Şamil | Kategoriler | Konular
Kainat (evren)
KÂİNAT (EVREN)
Yerler, gökler, güneş yıldızlar, gezegenler ve bütün yaratıklara Allahu Teâlâ'nın yarattığı bütün varlık âlemi.
Günümüz ilmî araştırmalarına göre evrende milyarlarca galaksi vardır. Samanyolu da bu galaksiler arasındadır. Den yapılı kızgın bir gaz kütlesi olan Güneş de Samanyolunu oluşturan milyarlarca yıldızdan biridir. Çapı 1.393.000 km. olup dünyamıza uzaklığı 149.600.000 km. dir. Güneşin ışığı bize sekiz dakikada ulaşmaktadır. İri bir gaz fırınına benzetilebilecek olan Güneş, saniyede 600 milyon ton hidrojeni helyuma dönüştürür. Yani bir saniyede binlerce hidrojen bombası patlamakta, hidrojen atomları helyum hâline dönüşmektedir. Güneş sistemi, dokuz gezegenden oluşmaktadır. Bunlardan iç gezegenler grubunda; Merkür, Venüs, Dünya ve Merih bulunmaktadır. Bundan sonra Asteroidler'in doldurduğu bir boşluk yer alır. Daha sonra da; Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton'dan oluşan dış gezegenler grubu bulunur. Aslında güneş küçük bir yıldız olup dünyaya yakın olduğu için büyük görünür. Güneşten milyonlarca defa daha büyük yıldızlar vardır. Dünyamıza öyle uzak yıldızlar vardır ki, ışıklarının bize gelmesi için aradan yüzyıllar geçer. Bizim Samanyolumuzun komşusu Andromeda Nebula'sının kütlesi milyarlarca güneş kütlesine eşittir. Çapı ise 60 bin ışık yılıdır.
Milyarlarca yıldızdan her birinin ayrı ayrı gezegenleri ve uydurulan bulunduğu gözönüne yetirilirse bir galakside trilyonlarca gökküre olduğu söylenebilir. Yalnız Palamar'daki Hale teleskopunun görüş alanı içinde bir milyar nebula olduğu düşünülürse evrenin büyüklüğü hakkında az çok fikir sahibi olabiliriz.
Evrende her şey hareket halindedir. Ancak yıldızlar galaksileri ile, uydular da yıldızları ile birlikte döndükleri için birbirlerine olan mesafeleri ve sistem içindeki yerleri pek değişmez. Güneş de kendi ekseni etrafında, bütün gezegenleri ve uyduları ile birlikte Samanyolu etrafında ve ayrıca, Samanyolu ile beraber evrende dönmektedir.
Hiç şüphesiz bu uçsuz bucaksız kâniat, Yüce Allah'ın eseridir. Nasıl ki basit bir elbiseyi düşünürken, onu diken bir terzinin olduğunu; bir bina gördüğümüzde, onu yapan bir ustanın bulunduğunu biliyorsak, kesin olarak biliyor ve inanıyoruz ki; evreni, evren içinde galaksileri, galaksiler içinde samanyolunu; Samanyolu içinde yıldızları, yıldızlar içinde güneşi ve diğer gezegenlerle birlikte dünyamızı; dünyamız içinde dağları, denizleri, nehirleri, ormanları, bitkileri, hayvanları, ormanları, bitkileri, hayvanları ve insanları yaratan yüce bir Rab vardır.
Kur'ân-ı Kerim ve Kâinat:
Kur'an-ı Kerim'de evrenin yaratılışından, göklerden, gezegenlerden, yıldızlardan söz eden ve bunlar etrafında insanı düşünmeye, ibrete sevkeden pek çok âyet vardır. Bunlardan bazılarını sıralayalım: "Arş'ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur..." (Hûd, 11/7)
"İnkâr edenler gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi?" (el-Enbiyâ, 21/30)
"Allah gökleri gördüğümüz gibi direksiz yaratmış, sizi sallar diye yeryüzüne sabit dağlar koymuş; orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada her hoş çiftten yetiştirmişizdir" (Lukman, 31/10-11).
"Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü çevir bak, bir çatlak görebilir misin?" (el-Mülk, 67/3)
"Gökleri ve yeri yaratan, yukardan indirdiği su ile rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde yürüyen ay v e güneşi, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır" (İbrâhim, 14/32-33).
"Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay'ı yaratan O'dur. Her biri bu yörüngede yürür " (el-Enbiyâ, 21/33).
"Gökleri ve yeri gerçekle yaratan O'dur ki 'ol' dediği gün hemen olur; sözü gerçektir" (el-En'âm, 6/73).
"Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra, göğe doğru yönelerek yedi gök olarak onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir" (el-Bakara, 2/29).
"Güneşi ışıklı ve ay'ı nurlu yapan; yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için, aya konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır, bilen millete âyetleri uzun uzadıya açıklıyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında, O'na karşı gelmekten sakınan kimseler için âyetler (ibretler) vardır" (Yûnus, 10/5-6)
"Allah gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Doğrusu bunda inananlara bir ders vardır" (el-Ankebût, 29/44).
Sıraladığımız âyetlerde "Bütün canlıların sudan meydana getirildiği" belirtiliyor, "duman halinde olan gök"den bahsediliyor. Anlaşılıyor ki Arş, kâinat yaratılmadan önce su üstünde idi. Yüce Allah diriliği ve canlılığı bu sudan meydana getirdi. Bilimsel araştırmalar bugün canlıların susuzluğa dayanamadığını gösterir. Çünkü bir su molekülü vücutta 7-14 gün kalıyor, sonra atılıyor ve yerine canlılık sağlayacak yeni su iyonları alınıyor. Bir hücrenin sağlıklı olması da çevresindeki su iyonlarının dengesine bağlıdır. Böylece canlının, fonksiyonunu yerine getirmesi demek olan diriliğin temel şartının şu olduğunu Kur'ân âyeti bize 15 yüzyıl önce haber vermiş oluyor.
İhtimal ki evren bir zamanlar sıvı haldeydi. O durumda ne kadar kaldığını Allah bilir. Sıvı, daha sonra gaz durumuna dönüştü. Böylece evrenin aslı gaz kütlesi haline geçti. Yüce Allah, bir patlama ile evrenin oluşumuna yeni bir şekil verdi. Bu patlama sonunda güneşten çevreye ateşten toplar savruldu. Dünyamız da bu alev toplardan biri iken milyonlarca yıl soğuma aşamasından geçti, zamanla ağır maddeler dibe çöktü, dünya çekirdeğini oluşturdu. Bazı ilim adamlarının tahminlerine göre yükselen gazlar su buharına dönüşerek yağmur halinde yağdı, denizleri meydana getirdi. Âyetlerde de belirtildiği gibi Cenâb-ı Hak hava, su, toprak gibi unsurlara bugünkü özelliğini verdi; ısısını, dönüş hızını ve eğikliğiyle atmosferini insan ve diğer canlıların yaşayışına elverişli hale getirdi. Nitekim: "... Ardından yeri düzenlemiştir. Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir" (en-Nâziât, 79/30-31) âyeti buna işaret etmektedir. Ayrıca bu âyetteki"Yeri düzenlemiştir" ifadesi lugat bakımından incelendiğinde bunun elips şeklinde olduğu anlaşılır. Çünkü buradaki düzenlemek anlamındaki"dehâ" kelimesi "devekuşu yumurtası" anlamına da gelmektedir ki bu kuşun yumurtası elipse en yakın şekil olarak bilinmektedir. Diğer taraftan "Gökleri ve yeri gerçekten yaratan O'dur. Geceyi gündüze dolar, gündüzü geceye dolar" (ez-Zümer, 39/5) âyeti de dünyanın yuvarlaklığına açık bir delildir. Buradaki "dolamak" kelimesi "küre şeklinde sarmak" demektir.
"Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün, oysa onlar bulutlar gibi geçerler... " (en-Neml, 27/88). Bu âyette yeryüzünün kendi ekseni etrafında dönüşü kesin olarak açıklanıyor. Çünkü ilmi bir gerçektir ki, dağların bulutlar gibi yürümesi yeryüzünün dönüşüne bağlıdır.
Diğer bir âyette de "Allah sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları meydana getirdi" (en-Nahl, 16/15) buyuruluyor. Bilimsel incelemeler göstermiştir ki. dağlar kaynamakta olan bir kazanın kapağı gibidir. Bu sayede yeryüzünün merkezindeki alev yığınları yukarı çıkamamaktadır. Üstelik dağların ağırlığı zelzelelere karşı da bir paratoner gibidir. Şayet dağlar olmasaydı yeryüzü devamlı bir sarsıntı geçirecekti, üzerine nehirlerin kurulması mümkün olmayacaktı.
Meallerini nakledeceğimiz şu iki âyette ise güneş sisteminin hareket ettiği, gezegenlerin de birer yörüngede döndükleri açık bir şekilde belirtilir:
"Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir" (er-Rahmân, 55/5).
"Güneş de yörüngesin de yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur. Ay için de sonunda kuru bir hurma döneceği konaklar tayin etmişizdir. Aya erişmek güneşe düşmez, gece de gündüzü geçemez, her biri bir yörüngede yürürler"(Yasin, 36/38-40).
En'âm sûresindeki bir âyette de hava basıncına işaret edilir:
"Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslâmiyet'e açar, kimi de saptırmak isterse göğe yükseliyormuş gibi kalbini dar ve sıkıntılı kılar..." (el-En'âm, 6/125).
Bilindiği gibi her yüz metre yükseklikte hava basıncı bir derece azalır ve yükseklere tırmandıkça nefes almakta güçlük çekilir. İşte yukarıda mealini okuduğunuz âyet bu ilmî gerçeği ifade ediyor, üstelik âyette göğe yükselmek deyimi kullanılarak uzay çağındaki gelişmelere de işaret ediliyor.
Hiç kuşkusuz şu âyetlerde de çekim kanununa işaret vardır:
"Gökleri gördüğümüz gibi direksiz yükselten Allah'tır" (er-Râd, 13/2)
"Allah gökleri gördüğümüz gibi, direksiz yaratmıştır" (Lukmân, 31/10).
"O, göğü yükseltmiştir, tartıyı (dengeyi) koymuşlar" (er-Rahman, 55/7).
"...Buyruğu olmaksızın yere düşmemesi için göğü Allah'ın tuttuğunu görmez misin?" (el-Hacc, 22/65).
Yukarıdaki âyetlerde açıkça belirtilen denge ile yükseltme ve tutmadan maksat itme ve çekme kuvvetidir. Böylece göğün düşmeyecek şekilde korunması Allah'ın verdiği çekim kanunu ile gerçekleşmektedir. İnsanları ve diğer varlıkları yeryüzünde tutan da Allah'ın koyudğu çekim kanunudur. Bu kanun olmasaydı insanlar ve diğer varlıklar evrenin boşluğunda dağılıp parçalanırdı.
Bâzı âyetlerde geçen "yedi kat gök" ifadesi ise günümüz bilim adamlarınca şöyle açıklanmaktadır:
1. Birinci gök: dünyamızın güneş sistemiyle birlikte bulunduğu uzay mekânı.
2. İkinci gök: Galaksimizin bulunduğu uzay mekânı.
3. Üçüncü gök: Galaksi grubumuzun uzay mekânı.
4. Dördüncü gök: Galaksi gruplarının ortaklaşa düşünüldüğü evrenin merkez radio-manyetik mekânı.
5. Beşinci gök: Kuasarlar (yıldızlar doğuran tohum deposu yıldızlar)ın bulunduğu evren mekânı.
6. Altıncı gök: Kaçan yıldızların bulunduğu genleşen evren mekânı.
7. Yedinci gök: Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekânı (bk. Haluk Nurbaki, Kur'an-ı Kerim'den Âyetler ve İlmî Gerçekler, III, 14-15)
Yüce Allah evrene ve evren içinde dünyamıza öyle bir düzen, öyle bir denge vermiştir ki, en küçük bir değişiklik halinde tüm gezegenler birbiriyle vuruşur, canlılar dünyasından hiç bir iz kalmazdı.
Şu âyetler bu dengeye açıkça işaret eder:
"Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır" (el-Kamer, 54/49)
"Onun katında her şey bir ölçüye göredir" (er-Râd, 13/8).
Kur'ân'da işaret edilen bu ölçüyü ilmî gerçeklerle açıklayalım:
1. Dünya kendi ekseni etrafında saatte bin mil yapar. Eğer böyle değil de saatte yüz mil yapacak kadar dönseydi, gündüz ve gece şimdi olduğundan daha uzun olurdu. Bu takdirde bitkiler gündüz yanar kavrulur, geri kalan olursa uzun gecede onlar da donardı.
2. Dünyamız güneşten o kadar ölçülü uzaklıktadır ki, bizi tam ısıtmaktadır. Eğer güneşin bu sıcaklığı (hidrojen patlamalarının helyuma dönüşmesi) yarı yarıya azalacak olsa soğuktan donardık, yansı kadar fazla olsa yanardık.
3. Dünyanın 23, 5 derecelik eğik durması mevsimleri doğurmakta, kıtaların birer buz parçası haline dönüşmesini önlemektedir. Bu eğiklik şayet iki derece fazla ya da iki derece noksan olsaydı yeryüzünde yaşama imkânı kalmazdı.
4. Ay dünyamıza şimdiki noktasında ellibin mil ötede olsaydı yeryüzünde, med-cezir (gel-git) olayları çok müthiş olurdu ve bütün kıtalar günde iki kere su altında kalırdı.
5. Eğer yeryüzünün kabuğu bugünkünden bir miktar daha kalın olsaydı bitkilerin yetişme imkânı kalmazdı.
6 Dünyanın çevresindeki atmosfer tabakası biraz daha ince olsaydı, bizden uzakta yanıp parçalanan binlerce meteor, dünyamızın her bölgesine çarpar ve her yeri yakardı.
7. Bundan yaklaşık yüz yıl öncesine kadar insanlar ısınma ve enerji ihtiyaçlarını odunla karşılıyorlardı. Şayet kömür ve petrol çıkmasaydı bugün ormanlardan iz kalmayacak, dünyamız yaşanmaz ir duruma gelecekti. Halbuki Yüce Allah yeryüzündeki tüm insanlara yetecek ölçüde kömür ve petrol vererek insanlığın imdadına yetişti. "Göklerde ve yerde neler var, bir bakın" (Yunus, 10/101). Ve "O, yeşillikler bitirmiştir, sonra da kapkara kupkuru hale getirmiştir" (el-A'la, 87/4-5) âyetlerinin yeraltı zenginliklerinden kömür ve petrole işaret ettiği söylenir.
8. Yeryüzündeki elementler Allah tarafından insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmiştir. Meselâ silisyum, potasyum, demir bileşiklerinden biri bile yeryüzüne verilmeseydi insanlık çok sıkıntıya düşerdi.
9. Fizik kanunları yüksekten düşen bir cismin gittikçe hızlandığını söyler. Buna göre kilometrelerce yukarıdan dökülen yağmur suları dünyaya birer mermi gibi inmesi gerekirdi. Bir sağanağın yeryüzünde ne var ne yoksa tahrip etmesi, kafataslarımızı delip beyinlerimize işlemesi gerekirdi. Halbuki yüce Allah'ın koyduğu eşsiz düzen ve kanunla göklerden inen yağmur damlaları bizi okşarcasına akar gider ve ölüm yerine hayat, felâket yerine bereket getirir.
10 Yeryüzünü kaplayan bunca bitki, fotosentez yolu ile bize oksijen hazırlamakta; havanın terkibini, yaşayabilmemiz için gerekli dengede tutmaktadır. Şayet havadaki karbon miktarı daha fazla olsaydı canlılar için solunum zorlaşacaktı.
Gözlerimizi etrafa çevirip dikkatle baktığımızda atom çekirdeğinden hücreye, hücreden insan beynine, tohumdan ağaca, kum zerrelerinden kâinatın en uzak köşelerindeki galaksilerle kadar her şeyde ayın ölçünün geçerli olduğunu görüyoruz. İşte bir, her şeyi yoktan vareden Yüce Allah'ın, kâinata yerleştirdiği hassas düzen ve dengedir.
Kur'an-ı Kerim sık sık evrendeki ilâhî dengeyi hatırlatarak "akıllı insanlar için bunda ders ve ibret olduğunu" belirtir ve onları insana çağırır.
Hüseyin ALGÜL