âbidîn,
a.g.e., V, 503).

Vasî, küçüğe ma'ruf üzere yiyecek, içecek ve
giysi sağlar. Sünnet ve evlendirme de bu kapsama girer. Eğitim
ve öğretimi içinde vasî gerekli önlemleri alır. Vasî
alacakları tahsil eder, borç peşin olunca maslahat
gerektiriyorsa bunu geciktirebilir.

Çocukların mallarında tasarruf velâyet ve
yetkisi önce babalarına, sonra babalarının vasîlerine,
sonra vasilerinin vasîlerine aittir. Bunlar bulunmadığı
takdirde sahih dedelerine, bundan sonra onların vasîlerine, sonra bu
vasîlerin vasîlerine ait bulunur. Bunlar da bulunmazsa hâkime ve
hâkimin nasp edeceği vasîlere ait olur.

Şâfiîlere göre sahih dede hayatta olunca başkasını
vasî tayin etmek caiz olmaz. Ancak vasîyet edenin ölüm tarihinde sahih
dede vefat etmiş durumda olursa başkasına daha
yapmış olduğu vasî tayini geçerli olur.

Kısıtlıya Malın Verilmesi

Vasî erginlik çağına gelen fakat henüz reşit
olmayan yetime miras teslim etse ve mal zayi olsa Ebû Yûsuf ve İmam
Muhammed'e göre bunu vasînin tazmin etmesi gerekir. Çünkü, o,
verilmemesi gereken kişiye malı vermiş olur. Allah Teâlâ
şöyle buyurur: "Yetimleri erginlik çağına gelinceye
kadar yetiştirip deneyin. Onların akılca
olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını
kendilerine verin" (en-Nisâ', 4/6). Buna göre küçük, ergin
olunca hemen malı kendisine teslim edilmez ve reşid olup
olmadığı, yani malım yerinde kullanıp
kullanamayacağı araştırılır. Ebû Hanîfe'ye
göre prensip olarak erginlikle mâlî velâyet kalkar, fakat bir önlem
olarak en geç 25 yaşına kadar mal yetime teslim edilmeyebilir.
Çoğunluğa göre ise yetim rüşd (olgunluk) hali gösterinceye
kadar yaşı ne kadar ilerlerse de malî velâyet devam eder. Bu
yüzden rüşd yaşı kültür, eğitim, ekonomik, sosyal,
fizik, çevre gibi etkenlerin altında değişik yaşlarda
gerçekleşir. Ülkeler uygulamada kolaylık sağlamak
amacıyla bu konuda standart bir yaşı esas alma yoluna
giderler. Meselâ; Osmanlı Devleti uygulamasında 1288 tarihli
bir padişah fermanı yirmi yaşını
doldurmamış kişilerin rüşd davalarının geri
çevrilmesini emreder (Ali Haydar, Duraru'l-Hukkâm, III, 79 vd.; Hamdi
Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1982,
s.130,131) Bu yaş Türkiye'de 18, Mısır, İngiltere,
Almanya ve Fransa'da 21 yaş olarak belirlenmiştir (bk.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Tilrk Medeni Hukukunun Umumî
Esasları, İstanbul 1968, II, 56).

Malikiler de yetime malın teslimi konusunda Ebu
Yusuf ve İmam Muhammed'le aynı görüştedir. Buna göre kısıtlının
malını rüşdten sonra, bir delil olmadan verme konusunda
vasinin sözü kabul edilmez. Çünkü âyette şöyle buyurulur:
"Mallarını yetimlerin kendilerine verdiğiniz zaman, bu
konuda Şahit tutun. Hesap görürü olarak Allah yeter"
(en-Nisâ', 4/6).

Hanefilere göre, vasî tasarruf yetkisi bulunan
konularda tasdik olunur. Bu yüzden vasînin eksik ehliyetli ile ilgili
harcamaları delilsiz olarak kabul edilir. Aşağıdaki
durumlar bundan müstesnadır.

Vasînin delil getirmedikçe tazminle yükümlü olacağı
durumlar şunlardır:

Vasî, vasî tayin edenle veya mirasçılarıyla
ilgili borçları ödediğini iddia etse bunu ispat etmesi
gerekir. Miras malını satıp, satış bedelini
teslim almadan önce, ölmüş bulunan vasî tayin edenin borçlarını
ödediğini, yetimin küçükken başkasının telef
ettiği malını kendisinin tazmin ettiğini veya küçüğe
ticaret izni verilip borç yaptığını ve bu borçları
kendisinin ödediğini veya küçüğe ait arazilerin haraç
vergisini ödediğini iddia etmesi bu niteliktedir. Yine yetime kendi
zimmetinden veya kendi malından geçim masrafı yapıp,
bununla ona rücu etmek istemesi de böyledir. Vasî ticaret yapıp kâr
ettikten sonra bu ticareti "mudârabe yöntemi" ile yaptığını
iddia etse bunu da ispat etmesi gerekir.

Vasînin Azledilebileceği Haller

1- Vasînin, vasî tayin edenin ve hâkimin azli: Bir
kimseyi vasî tayin edenin, dilediği zaman onu azletme yetkisi de
vardır. Vasî de, vasî tayin eden hayatta iken veya onun
ölümünden sonra bizzat vasîliği bırakabilir. Nitekim vekâlet
de böyledir. Çünkü vesâyet akdi bağlayıcı
değildir. Ebû Hanîfe'ye göre vekâletin aksine vasî karar
kendisine ulaşmadan da vasî tayin edenin azli ile azledilmiş
olur. Hâkimin hükmü ile de azli gerçekleşir. Ancak hâkim bu
konuda haksızlık yaparsa günahkâr olur.

2- Vasîliği ifadan aciz kalmak veya hıyânet
etmek: Hâkim vasînin görevini ifadan aciz kaldığını
görse onu başkasıyla değiştirir. Görevini kötüye
kullanan vasînin azledilmesi vacip olur.

3- Ölüm, akıl hastalığı veya fâsıklık:
Vasînin ölümüyle tasarruf yetkileri sona ermiş olur. Akıl
hastalığı ve fasıklık hâliyle de vasîlikte
maslahat yönü kalmamış bulunur.

4- Vesâyetin amacına ulaşması veya
belirlenen sürenin sona ermesi: Belirli bir konu veya belirli süre için
vasi tayin edilen kimsenin bu görevi, konu ve amaç gerçekleşince
veya belirlenen süre bitince sona ermiş olur. Çünkü vasînin
tasarrufları izne dayanır, izin süresi bitince de onun
yetkileri sona ermiş bulunur (İbn Âbidîn, a.g.e., V, 495. vd.;
eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 463; ez-Zühaylî, a.g.e.,
VIII,149; Bilmen, a.g.e., V, 180, 181).

Hamdi DÖNDÜREN


Konular