Şamil | Kategoriler | Konular

El-hakka süresı

el-HAKKA SÜRESİ

Kur'ân-ı Kerîm'in altmış dokuzuncu sûresi.
Mekke döneminin sonlarına doğru nâzil olmuştur. Elli iki
âyet, dörtyüz seksen kelime ve bin dörtyüz elli harften ibarettir.
Fasılası te, he, mim, nun ve lâm'dır. Sûre, adını
birinci ve ikinci âyette geçen "el-Hakka" kelimesinden almıştır.
el-Hakka, kıyamet veya o vakit hadise mutlaka vuku bulacaktır ve
bu haktır' demektir.

Sûrenin içeriğinden Rasûlullah (s.a.s.)'e yapılan
muhalefetin başladığı bir zamanda ve Hz. Ömer
müslüman olmadan önce nâzil olduğu tahmin edilmektedir.

Sûrenin birinci bölümünde âhiret hakkında
bilgi verilmekte, ikinci bölümünde ise; Kur'ân-ı Kerîm'in Allah
tarafından gönderildiği ve Peygamber (s.a.s.)'in yine
Allah'ın görevlendirdiği son elçi olduğu açıklanmaktadır.

Sûre, kıymet ve âhiretin mutlak gerçek olduğunun
beyânıyla insanların uyarılması gerektiği
mesajını taşır. Dördüncü âyetten, on ikinci âyete
kadar Âd, Semûd, Lût gibi geçmiş kavimlerin
bazılarının âhireti inkâr ve red ettikleri için Allah'ın
azabına uğratılıp cehennem ehli oldukları
anlatılmaktadır. Ayrıca onyedinci âyette, kıyâmetin
gelişinin tablosu çizilmektedir: "O gün, gök yarılacak
ve bütün bağlantısı kopacaktır. Melekler onun
çevresindedir. O gün, Rabbinin arşını sekiz melek
taşıyor olacaktır" (16,17). Onsekiz ile otuz sekizinci
âyete kadar, âhiret hayatının gerçekliği üzerinde
durulmakta ve bu dünyadan sonra ebedî, gerçek hayatın
yaşanır olacağı vurgulanmaktadır. Daha sonra ise
kıyamet gününde insanların, Allah'ın huzurunda ve hiç
bir gizliliğin görülmeyeceği bu âlemde, her insanın dünya
hayatının sınavını vereceği, amel defterini
elinde taşıyan insanların güzel âmel işleyenlerinin
karşılığı olarak cennet verilecek ve onların,
sonu olmayan ebedî hayata konulacağı belirtilmektedir. Buna
karşılık dünya hayatında Allah'ın emir ve
yasaklarını değil de hevâ ve heveslerine uyarak
şeytan yolundan ayrılmayan insanlar ise, ellerinde bulunan amel
defterlerinin göstermiş olduğu doğrultuda Allah'ın
cezâsına müstahak olarak cehenneme atılacaklardır. Böylece
gerçek adalet yerini bulmuş, İslâm inancını
benimseyerek Allah yolundan ayrılmayan insanla, şeytanın
yolunda yürüyen insanların haklarının verildiği bir
mizan yaşanmış olacaktır. "O gün huzura
götürüleceksiniz. Hiçbir gizliniz Allah'a gizli kalmayacaktır. O
gün amel defteri iyi olanları, "Okuyun defterimi de"
(...), amel defteri kötü olanlar ise; "Keşke amel defterim
bana verilmeseydi" der" (18, 19 ve 25. âyetler).

Sûrenin son bölümünde, Kur'ân-ı Kerim'e
"bir şâir veya bir kâhinin sözüdür diyorsunuz, oysa Allahu
Teâlâ tarafından gönderilmiş ve Kerîm bir Rasûl tarafından
size bildirilmiş bir kitaptır. Rasûl, bu Kelâm da hiçbir
eksiklik ya da arttırma yapmaya yetkili değildir. Eğer o böyle
yapacak olsa O'nun kalp damarlarını keser, boynunu
koparırdık. Muhakkak bu hak Kelâmdır. Kim Onu yalanlarsa
sonunda hüsrana uğrayacaktır" denilerek Mekkeli müşriklere
cevap verilmektedir. El-Hakka sûresi bir bütün olarak ele alındığında
tevhîd'le şirkin durumları gözler önüne serilmekte,
şirkin Âd, Semûd ve Lût kavimlerine Firavun vb. yönetici ve
hükümdarlar tarafından yürütülmekteyken, Hz. Peygamber (s.a.s.)
zamanında da Mekke müşrikleri tarafından devam
ettirilmiş olduğu gözlemlenmektedir. Bu gerçek, insanlık
tarihiyle beraber süregelmiş, tarihi olaylar hak-batıl,
tevhid-şirk mücadelesi şeklinde geçmiştir. Müstekbirlerin
tasallutundan kurtulma mücadelesi görevini cihâd şuuruyla daima
yaşatmak zorunda olan müslümanlar, her çağda olduğu gibi
günümüzde de bütün dünya tağutlarının zulmünden
kurtulma savaşını vermektedir. Hz. Musa'ya Firavun bir
engel teşkil etmekteyken günümüzde de çağdaş Firavunlar
aynı safta onun yolundan giderek Allah'ı inkâr edenler için
hazırladığı cehennemi onlar için de hazırlamıştır.
Ama Allah'ın vaâdi tağutların hükümranlığının
boşa çıkacağı müjdesini vermektedir "Zulmedenler
nasıl bir inkılabla yıkılacaklarını elbet
bileceklerdir" (eş-Şuarâ,, 69/227).

Naci YENGİN


Konular