Şamil | Kategoriler | Konular

Seb-i arus

ŞEB-İ ARÛS

Mevlânâ'nın ölüm gününün hatırası
olarak yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir.
İkindi vaktinden sonra Kur'an okumak ve Aynü'l-Cem' yapılmak sûretiyle
icra edilen bu merasimin gecesine aynı zamanda "Leyletü'l-Arûs"
da denilir. Şeb, Farsça; Leyle, Arapça "gece" demek olduğu
için tabirlerin ikisi de aynı manâya delâlet etmektedir.

Mevlânâ Celaleddin ölüm gününü "Hakk'a
vuslat", "Düğün günü" saymıştır (Hilmi
Yücebaş, Edebiyatımızda Mevlânâ, (Konya İl
Yıllığı), Konya 1973, 30)

Bilindiği gibi, Mevlâna (hicrî 672) miladî 17
Aralık 1273'de Pazar günü akşam üstü güneş gözden
kaybolup, Konya ufuklarını kızıla boyarken bu âlemden
can ve bekâ âlemine göç etmiştir. Mevlânâ ölümünü gerdek
gecesi "Şeb-i Arûs" "Sevgiliye kavuşma" günü
olarak kabullenmişti. Şeb-i Arûs, fedakârlıkla
başlar, ölüm boyunca devam eder, öbür âleme kavuşmakla
tamamlanır.

Mevlânâ, "Ölümümüzden sonra mezarımızı
yerde arama, arif kişilerin gönlündedir. Bizim mezarımız.
Burada ölüm (olarak) tezahür ediyorsa da orada doğumdur" der.
Yine Rabbine, "Ölmek şeker gibi tatlı bir şey,
canı sen aldıktan sonra seninle olunca da tatlı candan da
tatlıdır, ölüm" şeklinde seslenir. Böylelikle
ölüme bir başka açı kazandırır (Alişan
Özattila, Hak Aşığı Mevlânâ Celâleddin, 180-181).

Gerçekte iki türlü ölüm vardır. Birincisi,
nefsi (egoyu) feda ederek oluşan "manevî ölüm". Yani Hz.
Peygamber (s.a.s.)'in "Ölmeden evvel ölünüz? emrince "Hak'ta
yok olmak" anlamındadır. Bu ölüme, "ilk vuslat"
adını da verebiliriz. İkinci ölüm ise, "fizikî
ölüm"dür. Bugüne kadar, Şeb-i Arûs olarak kabul ettiğimiz,
canın beden kafesinden kurtularak aslına döndüğü,
katrenin denize, can ummanına erdiği an. Ki bu an "vuslat
gecesi" olarak isimlendiriliyor (Feyzi Halıcı, Mevlânâ
Sevgisi, 20).

Mevlânâ'da Vuslat Anlayışı

Mevlânâ, "Herkes ayrılıktan bahsetti,
bense vuslattan" der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını,
Kur'an-ı Kerim'in bir âyetinin ışığı
altında tetkik edip anlamak mümkündür:

"Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak
bize döndürüleceksiniz" (el-Ankebût, 29/57).

Âyette geçen "dönmek" kelimesi, Allah'a
kavuşulacağını, "vuslatı" açık
bir ifadeyle "müjdelemekte"dir. Bu müjdeyi benimseyen, ona sımsıkı
sarılan Mevlânâ, ölümü bir ayrılık değil, bir
vuslat olarak kabul eder.

Mevlânâ'nın ölüm anlayışına
gelince; "Bir devir sistemi içinde hayatın anlamı, ruhun
ölümsüzlüğü ve Allah'a, vuslatın yolu ölümden
geçmektedir" tarifiyle zemin kazanır ve Mevlânâ'da ölüm,
"Mutlak ve ölümsüz Varlık'a veya diğer ifadeyle "asla"
bir rücû hareketi ile" zirveye ulaşır.

Mevlânâ, ölümü kişinin aslına dönüşü
veya menşein ilâhi bir cevher olması hasebiyle "Allah'a dönüş"
olarak telâkki eder.

Bir başka ifadeyle ölüm, "Cismin ortadan
kalkması değil, Allah'a doğru uçmasıdır."

Mevlânâ bu hususu şöyle ifade eder:

"Bizi Elest harabatından getirdiler.
Coşmuş, dağılmış ve kendinden geçmiş
olarak getirdiler. Yine harabat tarafına çekecekler. (Bizi) yoktan
var ettikleri için" (Mevlânâ, Rubaiyyat, 672/1 14).

"Hele ölümden bir kurtulsun, kurtuluşa
ulaşın; çünkü sevgiliyi görmek âb-ı hayattır."
(Mevlânâ, Mesnevî, Terc., A. Gölpınarlı, III, Beyit 4607).

"Çünkü tiksinmek, kötü gelmek ortadan
kalkarsa o ölüm, ölüm değildir ki. Görünüşte ölümdür,
gerçekteyse göçüş" (Mevlânâ, Mesnevî Terc., A. Gölpınarlı,
III, 4613).

Abdülmelik ERDOGAN


Konular