Şamil | Kategoriler | Konular

ıslam'ın sartları

İSLÂM'IN ŞARTLARI

Hz. Peygamber'in hadisinde belirtilen beş temel
ibadet. Resulullah şöyle buyurur: "İslâm, beş
şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına,
Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet
etmek; namaz kılmak; zekât vermek, Kâ'be'yi haccetmek ve Ramazan
orucunu tutmak" (Buhârî, İmân, 1, 2; Müslîm, İmân,
19, 22; Tirmizi, İmân, 3; Nesâî, İmân, 13).

l) Allah'a ve elçisi Muhammed (s.a.s)'e imam açığa
vurmak. Allah'a ve Hz. Muhammed'i içine alan bütün peygamberlere
inanmak ayrıca imanın şartlarındandır. İman
esasları dışa açıklanmaksızın kalbde gizli
olarak kalabilirken, İslâm'ın şartları, kişinin
toplum içinde İslâm'a mensup olduğunu gösteren ve açığa
vuruları davranışlarıdır. İman
esaslarına inanan kimseye "mümin"; İslâm'ın
şartlarına uyan kimseye de "müslüman" denir.
İlk müslümanlar Mekke'de sayıları belirli bir miktara
ulaşınca gizliliği kaldırıp, dinlerini açığa
vurmuşlardır.

2) Namaz sözlükte dua anlamındadır. Bir
terim olarak, özel rükün ve şartları bulunan bir ibadet
şeklidir. Mekke'de Hz. Muhammed'in Peygamberliğinin on birinci
yılında beş vakit olarak farz
kılınmıştır. Bundan önce de namaz ibadeti vardı,
fakat böyle düzenli ve vakitli değildi. Namaz; Kitap, Sünnet ve
İcmâ ile sâbittir.

Kur'an-ı Kerîm'in bir çok yerinde "Namazı
kılınız, zekâtı veriniz" diye emredilmiştir.
Bir ayette de "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza
ediniz"(el-Bakara, 2/238) buyurulur. Bu ayet, ortası olan en az
çoğul sayısı beş olduğu için beş vakit
namaza işaret etmektedir. Sabah ile öğle bir yanda,
akşamla yatsı bir yanda kabul edilirse bunların ortası
ikindi namazı olur.

Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel'i Yemen'e Vâli olarak
gönderirken ona şöyle demiştir: "Sen, kitap sahihi olan
bir topluma gidiyorsun. Onları önce Allah'a kulluk etmeğe davet
et. Allah'ı tanırlarsa Allah'ın onlara gecede gündüzde beş
vakit namazı farz kıldığını söyle..."
(Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60; Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât,
1; Dârimî, Zekât, 1).

Namaz mü'mini günahlardan arındırır,
ruhu temizleyip kemale ulaştırır. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur: "Sizden birinizin kapısı önünden bir
ırmak geçse, günde beş defa o ırmakta yıkansa
bedeninde kir kalır mı ? Kalmaz. İşte su nasıl
kiri giderirse, namaz da günahları öyle giderir" (İbn Mâce,
İkâme, 193; Ahmed b. Hanbel, I, 72; Müslim, Mesâcid, 51).

Bir kimseye namazın farz olması için,
müslüman, akıllı ve ergin olması, ayrıca
kadınların hayız veya nifas (lohusalık) hallerinde
bulunmamaları gerekir (geniş bilgi için bk. "Namaz"
mad.).

3) Oruç, sözlükte; iş yapmaktan, söz
söylemekten geri durmak demektir. Bir terim olarak ise, tan yeri ağarmasından
güneşin batmasına kadar yeme, içme ve cinsî münasebet gibi
şeylerden kaçınmaktır. Oruç tutmaya imsâk; oruç açmaya
ise iftâr denir.

Orucun farz oluşu, Kitap, Sünnet ve İcmâ
delilleri ile sabittir. Kur'an'da; "Ey iman edenler, sizden önceki
ümmetlere farz kılındığı gibi, size de oruç
farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız"
(el-Bakara, 2/184) buyurulur. Akıllı ve ergin her müslümana
oruç farzdır. Ancak hayız ve nifas halindeki kadınlarla
hastalar orucu daha sonra kaza ederler. Yolcular da orucu kazaya
bırakabilir.

Ramazan orucunun edası da kazası da farz
olduğu gibi; zıhâr, adam öldürme ve yemin gibi keffaret
oruçları da farzdır. Başlanıp bozulmuş olan
nafile orucun kazası, nezredilen itikâf orucu vacibtir. Aşûra
orucu, yani muharremin dokuz on ve onbirinci günleri oruç tutmak
sünnettir. Her ayın üç gününde oruç tutmak mendup olduğu
gibi, Zilhiccenin dokuzuncu günü ile pazartesi ve perşembe günleri
ve Şevvâl ayında altı gün oruç tutmak da menduptur.
Bunların dışında kerâhet olmayan günlerde oruç
tutmak nafiledir. Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban
bayramının dört gününde oruç tutmak, Allah'ın
verdiği ziyafetten yüz çevirmek anlamına geldiğinden tahrîmen
(harama yakın) mekruhtur (bk. "Oruç" mad.).

4) Zekât. Sözlükte, temizleme, büyüme ve artma
anlamına gelir. Bir terim olarak ise; belirli bir malı, zekât
alabilecek bir kimseye temlik etmek (vermek)tir.

Zekât belirli miktar olarak Hicretin ikinci yılında
farz kılınmıştır. Farz oluşu, kitap, Sünnet
ve icmâ ile sâbittir. Kur'an-ı Kerîm'de "Zekâtı veriniz"
(el-Bakara, 2/43); "Onların mallarında dilencinin ve
yoksulun bir payı vardır" (el-Meâric, 25) buyurulur. Bu
konuda pek çok hadis olduğu gibi, ümmet zekâtın farz
oluşunda görüş birliği içindedir. Bir kimsenin zekâtla
yükümlü olması için, müslüman, akıllı, ergin
olması borcundan ve temel ihtiyaçlarından başka,
alışverişle veya doğurmakla artmaya müsait, nisap
miktarı yıllanmış mala sahip bulunması gerekir.

Çocuklara, akıl hastasına ve bunağa zekât
gerekmez. Ancak Hanefîler dışındaki diğer İslâm
hukukçularına göre bunlara da zekât gerekir. Bunların zekâtını,
velileri, kendi mallarından alıp verirler.

Nisap, zekâtın farz olması için şerîatın
tanıdığı mal miktarıdır. Bu, altında
96, gümüşte ise 560 gramdır. Nakit para ve ticaret
mallarında nisap, bu ikisinden yoksulun yararına olacak olan
birisiyle ölçülür. Altın, gümüş, nakit para ve ticaret
malları kırkta bir zekâta tabidir.

Ateşte eriyen madenlerin zekâtı beşte
birdir. Bunlardan alman zekât; "Biliniz ki aldığınız
herhangi bir ganimetin beşte biri mutlaka Allah'a, Resulu'ne,
hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolculara aittir..." (el-Enfâl,
8/41) ayetinde sayıları yerlere verilir. Beşte biri çıktıktan
sonra geri kalan beşte dördü bulana aittir. Zift. petrol gibi sıvı
madenlerin kendilerine değil, gelirlerine zekât düşer. Kireç,
alçı, yakut ve elmas gibi erimeyen madenlere zekât gerekmez. (Buhârı,
Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Ebû Dâvûd, Zekât, 5, 12; Tirmizî,
Zekât, 14; Nesâî, Zekât, 25).

Ekin ve meyvelerin zekâtı "Hasat zamanı
onun hakkını verin" (el-En'âm, 8/141) ayeti ve Hz.
Peygamber'in;"Gökyüzünün suladığı şeylerde
onda bir (öşür); kova ve dolapla sulanan şeylerde ise yirmide
bir zekât vardır" hadisi ile farz
kılınmıştır. Ancak bu yükümlülük için
arazinin öşür arazisi nev'inden olması gerekir.

Deve, sığır, manda, koyun ve keçiye de
İslâm'ın belirlediği ölçülere göre zekât gerekir (bk.
"Zekat" mad.).

5) Hac. Sözlükte; saygı gösterilen yere gitmek,
bir terim olarak ise; hac mevsiminde, ihramlı olarak Ka'be'yi
Muazzama'yı ziyaret etmek, Arafat'ta durmak ve diğer hac
ibadetlerini yapmak demektir.

Hac ibadetinin farz oluşu da Kitap, Sünnet ve
icmâ delilleriyle sabittir. Ayette şöyle buyurulur: "Yoluna
gücü yeten herkesin, o Ev'i hac etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın
bir hakkıdır" (Âlu İmrân, 97). Allah elçisi "Hac
sırasında yapılacak ibadetlerinizi benden alınız"
(Ahmed b. Hanbel, 111, 318, 366) buyurarak söz ve fiilleriyle haccın
yapılış şeklini göstermiştir.

Hac münâsebetiyle dünyanın her yerinden
Hicaz'da bir araya gelen müslümanlar, dilleri, renkleri örf ve
âdetleri ayrı bile olsa, aynı inanç ve ideal etrafında
kaynaşırlar; birbirini incitmeden, hayvanlara, hatta bitkilere
bile zarar vermeden en yüce duygular içinde ibadetlerini yaparlar.
Herkes elbiselerini çıkarıp iki parça havlu ile ihrama girer;
böylece zenginlik, yoksulluk, soy sop kalkar, tam bir eşitlik
meydana gelir. Bu ibadeti samimiyetle yapıp dönen müslüman anasından
yeni doğmuş gibi günahlarından arınır. Allah
Resulu şöyle buyurmuştur: "Haccedip de cinsi münasebet ve
buna yol açan şeyleri yapmayan, fısk-u fücur işlemeyen
kimse, anasından yeni doğduğu gündeki gibi (günahlardan
temizlenmiş olarak) döner" (Buhârı, Muhsar, 9, 10; Nesâî,
hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3; Ahmet b. Hanbel, II, 229, 410, 494).

Bir kimseye haccın farz olması için bu
kimsenin müslüman, akıllı, ergin, hür, yeterli vakte sahip,
sağlıklı, gidişgeliş süresi içinde yol masrafı
ile kendisinin ve aile fertlerinin geçiminin temin edilmiş
olması gereklidir. Yapılacak haccın sahih olması için,
ihramlı olarak Arafat'ta vakfe ve Kâbe'yi tavaf etmek lâzımdır
(bk. "Hac" mad.).

Hamdi DÖNDÜREN


Konular