Şamil | Kategoriler | Konular
Kıyam (namazda)
KIYÂM (NAMAZDA)
Ayakta durmak, ayağa kalkmak, isyan etmek.
Namazın rükünlerinden birisi.
Farz namazlarda, ayakta durabilen için kıyam farz;
adak ve sabah namazının sünneti gibi bazı namazlarda sacip
hükmündedir. Nâfile namazlarda ise bazı ruhsatlar vardır.
Namazın ayakta kılınacağına
dair Kur'an ve sünnetten delil vardır. Kur'ân-ı Kerîm'de
"Gönülden boyun eğerek, Allah'ın huzuruna durun" (el-Bakara,
2/238) buyurulur. İmran b. Hüseyin'den (Ö. 52/672) rivâyete göre,
Hz Peygamber, namazın kılınış şekliyle
ilgili bir soruya şöyle cevap vermiştir: "Namazı
ayakta kıl. Buna gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse
yan üstüne yatarak kıl". Nesâî'de Hadis-i şerife
şu ilâve vardır: "Buna da gücün yetmezse sırt
üstü yatarak kıl. Allah hiçbir kimseye gücünün yereceğinden
fazlasını yüklemez" (Buhârî, Taksir, 19; Tirmizî,
Mevâkît, 157; Ebû Dâvud, Salât, 175; Zeylaî, Nasbu'r-Raye, II, 175;
ayrıca bk. el-Bakara, 2/286).
Nâfile namazlarda kıyam şart değildir.
Ancak gücü yetenin bunları da ayakta kılması gereklidir.
Çünkü nâfile ibadetler çok olduğu için bunlarda kolaylık
ve müsâmaha esası vardır. Farz namaz olsun, nâfile olsun
ayakta duramayan hastalar için de aynı kolaylık söz konusudur.
Hanefîlere göre kıyamın farz olan süresi,
ayakta ifa edilmesi gereken kırâat süresine denktir. Bu da Fâtiha,
bir sûre ve iftitah tekbîri okuyacak kadar bir zamanı kapsar. Çoğunluk
İslâm hukukçularına göre ise, yalnız iftitah tekbîri
ile Fâtiha okuyacak kadardır. Çünkü onlara göre sûre ilâvesi
sünnettir.
İki elini uzattığı zaman, dizlerine
ulaşmayan kimse ayakta sayılır. Mâlikî ve Hanbelîlere
göre, rukû'da olmayan, oturmamış veya öne eğilmemiş
durumda bulunan kimse kıyâm hâlindedir. Başın eğik
olması kıyama zarar vermez. Şâfiîler ise, kıyâm
için sırtın dik tutulmasını gerekli görürler.
Çünkü öne, sağa veya sola eğilmiş duran kimseye "ayakta
duruyor" denilmez. Boynun dik durması şart değildir.
Çünkü başı eğmek müstehaptır. Özürsüz olarak
öne veya yanlara eğik duran kimsenin namazda kıyamı geçerli
sayılmaz. Farz namazlarda kıyâmın bir şeye
dayanmaksızın yapılması gerekir. Baston, duvar vb. bir
şeye dayanan kimse, bu şey çekildiği zaman düşecek
durumda olursa, bu kimsenin namazı sahih olmaz. Herhangi bir özür
sebebiyle bir şeye dayanmışsa namazı sahihtir. Tatavvu'
veya nâfile namazlarda ise özürlü olsun veya olmasın kıyâmda
bir şeye dayanmadan durmak şart değildir. Ancak özürsüz
olarak bir şeye dayanma hâlinde namaz sü-i edeb yüzünden mekruh
olur ve sevabı azalır.
Şâfiîlere göre, bir şeye dayanılarak
kılınacak namaz mekruh olmakla birlikte yeterlidir. Çünkü bu
kimse ayakta sayılır. Ancak iki ayağını yerden
kesebilecek şekilde bir şeye dayanırsa namazı sahih
olmaz. Çünkü bu kimse artık ayakta sayılmaz.
İslâm hukukçuları farz ve nâfile
namazlarda, ayakta duramayacak derecede hasta olandan kıyâm'ın
düştüğü konusunda görüş birliği içindedir. Delil;
İmrân b. Husayn'dan nakledilen; "Namazı ayakta kıl, gücün
yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yanın üzerinde kıl"
(Buhârî, Taksîr, 19) hadisidir. Kırâatın bir
kısmını, bir âyet bile olsa, ayakta yapabilene, bu kadar
ayakta durmak gerekli olur.
Şâfiîler dışında çoğunluk
İslâm hukukçularına göre, çıplak olan kimseden
kıyam zorunluluğu kalkar. Bu kimse, örtünecek bir şey
bulamazsa, namazını oturarak îmâ ile kılar.
Ayakta durma zorunluluğunu kaldıran
özürlerden bazıları şunlardır: Ayağa kalkarsa;
yarasından kan akacak veya eğilince gözleri zarar görecek olan
kimseler, ayağa kalkarsa büyük veya küçük abdestini tutamayanlar,
düşman korkusu yüzünden ayağa kalkamayanlar. Bunlar
namazı oturarak kılabilirler (el-Kâsânî Bedâyîu's-Sanâyî',
Beyrut 1328/1910, I, 105 vd.; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l Kadîr, Kahire,
t.y, I, 192, 304, 378; ez-Zeylaî Tebyinü'l-Hakâik, Emiriyyetab'ı,
I, 104; es-Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 70, 199-204; el-Meydânî,
el-Lübâb, I, 100 vd.).
Oturarak namaz kılmada rükû ve secdeler güç
yettiği ölçüde yapılır. Eğer belin eğilmesi mümkün
değilse veya sakıncalı olacaksa, başıyla imâ
yapar. İmâda baş secde için rükûdan biraz daha fazla eğilir.
Böylece ikisi birbirinden ayrılmış olur.
Rükû ve secdelerde tam eğilemeyen veya
basıyla imâ yaparak namaz kıları kimsenin secde için
yüksek bir şey koymasına gerek yoktur. Hatta bu, hadisle
yasaklanmıştır. Câbir b. Abdillâh (r.a)'tan rivayete
göre, Hz. Peygamber bir hasta ziyaretine gitmiş namaz kılarken,
önüne koyduğu bir yastık üzerine secde yapmaya çalıştığını
görünce, yastığı almış ve şöyle buyurmuştur:
"Gücün yeterse toprak üzerinde namaz kıl. Bu mümkün değilse
imâ ile kıl ve secdeni rükûundan daha fazla eğilerek yap"
(Zeylaî, a.g.e., II, 175 vd.).
Hasta oturamazsa sırtı üstüne yaslanarak
yatar, ayaklarını kıbleye doğru getirerek rükû ve
secdeleri imâ ile yapar. Yüzü kıbleye gelecek şekilde
yanı üzerine yaslanırak imâ yapsa bu da yeterli olur. Başı
ile de imâ yapamayacak durumda olan felçli veya boynuna tasına
takılmış vb. hastalar namazını geri
bırakır, gözüyle veya kalbiyle imâ yapmaz. Çünkü İmrân
ve Câbir'in naklettiği hadislerde yalnız imâ ile namazdan söz
edilmiştir. İmâ ise, başın hareketi ile olur.
Başka kıyas yapmak da geçerli değildir. Çünkü,
şer'an vâcip olan namaz şeklinin yerine ictihadla bedel ikâmesi
caiz değildir. Namazın ruknü başla ifa edilir. Göz kaş
veya kalble değil.
Çoğunluk İslâm hukukçularına göre
ise, başı ile îmâ yapamayan kimse gözü ile (taraf) hatta
kalbiyle imâ yaparak namazını kılar. Aklı
başında olduğu sürece namazını kazaya
bırakamaz.
Hanefilere göre, başı ile imâ yapamayacak
derecede hasta olan kimsenin namazı kazaya kalır. Aklı
başında olduğu ve ilâhî hitabı
anladığı sürece bu böyle devam eder. Ancak bazı
Hanefî hukukçuları bu durumda kazaya kalan namazları çok
olursa, aklı başında bile olsa, kazanın
gerekmediğini söylemişlerdir. Onlar bu konuda güçlüğü
kaldırma prensibine dayanırlar (el-Kâsânî, a.g.e., I, 105 vd.;
ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuh, Dimaşk,
1404/1984, I, 639).
Hasta, rukû ve secde yapamayacak durumda iken ayakta
durmaya gücü yetse bile oturduğu yerden başı ile imâ
yaparak namazını kılabilir. İmâ'da fazîletli olan
oturarak yapılanıdır. Toprağa yakın olduğu için
imâ secdeye daha çok benzer. Namazın içinde hastalanan kimse, geri
kalan rekatleri gücünün yettiği şekilde, gerektiğinde imâ
ile tamamlar (ez-Zühaylî, a.g.e., I, 639).
Sonuç olarak hastanın namazında
kolaylığın sınırı; Hanefilere göre başıyla
ima, Mâlikilere göre, göz veya sadece niyetle ima, Şafii ve
Hanbelilere göre ise, rükünlerin kalble izlenerek ifasıdır.
(Kıyâmın başkaldırma anlamı için
bk. isyan maddesi).
Hamdi DÖNDÜREN