Şamil | Kategoriler | Konular
Materyalizm
MATERYALİZM
Allah ve kâinattaki herşeyi madde ile izah etmek
isteyen ve âlemde bir gaye, bir şuur ve bir irade görmeyen, toplum
hayatını ve fertler arasındaki ilişkileri ve
davranışları belirleyen faktörün madde olduğunu
iddia eden düşünce sistemi.
Avrupa'nın hayatında materyalist görüş,
Avrupa Rönesansı kadar eskidir. Hatta onun eski Grek felsefesinde ve
Hristiyanlıktan önceki Roma yaşayışında,
bazı yönleriyle bundan daha derin izleri vardır. Aslında
Avrupa Rönesans hareketi, dine düşmanlık esası üzerine
yükselmiştir. Rönesans, karşı durduğu ve kendisinden
sıyrıldığı Hristiyanî-dinî temeller yerine,
Grek ve Romen temellere dönerek onlardan destek bulmaya çalışmıştı.
Rönesans düşüncesi bir taraftan "hümanist"
(insancıl), diğer taraftan da dünya hayatına yönelik idi.
Bu hümanizmin manası şuydu: Bilginin kaynağı Allah
değil, insan olması gerekir. Hayatın gereklerinin ne
olduğu ile ilgili olarak göz önünde bulundurulması gereken
kaynak ilâhî vahiy değil, insanî düşüncelerdir.
Bu çağın ayırıcı özelliği,
insanın mutlak kişiliğinin farkına varması,
otoriteye ve sahiplerine karşı çıkması, bütün
dünyayı kendisine vatan olarak kabul etmesi gibi hususlarda ileri
noktalara kadar gitmek olmuştur. O bakımdan Yunan ve Roma
edebiyat ve ilimlerini inceleme konusunda uzmanlaşmak durumunda olan
kimseler, kendilerine "hümanistler" adını verirler.
Dinden sıyrılıp materyalizme doğru
yol alan bu gidiş, dini ruhanîlikten dinsiz materyalizme bir anda ve
tek bir sıçrayışla geçmediği gibi; hedefine
doğru yol alırken, birtakım inişler-çıkışlar
yapmaksızın, dosdoğru bir şekilde ilerlemedi. Ancak
her bir sıçrayışında materyalizme daha çok yöneldi.
Bu bakımdan rönesans'ın başından itibaren gerçekleştirilen
ilmî ilerlemeler, Rasyonalist ve Emprsist görüşlerin ortaya
koyduğu şekilde Avrupa düşüncesinin izlediği yolda
gitmesine yardımcı unsur olmuşlardı.
Rasyonalizm ise kâinatın tabiat öte;inden ve
tarihin akışı istikametinden Allah'ın
varlığı düşüncesini ortadan kaldırmayı
hedef alır. Ayrıca Empirizm'in de Rasyonalizmden pek farkı
yoktur. Empirizm'e göre gerçekler, his ile idrak edilebilen âlemde
gizlidir. Duyularla idrak edilen tabiat olaylarının ötesinden
bilgi elde etmeye çalışmak ve bu alanda illet arayıp
bulmaya kalkışmak ise reddedilmesi gereken bir konudur.
Bu gelişmeler zamanla daha ileri boyutlara
ulaştı. Sonunda, tabiatın dine ve akla hakim olduğunu
ileri süren, tabiatı herşeyin kendisinden çıktığı
temel olarak değerlendiren ve insan aklını düşüncelerin
kaynağı kabul eden Pozitivist felsefe ortaya çıktı.
Bu görüşün önde gelen en önemli iki filozofu, Auguste Comte ve
Fuerbach'dır. Bu felsefe belirli bir atmosferde doğdu ve bu
ortamda pek çok ilim ve felsefe adamının ruhunda, özel bir
bilgi türüne sahip olan Kilise'ye karşı çıkmak arzusunu
uyandırdı.
Diyalektik Materyalizm, maddenin kâinatta köklü ve
biricik gerçek olduğu ve kâinattaki herşeyin ve herkesin
maddeden çıkıp, maddenin kanunlarına mahkum olduğu;
maddenin sınırlarının dışında
varlığın söz konusu olmadığı
iddialarına dayanır. Bu düşünceye göre, maddeden ortaya
çıkan bütün yaratıklar-insan da dahil olmak üzere- ve
bütün organizmalar bir taraftan maddidir, diğer taraftan da çelişkiler
arasındaki mücadeleye mahkûmdur.
Tarihi materyalizme göre madde, bütün duyuş, düşünüş
ve idrakin kaynağıdır. İdrak ise türemiş ikincil
bir unsurdur. Çünkü idrak, maddenin yani varlığın bir
yansımasıdır. Düşünce ise, maddenin bir sonucudur.
Zira düşünce, tekâmülü sayesinde mükemmelliğin üst
basamaklarına çıkabilmiştir.
Tarihi Materyalizm, insanlık tarihini maddeci
temellere dayandırarak açıklamaktadır. Buna göre madde
ezelî ve ebedîdir ve kâinatta var olan her şey madde
tarafından yaratılmıştır. Tarihi Materyalizmin
sosyolojiye sunduğu temel, Evrim Teorisi'nin tabiî seleksiyon
yoluyla biyoloji ilmine sunduğu temelin aynısıdır.
İncelenmekte olan tür ne olursa olsun, o tabiî seleksiyon yoluyla
evrim geçirmiş bir türdü. İşte bu, onun
tabiatının sınırlarını çizer. Aynı
şekilde incelenmekte olan toplum ne olursa olsun, üretim ilişkilerinin
üretimle olan ilgisine, düşünce ve kurumların üretimle olan
ilişkisine göre şekillenmiş bir durumdadır.
Ayrıca tarihin materyalist yorumu insanlık
hayatında bir takım değerlerin
varlığını inkâr edip, hayatı sadece yemek, içmek,
giyinmek, barınmak ve cinsî ilişkiden ibaret olarak kabul
etmektedir.
Din, ahlâk ve ailenin materyalist yorumu ile aynı
anda iki şey kastedilir. Bunların birincisi; bu kurumların
bizatihi ve kendiliklerinden ayakta duran bir takım değerler
olmadıkları, onları bu şekilde görmenin mümkün
olmadığı, dolayısıyla bu kurumların ne köklü
ve ne de kutsallıklarından söz edilemeyeceğidir.
Materyalizme göre her ne olursa olsun din, insanların zihninde
onların günlük hayatına egemen olan dış güçlerin
vehmî bir yansımasından başka bir şey değildir.
Bu yansımada yeryüzünün güçleri, tabiat üstü bir takım güçler
şeklini alır.
Materyalistlere göre aile, ebedî bir sosyal yapı
değildir. Çağlar boyunca ailede pek çok değişiklikler
görülmüştür. İşte bu evrim son tahlilde ekonomik etken
ile belirlenir.
Cansız maddenin kanunlarının insana
uygunluğu iddiası, insanlık düşünce tarihinde daha
önce hiç bir şekilde görülmemiş "ilmî" bir efsane
biçimindedir. Bu ilmî efsanenin ortaya konulmasının patenti,
mutlak anlamda olmasa bile materyalist komünistlere aittir.
Materyalizm sadece komünist rejimlerde geçerli bir
anlayış değildir. Kapitalizm de en az komünizm kadar
materyalist bir anlayışa dayanmaktadır.
Bu sosyal düzen, katıksız olarak maddeci bir
düzendir. Bu düzende insan, yaratılış ve ahiretinden
soyutlanmış olarak ele alınır. Maddî hayat
içerisinde sadece maddi çıkarlarıyla varolan bir "homo
ekonomicus" (ekonomik insan)dır.
Kapitalist demokrasi düzeni, azgın bir
materyalist ruh taşımaktaysa da Materyalizmin hayat felsefesî
ve onun hayatı açıklayan öğretisi üzerine kurulmamıştır.
Bu düzenin sosyal atmosferinde hayat, maddî çıkar
hudutlarının dışındaki tüm alâkalardan soyutlanır.
Fakat, bu soyutlama işlemi bir felsefî anlayışa sahip
değildir. Buda kapitalist dünyada materyalist felsefî ekollerin
bulunmadığı anlamına gelmez. Aksine materyalizm,
ikbalini bu düzenin dünyasında bulmuştur. Zira sanayi devrimi
ile ortaya çıkan deneysel zihniyetin etkisi, mutlak doğru kabul
edilen birtakım fikirlerin
yanlışlığının ortaya çıkmasıyla
başlayan görüş ve anlayışlardaki
değişmenin doğurduğu şüphecilik ve fikri kargaşa,
aklı ve fikrî donduran, zulüm ve baskı yolunu seçen, sosyal
kargaşayı kendi lehine körükleyen hristiyanlığa
karşı yüz gösteren hoşnutsuzluk ve ondan cayma ruhu;
batılı zihniyetlerde materyalizmi
hazırlamıştır.
Allah'ı inkâr temeline dayalı olan bu
batılı düşünce sistemi, artık ilk doğduğu
topraklar üzerinde ve ideolojilerini buna dayandıran rejimlerin hâkim
olduğu ülkelerde bile tartışılmış, büyük
kitleler ve ilim adamları tarafından reddedilen bir düşünce
olmuştur. Haklı olarak bunun geçersizliğini ve
ilkeliğini gören demir perde gerisi devlet ve rejimler de bu düşünceden
vaz geçmeye başlamışlardır.
Sami ŞENER