Şamil | Kategoriler | Konular

Nazar

NAZAR

Göz, bakma, bakış, fikir, düşünme,
mülahaza, niyet, dikkat, iltifat, teveccüh. Arapça asıllı
olan bu kelime, Türkçe'ye geçerken manâ değişikliğine
uğramış ve "ayn göz" kelimesi karşılığında
kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim Araplar, göz
değmesi için "isabetül-ayn" tabirini kullanırlar
(İbn Manzûr, "Lisânül-Arab", Na.za.ra madd.).

Nazar kelimesi Türkçe'de kem göz manasına
gelmekte ve daha ziyade "gelme", "uğrama",
"değme" ve "etme" fiilleriyle birlikte;
"nazara gelme", "nazara uğrama", "nazar
değme" ve "nazar etme" şeklinde
kullanılmaktadır.

"Nazarcılık" deyimi; nazarın
zarar verebileceğini kabul eden düşüncenin adıdır.

Nazar, bugün için henüz pozitif ilimlerin ilgi alanına
girmemiştir. Girip girmeyeceği ya da ne zaman gireceği
belli değildir. Zira pozitif diye tanınan bilimlerin kendilerine
mahsus bir takım metodları ve bazı kuralları
vardır. Olayları bu metodlarla inceler ve bir sonuca varmaya
çalışırlar. Nazar ise şu aşamada, fizik ya da
kimya laboratuarında incelenip deneye tabi tutulacak durumda
değildir. Aksine bugün, bu ilimlerle uğraşanların
ekseriyeti -bilhassa doktorlar- nazarın fizik etkisini kabul
etmemektedirler.

Buna rağmen, gerek folklor olarak gerekse dînî
bir inanç olarak, dünyanın hemen her yerinde milyonlarca insan
nazarı tanımakta ve ona inanmaktadır. Nazarla ilgili
olayları anlatan haberler de tevâtür derecesine ulaşmaktadır.
Nazarın mahiyetinin bilinmemesi, onu inkâr etmeyi gerektirmez.
Nazar, mahiyeti henüz anlaşılmamış nice olaylar
vardır. "Tabiî hayatta veya zihin hayatında bugünkü
ilmî metodlarımızla açıklanması mümkün olmayan
olaylara metapsişik veya parapsikoloji denir" (Osman
Pazarlı, Din Psikolojisi, İstanbul 198, s. 202).

Her ne olursa olsun bilhassa halk arasında
bazı kimselerin sebebi bilinmeyen olağanüstü nazar (göz değmesi)
güçleri olduğuna inanılır. Bu güce sahip bir kimsenin,
bir insana, bir hayvana ve özellikle bir çocuğa bakmakla durup
dururken hastalık, sakatlık, ölüm gibi bir olayın meydana
gelmesine yol açacağı sanılır. Her hangi bir olay böyle
bir sebebe bağlandığı zaman "nazar değdi?,
nazara geldi?, "nazara uğradı" denilir. "Kem göz"
tâbiri de, nazarı değen kimseler için kullanılır.

Halk arasında açık, çiğ mâvi (gök)
gözlerde nazar gücü olduğuna inanılır. Bu inanca
dayanılarak mâvi gözlülerin kötü niyetli, kıskanç, başkalarına
zarar vermekten hoşlanan kimseler olduğu söylenir. Ancak, bu
anlayışın doğruluğunu kanıtlayıcı
hiç bir kesin delil yoktur. Bazı yörelerde kıskançlık
duygusunun nazara yol açtığı inancı da
yaygındır. İşte isâbet-i ayn yani bu kötü bakışın,
kötü gözün değmemesi için çocukların elbiselerine dikilen
mâvi camdan küçücük tesbih tanesi şeklinde, bâzan göz
şeklinde olan, ortaları delikli cam yuvarlarlara nazar
boncuğu denilir. Bunların beş parmak şeklinde
olanları da vardır. Bazı yörelerde -şimdi bile-
çocuklara, atlara ve nazar korkulan diğer hayvan ve eşyaya da
nazar boncuğu takanlara rastlanır. Nazar boncuğunun dâima
mâvi olduğu söylenir. Buna göz boncuğu da denir. Böyle mâvi
boncuk, muska, çörek otu, mâşallah gibi bir kaç nazarlığın
bir arada olup bir takım teşkil edenlerine de "nazar
takımı" denir. Şüphesiz nazar boncuğu, göz değmesine
karşı bir tedbir olsun diye takılır. Bunun
yanında çeşitli nazarlıkların
kullanıldığı da bilinmektedir. Halk arasında
nazara karşı başvurulan en yaygın tedbirler ise,
kurşun dökmek, tuz çevirmek, üzerlik yakmak veya herhangi bir
hocaya okutmak vs.'dir. Ancak, bunların tıp yönünden bir
faydası olmadığı gibi, bâtıl inançlar devam
ettirildiği için de bu tür davranışlar dinimizce haram
kılınmıştır. Peygamberimiz (s.a.s) de
nazarlık kullanmayı hoş karşılamamış,
bu gibi şeyleri üzerlerine asan kimselerin bey'atlerini kabul etmemiştir
(Nesâî, Zinet,17; İbn Mâce Tıb, 39). Diğer taraftan
Resulullah (s.a.s); "Göz değmesi gerçektir" (Buhârî, Tıb,
36; Müslim, Selâm, 41) buyurmak suretiyle bir mânevî faktöre işaret
etmişlerdir. Şu halde İslâmda göz değmesi (nazar)
vardır. Ancak, nazar boncuğu takmak vs. bâtıl inançlardan
sayılmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki göz değmesinin
temelinde yatan esas sebep kişinin kıskançlık duygusudur.
Ve bu duygunun, baktığı kimseye yansıması ve onu
te'sir altında bırakmasıdır. Nazar boncuğu
takmakla bu kıskançlık dolu bakışların tesirinin
azaltılması veya başka yönlere yansıtılması
amaçlanmaktadır.

Müfessirlerin ekseriyeti; Rabbi onu seçip iyilerden kıldı.
Doğrusu inkâr edenler, zikri (Kur'an-ı) işittikleri vakit
nerdeyse gözleri ile seni yıkıp devireceklerdi. Bir de
durmuşlar, o herhalde bir delidir, diyorlardı" (el-Kalem,
68/50, 51) âyetinde geçen gözleriyle seni yıkıp
devireceklerdi" sözünü "nazar" ile tefsir etmişlerdir
(Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5305;
İbn Kesîr, "Tefsirul Kur'an'il-Azîm", VIII, 227).

Alûsî (1270/1854)'nin el-Kelbî'den yaptığı
bir rivayete göre; Arap asıllı bir kişi, yemek yemeden iki
veya üç gün çadırına çekilir, daha sonra oradan gelip
geçen koyun ve deve sürüsüne bakar ve "gördüğüm bu koyun
ve deve sütünden daha güzelini görmedim" derdi. Bunun üzerine o
sürü hastalanır veya yere düşerek helâk olurdu.
İşte nazar etmede maharetli olan bu kişiye, Peygamberimizi
çekemeyen Mekkeli müşrikler, Hz. Peygâmbere nazar etmesini teklif
etmişler, o da bu teklifi kabul etmişti. Allahu Teâlâ da bu
ayetleri (el Kalem, 51, 52) ile Resulünü korumuştu (Alûsî,
Rûhul-Meânî, 29/38).

Yusuf suresinin altmış yedinci ayetinde ise,
Hz. Yakub (a.s)'m oğullarına şöyle dediği
anlatılmaktadır:

Ey oğullarım! Bir kapıdan
(Mısır'a) girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin.
Ama ben Allahdan hiçbir şeyi sizin için savamam. Çünkü hüküm
Allah'dan başkasının değildir. Onun için ben yalnız
O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler yalnız O'na tevekkül
etsinler" ( Yusuf 12/67).

Elmalılı Hamdi Yazır, âyetin yorumunda:
"Bu tavsiyenin sebebi, toplu bir surette göze çarpmalarından
ve bir hased ve gamze uğramalarından sakınmak idi"
demektedir (Elmalılı, a.g.e., IV, 2890).

Nazar ile kıskançlık arasında
yakın bir münasebet vardır. Elmalılı Hamdi
Yazır, bu münasebeti şöyle ifade ediyor: "Kıskançlıklarından
az daha Hz. Peygamber'i nazara uğratacaklar, aç ve kötü
gözlerinin şerriyle ellerinden gelse onu helâk edeceklerdi. Demek
ki, öfkenin bedende bir hükmü bulunduğu gibi, gözlerin de karşılarındakine
bakışlarına göre iyi veya kötü bir hükmü vardır.
Kimi elektrik gibi dokunur çarpar; mıknatıslar ve manyetize
eder. Kimi de aldığı teessürle hasedinden bir gayze düşer,
türlü türlü su-i kasde ve hilelere kalkışır ki, maddî
veya manevî hangisi olursa olsun hedefine vardığı zaman,
isabet-i ayn değmesi veya nazar tabir olunur. Bunun hakkında
uzun uzadıya sözler söylenmiş, inkâr edenler, ispat edenler
olmuştur. Keyfiyeti ne olursa olsun isabet-i ayn vardır"
(Elmalılı, a.g.e., VIII, 5305).

Kur'an-ı Kerim nazardan söz ederken açık ve
kesin bir hüküm bildirmemekte, buna karşı hadisler, kesin bir
ifadeyle nazarın gerçek olduğunu bildirmekteler. Hz. Âişe
(r.a)'den rivayet olunduğuna göre Resulullah (s.a.s) şöyle
buyurmuşlardır: "Nazardan Allah'a
sığınınız. Çünkü göz (değmesi) gerçektir"
(İbn Mace, Tıb, 32; Buhari, Tıb, 36; Müslim, Selâm, 41).

Esma bint Umeys (r.a)'den rivayet edildiğine göre
kendisi: "Ya Resulullah! Cafer'in oğullarına cidden nazar
değiyor, ben onlar için şifa dileğiyle okutturayım
mı?" demiş. Resulu Ekrem (s.a.s) de: "Evet, lakin
kader ile yarışan bir şey olsaydı nazar değme
işi onu geçerdi" buyurmuştur (İbn Mace, Tıb, 33;
Muvatta, Ayn, 3).

Nazarın gerçek olduğunu kabul edince, ondan
korunma yollarını da öğrenmek gerekir. Bunun için de,
dinimizin bize müsaade ettiği yollara baş vurmak,
sakındırdığı yollardan da kaçınmak
durumundayız. Bu konudaki rehberimiz yine Allah'ın Resulu'dür.
Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den rivayet olunduğuna göre:
"Resulullah (s.a.s), "Cinlerin ve insanların
nazarından Allah'a sığınırım"gibi
dualarla cinlerin ve insanların nazarından Allah'a
sığınırdı. Sonra Muavvezatân nazil olunca bu
sureleri okumaya başladı diğer duaları terketti"
(İbn Mace, Tıb, 34).

Hz. Peygamberin kötülüklerden ve kötü kimselerin
şerrinden emin olabilmek için sık sık okumuş
olduğu duâ ve surelerden bazıları şunlardır:
Enes b. Mâlik'ten rivayete göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Evinden çıkarken şu duâyı okuyan kişiye bu duâ
kâfidir. O adam muhafaza altına alınır, şeytan da o
adamdan uzaklaşıp bir kenara çekilir: Bismillâhi tevekkeltü
alellâhi lâ havle velâ kuvvete illâ billâh ". Manası:
"Allah Teâlâ'nın ism-i şerifini zikrederek evimden çıkarım.
Ben Allah'a tevekkül ettim, güç ve kuvvet sadece Allah'ın lütuf
ve ihsânıyladır" (Tirmizî, Deavât, 34). Ümmü
Seleme'nin rivayetine göre Resulullah (s.a.s) evinden çıkarken
şöyle derdi: "Allah'ın ismini zikrederek çıkarım.
Ben Allah'a tevekkül ettim. Allah'ım hata yapmaktan, yolumu
şaşırmaktan, zulmetmekten, zulme uğramaktan,
cahillikle başkasına bela olmaktan ve başkasının
cahilce davranışıyla karşılaşmaktan sana
sığınırım? (Tirmizî, Deavat, 35): Osman b.
Affan'ın rivayetine göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Bir kul her günün sabahında, her gecenin akşamında
üç defa şu şekilde duâ ederse, o kişiye hiç bir
şey zarar veremez. Bu: Bismillâhi lâ yedurru me'asmihi şey'in
fıl'ardı vela fı'ssemâi ve huve's-semiul-alîm"duâsıdır.

Anlamı: "İsmiyle beraber bulundukça
yerde ve gökte hiç bir şeyin zarar veremeyeceği Allah'ın
ismiyle (sabaha erdim, akşamladım). O her şeyi işiten
ve bilendir" (İbni Mace, Duâ, 14).

Hz. Âişe (r.a) da Resulullah (s.a.s)'ın
yatağına girdiğinde iki eline üfleyip muavvizât (İhlâs,
Felâk ve Nâs) surelerini okuduğu ve vücuduna sürdüğünü
rivayet etmiştir (Buhârî, Deavât, 12).

Bütün bu nasslara göre nazardan korunmak için,
"nazarlık" denilen; mavi boncuk, sarımsak, at
nalı, minyatür süpürge vb. nesnelerle, içinde ne yazılı
olduğu bilinmeyen ya da acaip bir takım şifrelerle
yazılmış bulunan muskaları, -nereye olursa olsun-
takmak şirktir. Zira bu tür davrânışlarda, Allah'dan
başka birinden veya bir nesneden, zararı defetmesini istemek
vardır. Halbuki Allah (c.c.), şöyle buyurur; "Eğer
Allah, sana bir zarar dokundurursa; hiç kimse onu gideremez ve eğer
sana bir hayır ihsan ederse, zaten O, herşeye kadirdir"
(el-En'am, 6/ 17).

İmam Ahmed, Ukbe b. Nâfi'den merfû' olarak
şu hadisi nakleder: "Kim temîme (mavi boncuk) takarsa Allah
onun işini tamamlamasın. Kim bir ved'a (katır boncuğu)
takarsa Allah onu korumasın? (Ahmed İbn Hanbel, IV, 154, 156).

Başka bir hadiste: "Kim bir muska, mavi
boncuk ve benzerini kesip atarsa bir köle azat etmiş gibi olur"
(Yusuf el-Kardavi, "Tevhidin Hakikati", Terc. Mehmet Alptekin,
İstanbul 1986, s. 73).

Nazar kavramının batıdaki ifadesi,
psikokinezidir. Nazar olayında iyi niyet ve yoğuşmaya göre
alıcı ile verici uçlardan geçen bir "ark" oluşmaktadır.
Gıbta, övünme, imrenme gibi dostça duygular, hatta ebeveynlerin;
çocuklarına sevgisi, nazarın küçük dozda uğratma
sebebidir. Nazara uğrayan kişi, çok sık esner ve
sıkılır. Asıl uğursuz nazar, "haset"
duygusundan gelişir. Bu duyguda, düşmanlık, kin ve intikam
mevcuttur. Nazarın dozajında bu haset duygusunun şiddeti
çok önemlidir. Haset duygusu ne kadar şiddetli olursa, nazarın
gücü de o kadar şiddetli olur (Nazarın Bilimsel Yönü, Yankı
Dergisi, 5-30 Haziran 1983, sayı 635, s. 52).

Gözlerin elektromanyetik ışınlar
yolladığı konusu, Sovyetler Birliğinde yoğun bir
şekilde araştırılmaktaydı. Yayının
dalga boyu yaklaşık yüzde sekiz mm.dir. Yani radyo dalgalarıyla
enfraruj (kızılötesi) dalgalar arasındadır (H. Egemen
Sarıkaya, S. Birgil, C. Cümbüşel, Telepati, İstanbul 1978
s.15. Nazann bilimsel açıklaması için bak. Din ve İlim Açısından
Nazar, Yrd. Doç. Celal Kırca, Diyanet Dergisi, XXII. sayı: 1,
1986).

Halid ERBOĞA

Ahmed GÜÇ


Konular