Şamil | Kategoriler | Konular

Hazr

HAZR

Menetmek, yasaklamak, haram kılmak,
hayvanları ağıla kapamak, bir şeye mâlik olmak.
Kötü, sakıncalı, haram veya mekruh şeyler için mahzûr
ve çoğulu mahzûrât da kullanılır. Bunlar hazr kökünden
ism-i mef'ûldür. Hanefiler hazrı, şer'î yasaklar; ibâhayı
da mübah şeyler anlamında birlikte incelerler. Bazan hazr'a
"kerâhiyye"; ibâha'ya ise "istihsân veya zühd ve vera"
başlığı altında yer verirler. Hanefîler dışındaki
mezheber ise bu konuları "yiyecekler, içecekler, kaplar, fıtrî
hasletler" başlıkları altında incelerler. Mâlîkîlerden
eş-Şeyh Halîl'in taksimi ise "mübah, haram ve mekruh"
şeklindedir.

İslâm, insanın beden ve ruhuna önem vermiştir.
İnsanını, kendine, âilesine, topluma ve Rabbine karşı
görevlerini yapabilmesi için beden ve ruh sağlığını
koruması gerekir. Bunun için de yeme, içme, giyim, kazanç ve eşyayı
kullanma biçimi gibi konularda bazı kurallara uyması,
yasaklardan da kaçınması istenir. Yasak çeşitlerinin tümü
"hazr" terimi ile ifade edilir. Hazr şöyle tarif edilmiştir
"Terk edildiği zaman sevap kazanılan, işlendiği
zaman cezası bulunan şeydir"(el-Cürcânî, et-Ta'rifât,
s. 61).

İslâm'da sakıncalı gıda maddeleri,
ya bitki, ya da hayvan kabilinden olur. Pis, zararlı ve sarhoş
edici bitkiler dışındakilerin tümü helâldir. Pis olan ve
pislik bulaşan şeyler yenilmez. Âyette; "O, temiz
Şeyleri onlar için helâl, murdar (pis) şeyleri de haram
kılar" (el-A'râf, 7/157) buyurulmuştur. Hz. Peygamber,
tereyağının içine düşen ve ölen fare için yağ
donuksa, fare ve çevresini alınıp kalanın yenilmesini;
eğer erimişse, tamamının dökülmesini bildirmiştir
(Buhârî, Zebâih, 34; Tirmizî, Et'ime, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 233,
265, 490). Sarhoş edici şeyler haramdır. Ayette; "İçki,
kumar, putlar ve fal okları sadece şeytanın işinden
birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki, kurtuluşa
eresiniz" (el-Mâide, 5/90) buyurulmuştur. İnsana zarar
verebilecek şeyler de yenmez. Zehir, toprak taş vb. gibi...
Âyette; "Kendiniıi öldürmeyiniz" (en-Nisâ, 4/29),
"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" (el-Bakara,
2/195) buyurulmuştur.

Suda yaşayan hayvanlardan balık çeşidinin
etini yemek helâldir. Mâlikiler dışında çoğunluğa
güre kurbağanın eti yenmez. Çünkü Hz. peygamber onun
öldürülmesini yasaklamıştır. Kara hayvanlarından
ise, murdar, ölmüş hayvan akmış kan domuz eti, Allah'tan
başka birinin ismi anılarak kesilen hayvan süsülerek,
vurularak, yüksek yerden yuvarlanarak, normal kesim yapılmaksızın
ölen hayvanların etlerini yemek câiz değildir. Çoğunluğa
göre kurt, arslan, kaplan gibi yırtıcı hayvanlar;
doğan, şahin atmaca gibi yırtıcı kuşlar da
helal değildir. Mâlikiler birincileri mekrûh, yırtıcı
kuşları ise mübah sayar. Köpek, ehlî eşek ve katır
eti haramdır. Hadiste; "Köpek çirkindir, satış
bedeli de çirkindir" (eş-Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, V,143,
384) denmiştir. Mâlikilere göre, evcil köpek mekruh, su köpeği
ise mübahtır. Akrep, yılan, fare, karınca gibi toprak
haşerâtını yemek câiz değildir. Mâlikîlere göre
ise, bunlar İslâm'a uygun kesim yaparak yenebilir. Yiyecek ve
içeceklerin mübahlığı konusunda en geniş mezheb Mâlikîlerdir.

Zarûret hâlinde, yasak olan şeyleri yemek ve içmek
mübah olur. Âyette; "Kim darda kalırsa zulme sapmamak ve
sınırı aşmamak şartıyla bunlardan yemesinde
bir günah yoktur" (el-Bakara, 2/173) buyrulur.

Giyim, kullanım ve süslenmeye gelince; erkek ve
kadın için altın ve gümüş; kaplarda, yazı, süs vasıtalarında
kullanmak mezheb imamlarının ittifakı ile câiz değildir.
Meselâ; altın ve gümüş kaplarda yemek, içmek, abdest almak,
kokulanmak câiz olmadığı gibi, altın ve gümüş
saatleri, kalemleri, büro malzemelerini kullanmak da caiz değildir.
Evleri ve koltuk takımları gibi eşyayı altın veya
gümüşle süsleme de câiz olmaz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Altın ve gümüş kaplardan içmeyiniz, bunlarda yemek
yemeyiniz. Şüphesiz bunlar dünyada müşriklere, âhirette de
size aittir" (Buhârî, Eşribe, 28; Ekime, 29; Libâs 27;
Müslîm, libâs, 4, 5,). "Gümüş kaptan içen kimse, ancak
karnına cehennem ateşini yudumlamış olur" (Buhârî,
Eşribe, 27; İbn Mâce, Eşribe,17; Mâlik, el-Muvatta', Sıfatü'n-Nebî,
11; İbnü'l-Esîr, en-Nihâye, I, 255).

Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise, bu kapları
mücerred edinmek de meşrû görülmemiştir. Çünkü edinme
bunları kullanmaya sebep olur.

Ancak zarûret veya ihtiyaç sebebiyle bazı âlet
ve edevâtı altın veya gümüşle kaplamak,
yaldızlamak, diş tedavisinde kullanmak câizdir (bk. İbnü'l-Hümâm,
Fethu'l-Kadîr, VIII, 81, 82; el Meydânî, el-Lübâb, IV,159 vd;
İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 75, 78; eş-Şirâzî,
el-muhezzeb, I, 11 vd; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve
Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, III, 506 vd).

İpekli giymek, altın yüzük takmak erkeklere
câiz görülmemiştir. Rasûlullah (s.a.s): "Altın ve ipek
ümmetimin kadınları için helâl, erkekleri için ise haramdır"
buyurur. (Buhârî, libâs, 38, Cenâiz, 2, Hibbe, 28; Nesâî, Zînet,
40, Tatbik, 7; İbn Mâce, libâs, 19) Hz. Ali, Hz. Peygamber
(s.a.s)'in altın yüzük takmayı
yasakladığını (Ebû Dâvud, libâs, 8, Hâtem, 3;
Tirmizî, Salât, 80, libâs,12), İbn Abbas ise Rasûlullah'ın
bir adamın elinde altın yüzük gördüğünü, bunu çıkardıktan
sonra; "Sizden biriniz elinde ateşten bir parçayı
taşımak istiyor" buyurduğunu nakteder (ez-Zeylaî,
Nasbü'r-Râye, IV, 225, 235).

Kadın-erkek arasındaki ilişkiler ve
sakıncalı sayılan durumlar şöyle özetlenebilir: Kadına
eşi, ancak üreme organından cinsel temasta bulunabilir. Livata
haram kılınmıştır. Âyette; "Kadınlarınız
sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza istediğiniz
şekilde yaklaşın" (el-Bakara, 2/223) buyurulur. Çocuk
ekim yeri tarım ürünlerinin ekim yerine benzetilmiştir. Burada
ön cinsiyet unsurunun kastedildiği açıktır. Eşine
veya başka bir erkeğe arkadan yaklaşan livatacı
erkeği Hz. Peygamber lanet etmiştir (Ebû Dâvud Nikâh, 45;
Tirmizi, Hudûd, 24; Amet b. Hanbel, II, 444, 479). Hayızlı
kadına kocasının cinsel teması da haramdır.
Âyette şöyle buyurulur: "Ey Muhammed sana kadınların
hayız halinden soruyorlar. De ki; zararlıdır. Hayız
halindeyken kadınlardan uzaklaşın. Ve temizleninceye kadar
onlara yaklaşmayın. Temizlendikten sonra onlara Allah'ın
emrettiği yerden yaklaşın" (el-Bakara, 2/222).

İslâm hukukçuları gebeliğin
başlangıcından yüz yirmi gün sonra ana karnındaki
çocuğun düşürülmesinin haramlığı konusunda görüş
birliğindedirler. Bu, gurre'yi gerektiren suç olur. Gurre tam
diyetin yüzde beş'i, yani 50 dinar (200 gr. altın). veya 500
dirhemlik bir tazminattır. Yine onlar, hayatın sabit olması
sebebiyle gebeliğin başlamasından itibaren bir zaruret veya
özür olmadıkça çocuk düşürmenin câiz olmadığı
görüşünü tercih ettiler. Kadının ağır veya
bulaşıcı bir hastalığa yakalanması zarûrete,
sütünün kesilmesi, babanın süt anne tutacak imkânlara sahip
olmaması, hatta ahlakın bozuk olması yüzünden doğacak
çocuğun iyi eğitilememesi korkusu özür hâline örnek
verilebilir. Hanefîlerden bazılarına göre, bu şekilde
özürsüz düşürme mekruh olup, düşüren kimse günahkâr
olur (İbnu'l-Hümâm, a.g.e., II, 495; İbn Âbidîn,
Reddü'l-Muhtâr, el-Emîriyye, I, 278, II, 522, V, 418; el-Fetevâ-ı
Hindiyye, V, 365, 367).

Kadının rahmine kocasının spermi,
cinsel temas olmaksızın yerleştirilip, doğum
yapması sağlansa, bu câiz olur. Ancak yabancı bir
erkeğin spermini yerleştirmek, zina anlamı
taşıyacağından câiz olmaz.

Bir kimse, eşinin bütün vücûduna dokunabilir
ve bakabilir. Ancak bir ihtiyaç olmaksızın eşlerin
birbirinin cinsiyet organlarına bakması mekruh görülmüştür.
Hz. Âişe'nin; "Ben, Rasûlullah (s.a.s)'den bir şey görmedim,
O da benden yani benim cinsiyet organımdan bir şey görmedi"
dediği nakledilmiştir (ez- Zeylaî, a.g.e., IV, 248). Kadın;
kız kardeş, teyze, hala gibi yakın
hısımlarından ise; erkek onun yüz, baş göğüs,
diz kapaklarından aşağısı ve kolları gibi
yerlerine bakabilir. Ancak, sırt ve karnına bakamaz. Çünkü
Allah, bir erkeğin eşini, annesinin sırtına
benzetmesini yasaklamıştır. Buna zıhâr * denir
(el-Mücâdele 58/2-4). Bu yüzden yakın hısmının
sırtına ve buna kıyasla karnına bakmak câiz
görülmemiştir. Şâfiîler ise, yakın mahrem
hısımların göbek diz kapak arası
dışında kalan yerlerine bir erkeğin şehvetsiz
bakabileceğini söylerler.

Yabancı (ecnebî) kadına gelince, bir erkek
onun ancak yüz, el ve topuklarından aşağı ayak
kısımlarına bakabilir. Âyette şöyle buyurulur:
"Ey Muhammed, Mü'min kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar,
ırzlarını ve namuslarını korusunlar, görünmesi
zarurî olanlar hariç zinetlerini göstermesinler..." (en-Nûr,
24l31).

Kadın da kocasının bütün vücuduna
bakabilir. Mahrem hısımların avret yeri
dışında tüm bedenine, yabancı erkeğin ise,
şehvetinden güvende olunca göbek diz arası
dışında yine bütün bedenine bakabilir.

Erkek erkeğin, Şehvetten güvende olunca
avret yeri dışında tüm vücuduna bakabilir. Burada avret
yeri göbek ile diz kapakları arasıdır. Kadının
kadına bakması da yukardaki esaslara göredir. Ancak şehvet
ve fıtne korkusu varsa bakmak câiz olmaz (İbnü'l Hûmâm,
a.g.e., VIII, 97, 107; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', V, 119, 124;
el-Meydânî, el-Lübâb, IV, 162 165; İbn Âbidîn, a.g.e. V, 257,
264; ez-Zühaylî, a.g.e. III, 560 vd.).

Bakmak câiz olmayan yerde, şehvetle dokunmak da câiz
olmaz. Çünkü dokunma ve okşama, cinsel isteği, bakmaktan daha
çok kamçılar. Bu yüzden bakma sonucu boşalma halinde oruç
bozulmazken, aynı durum dokunmakla meydana gelirse oruç bozulur.
Şehvetinden güvende olan kimsenin, mahrem hısmının
bakılması caiz olan yerlerine dokunması da câizdir.
Nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.s) kızı Hz. Fatma'nın
başını öpüyordu. Ancak bakmanın aksine, zarûret
bulunmaması yüzünden, şehvetten güvencede olursa bile, yabancı
genç kadının yüz ve ellerine dokunmak câiz görülmemiştir.
Hz. Peygamber yabancı kadınlarla musâfaha yapmamıştır
(bk. Nesâî, Bîat,18; İbn Mâce, Cihâd, 43; Mâlik, Muvatta',
Bîat, 2; Ahmet b. Hanbel, müsned, II, 213, IV, 357, 454, 459). Şâfiîler
dışında İslâm hukukçularının çoğunluğu,
cinsel istek duyulmayan yaşlı kadınlarla musâfahayı
ve onları ellerini öpülmesini, fitne korkusu olmadığı
gerekçesiyle câiz görmüşlerdir. Bir erkek dokunması câiz
olan mahrem hısımı olan bir kadınla yolculuk
yapabilir, kendisi ve kadın cinsel istekten güvencede oldukça,
böyle bir hısımı ile yalnız kalabilir. Mahrem
hısımla yalnız kalma süt kız kardeş ve
baldız dışında mübahtır. Dokunmak haram olan
kadınla yolculuk ve yalnız birlikte kalmak da haram olur.
Hadislerde şöyle buyurulur: "Kadın üç günden uzak yola,
yanında kocası ve mahrem hısmı olmadıkça
yolculuk yapamaz" (Buhârî, Taksîr, 4, Mescidu Mekke, 6, Sayd, 26,
Savm, 67; Müslim, Hac, 413, 424; Tirmizî, Radâ', 15; İbn Mâce,
Menâsik, 7; Mâlik, Muvatta', İsti'zân, 38). " Dikkat ediniz,
bir erkek yabancı bir kadınla başbaşa kalırsa,
üçüncüsü ancak şeytan olur" (Buhârî, Nikâh, 111, 112;
Müslim, Hacc, 424; Tirmizî, Ra dâ', 16, Fiten, 7; Ahmed b. Hanbel, I,
222, III, 339, 446).

On yaşına girince erkek ve kız çocukların
yâtaklarını ayırmak gerekir. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:

"Çocuklarınız yedi yaşına
girdiklerinde, onlara namazı emrediniz. On yaşına girince
onları (namaz kılmazlarsa) hafifçe dövünüz ve yataklarını
ayırınız" (Ebû Dâvud Salât, 26; Ahmed b. Hanbel,
II, 180, 187).

Kumar niteliği olan her çeşit oyunun câiz
olmadığı konusunda görüş birliği vardır.
Bu da ortaya konan parayı bir tarafın kazanıp,
karşı tarâfın kaybetme ihtimali bulunan oyundur (el-Mâide,
5/90).

Kumar niteliği olmayan bazı oyunlar da,
değerli vakti kaybetmek, Allah'ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak gibi özellikleri yüzünden mekruh veya bu özelliği
yoksa mübah sayılır. Hanefîlere göre tavla Şafiîlere
göre ise satranç oyunu mekruhtur. Ancak oyunu kazanana bir bedel
konulursa bu haram olur. Bazı hanefi ve bazı Hanbelîlere göre
çalgı âleti olmaksızın bile türkü söylemek câiz olmaz
(İbn Kudâme, el-Muğnî, IX,175). Bazı Hanefi, Hanbelî ve
Mâlikîlere göre ise, mücerred şarkı söylemek kerâhetsiz
mübahtır. Şâfiîler âletsiz şarkı söylemeyi ve
dinlemeyi mekruh görür, haram saymaz. Delilleri Hz. Aişe'den
nakledilen şu hadistir: "Aişe (r. anhâ) dedi ki; yanımda
şarkı söyleyen iki câriye vardı. Derken Ebû Bekir içeri
girdi. Rasûlullah'ın evinde şeytanın düdüğünün işi
nedir? dedi. Allah Rasûlü şöyle buyurdu: "Onları
bırak. Bu, bayram günleridir" (Buhârî İdeyn, 2, 3; Müslim,
Îdeyn,16,17,19; İbn Mâce, Nikâh, 2l). İmam Gazzâlî (ö.
505/1111) âletsiz mücerred şarkı söylemenin helâl olduğunu
belirtir (eş-şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VIII,101; lhyâu
Ulûmiddîn, II, 238 vd.). Fert ve toplum için yararlı bir
takım ödüllü ödülsüz yarışlar düzenlenmesi, sağlıklı
olmak için eğitim sporları yapılması mümkün ve
câizdir (bk. İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, VII, 97,107, 132;
el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', V, 119, 124; el-Meydânî, el-Lübâb,
IV, 162, 165; eş-Şîrazî, el-Mühezzeb, II, 34,. 35, 325, 328;
İbn Kudame, el-Muğnî, VI, VI, 552, IX,170,176;
el-Fetâvâ'l-Hindiyye, V, 363; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, V,
257, 264, 279, III, 337).

Toprağın verimini arttırmak için bir
kimsenin hayvan gübresini satması, bir müslümanın
alacağını Hristiyan veya Yahudinin şarap, domuz eti
satışı gibi satıştan kazandığı
paradan tahsil etmesi, şarap yapımı için üzüm satması
câizdir. Yine fitne ehline silah satımı da bunun gibidir.
Çünkü suç ancak bu üzüm veya silahın kullanımı ile
gerçekleşir. Ancak ma'siyete sebep olacağı için bu tip
satışlar mekruh (çirkin) görülmüştür.

Bir müslümanın, gayri menkulünü kilise olarak
kullanılmak üzere kiraya vermesi veya zimmîye ait şarabı
nakil işini üstlenmesi Ebû Hanîfe'ye göre câizdir. Dayandığı
delil kıyastır. Ebû Yusuf, İmam Muhammed, Şâfiî,
Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise bu çeşit kira akitleri
mekruhtur. Çünkü bu, ma'siyette destek sağlamak anlamına
gelir. Rasûlullah (s.a.s) içki konusunda, on ilgiliye lanet etmiştir.
Bunlardan birisi de içkinin nakliyesini yapan kimsedir (Tirmizî,
Büyû', 59; İbn Mâce, Eşribe, 6).

Gıda maddesi ve hayvan yemi gibi aslî ihtiyaçların
karaborsacılığını yapmak, belde halkına
zarar verdiği sürece mekruhtur. Hanefîlerden el-Kâsânî (ö.
587/1191) ve diğer mezheb imamları
karaborsacılığı haram saymışlardır.
Bunu yasaklayan pek çok hadis vardır. "Bir gıda maddesini
kırk gün satmayıp depolayan kimse, Allah'tan
uzaklaşmıştır. Allah da onu kendisinden
uzaklaştırmıştır" (İbn Hanbel, Müsned,
II, 33; bk. Müslim, Usâkât,129,130; Ebû Dâvud, Büyü', 47). Yine
yerleşim merkezine dışarıdan mal getirenleri yolda
karşılayıp, malını almak suretiyle üretici veya
dağıtıcı ile tüketici arasında girmek (Buhârî,
Büyû', 72, İcâre,11,19; Nesâî, Büyû',18). Veya üretici adına
komisyonculuk yapmak gibi (Buhârî, Büyû', 58, 64, 68, 72, İcâre,14,
Şurût, 8; Müslim, Büyû',11,16,18, 21) malın piyasaya
kontrollü ve pahalı olarak sürülmesine veya karaborsaya düşürülmesine
yol açabilecek işlemler, topluma zarar verdiği sürece
yasaklanmıştır (İbnü'l-Hümâm, a.g.e.,
VIII,122,126,127; el-Kâsânî, a.g.e., V, 129; İbn Âbidîn,
Reddü'l-Muhtâr, V, 272, vd; İbn Nüceym, el-Eşbâh
ve'n-Nezâir, II,176; el-Cassâs, Ahkâmü'l-Kur'ân, III, 88,
ez-Zühaylî, a.g.e., III, 580 vd).

Hamdi DÖNDÜREN


Konular