Şamil | Kategoriler | Konular
Fasıt
FÂSİT
Kokmak, bozulmak, hükümsüz olmak, doğru ve uygun hareketi bırakmak, işler alt-üst olmak, bozgunculuk yapmak. Fâsit, fesâd mastarının ism-i fâilidir. Bir terim olarak, ibâdetler konusunda fâsitle bâtıl eş anlam ifade eder. Meselâ, "namaz fâsit veya bâtıl oldu" demek, "bozuldu, hükümsüz oldu" demektir. Bu konuda İslâm hukukçuları arasında görüş birliği vardır. Ancak muâmelât konusunda, yani akitlerde fesâd ve butlan, Hanefi ve diğer mezhepler arasında farklı anlamlarda kullanılmıştır. Çoğunluk hukukçular, ibâdetlerde olduğu gibi, akitlerde de fâsitle bâtılı eşanlamdâ kullanırlar ve ikisini birlikte gayri sâhih akit içinde değerlendirirler. Meselâ, "ehliyetsiz kişinin yaptığı satım akdi fâsit veya bâtıldır" sözü, onlara göre aynı şeyi ifade eder.
Hanefilere göre muamelat konularında fâsitle bâtıl farklı anlama gelir. Akdin icap, kabul, mahal gibi ana unsurlarındaki eksiklik akdi bâtıl kılarken, eksiklik, akdin mâhiyetine veya rüknüne ilişkin olmaksızın, diğer şartları bulunsa da, akit fâsit olur. Rükünleri ve esas unsurları mevcut olduğu için, böyle bir akde bazı sonuçlar gerekir. Meselâ, miktarı belirsiz bir satış bedeli ile satım akdi yapmak veya akitten sonra, satıcının belli bir süre satılandan yararlanması gibi fâsit bir şartla satış yapmak gibi. Fâsit akitte, satılan şey, alıcı tarafından teslim alınınca alıcıya kötü bir mülk olarak geçer. Nikâh akdi ise; mehir gerekir ve ayrılıktan sonra kadın iddet bekler. Zifâf olmuşsa, doğacak çocuğun nesebi sâbit olur. Bu duruma göre fesâd, akdi sahih olmakla bâtıl olmak arasında orta bir derecede kılar. O, aslı bakımından meşrû, vasfı itibariyle gayri meşrû bir akittir. Yani bunu ehliyetli kişi yapar; konusu şer'an akdin hükmüne elverişlidir, sıyga doğrudur. Fakat bu akdi yapan şer'an bu şekilde yapmaktan alıkonmuştur. Meselâ satım âkdinde tarafları anlaşmazlığa götürecek çok bilinmezlik bulunması; hangi otomobil olduğunu tayin etmeden, herhangi bir otomobil satmak gibi. Yine bir evi, otomobilini kendisine satması şartiyle satmak; mütekâvvim bir malı, şarap gibi gayri mütekavvim bir malı satış bedeli kılarak satmak; bir ineği gebe olarak satmak gibi.
Buna göre fâsit akitlerin başlıcaları şunlardır:
1) Satım akdine bilinmezlik karışması: Hanefilere göre, satılan mal veya satış bedeli, anlaşmazlığa yol açabilecek ölçüde çok bilinmezlikle meçhul olduğu zaman akit fâsit olur; çünkü bu bilinmezlik teslime ve teslim olmaya engel olur. Eğer bilinmezlik anlaşmazlığa yol açmayacak derecede, az bilinmezlikle meçhul olursa, satım akdi fâsit olmaz; Çünkü bu bilinmezlik teslime ve teslim almaya engel teşkil etmez. Buna göre bilinmezlik az ve çok derecede olmak üzere ikiye ayrılır.
a) Az bilinmezlik: Belirli bir yığından bir ölçek gıda maddesini yahut sayısı belli olmayan bir denk elbiseyi satmaktaki bilinmezlik anlaşmazlığa yol açmayacak az bilinmezliktir. Rizikonun kalkması yüzünden akit câiz olur (el-Kâsânı, Bedâyiu's-Sanâyi', V, 157 vd.; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 263).
b) Çok bilinmezlik (fâhiş cehâlet): Satılan hayvanın cinsini, radyo veya fotoğraf makinesinin markasını açıklamadan satış yapılsa, buradaki bilinmezlik çoktur; çünkü bu, taraflar arasında şiddetli anlaşmazlığa sebep olur.
Bilinmezlik, satılan malda, satış bedelinde veya vadede olabilir. Yine, satıcının, vadeli satış bedeline teminat için kefil veya rehin istemesi halinde bu teminatların belirli olması gerekir. Aksi halde akit fâsit olur (es-Serahsı, el-Mebsût, XIII, 26, 49; el-Kâsânı, a.g.e., V, 158, VI, 124; eş-Şirâzî, I, 266; İbn Kayyim, İ'lâmü'l-Muvakkıîn, IV, 5; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 19; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadir, V, 222 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, IV, 125).
2) Bir şarta bağlanmış veya gelecek zamana izâfe edilmiş satım akdi: Falanca kimse evini bana satarsa, ben de kendi evimi sana satarım, demek gibi. Burada akdi şarta bağlama vardır. Bu otomobili sana gelecek ayın basından itibaren satarım, demek gibi. Burada gelecek zamana izâfe vardır. Bu çeşit akitler de fâsittir.
3) Hazır olmayan malı görmeden satmak: Gâib malı görmeden ve niteliklerini söylemeden satış caizdir. Ancak, müşteri onu gördüğü zaman seçimlik hakkına sahip olur. Dilerse akdi geçerli kılar, dilerse reddeder. Burada müşterinin görme muhayyerliğinin bulunması garar (aldanma rizikosu)nu kaldırır ve bilinmezlik anlaşmazlığa yol açmaz (el-Kâsânı, a.g.e, V, 163; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 1 37) . Hz. Peygamber, "Bir kimse görmediği bir şeyi satın alırsa, gördüğü zaman alıp almamakta muhayyerdir" buyurur (Zeylaî Nasbu'r-Râye, IV, 9).
Şâfiîlere göre, tarafların görmediği bir malı satmak caiz değildir; çünkü bunda riziko vardır. Yukarıda zikredilen, görme muhayyerliği hadisi onlara göre zayıftır (eş-Şîrâzî, a.g.e., I, 263).
4) Haram kılınmış bedelle satım akdi yapmak: Şarap ve domuz eti gibi haram kılınmış bir satış bedeli ile satım akdi yapıldığı zaman, hanefîlere göre, ortada gerçek satış bulunduğu için, akit fâsit olur. Bu, malın mal karşılığında mübâdelesi niteliğindedir. Çünkü şarap ve domuz eti ehl-i kitap nezdinde mütekavvim bir maldır. Hanefilere göre, bu ikisi her ne kadar mal ise de, şer'an mütekavvim mal değildir. Bu konudaki kaide şudur: İki ivazdan (mal ve bedeli) birisi, hiçbir semâvi dinde, bir mal olarak kabul edilmiyorsa, o zaman satım akdi bâtıldır. İvaz, satılan mal olsun, bedel olsun sonuç değişmez, murdar ölmüş hayvanın, kanın ve hür insanın satışı bâtıldır. Bunları satış bedeli yerine koyarak yapılacak satış da böyledir. İvaz, bazı dinlerde mal sayılıp, bazılarında sayılmazsa, eğer bu İvazın bedel olarak kabul edilmesi mümkünse, satım akdi fâsittir. Kumaşın şarap veya şarabın kumaş karşılığında satışı fâsittir. Eğer şarap satılan mal (mebî) durumunda olursa, akit bâtıldır. Yine şarabın nakit para yahut nakit paranın şarap karşılığında satışı da bâtıldır. Bu duruma göre, satış bedeli haram kılınmış bir mal cinsinden olursa, satım akdi kıymetle meydana gelir. Böyle bir satım akdi Hanefiler dışındaki fakihlere göre ise bâtıl olarak meydana gelir (el-Kâsânı, a.g.e., V, 141, 305; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadir, V, 186; İbn Abidin, a.g.e., IV, 105, 108).
5) İyne satışı:
Bir malı vadeli satıp, daha sonra peşin para ile, vadeli fiyatından daha ucuz bir fiyatla geri almaya "iyne satışı" denir. Uygulamada şöyle ortaya çıkar. Ödünç paraya ihtiyacı olan bir kimse, bunu bir tüccardan ister. Tüccar para yerine bir malını ona, diyelim altı ay vâde ile satar. Aynı malı peşin para ile ucuz fiyatla geri alır ve peşin parayı talep sahibine teslim eder. Vâde sonunda ise anlaştıkları bedeli alacaktır. Burada muamele bir mal üzerinde cereyan ettiği için, bu işlemin fâiz sayılıp sayılmayacağı İslâm hukukçularınca tartışılmıştır.
Ebu Hanife'ye göre, bu muâmelede, malı peşin para ile, önceki mâlikinin geri almasından ibaret olan ikinci satım akdi fâsittir. Ancak, ödünç verenle, alan arasına üçüncü bir şahıs girerse akit sahih olur. Çünkü Hz. Âişe'nin iyne satışı için verdiği örnekte akit iki kişi arasında cereyan etmiştir. Zeyd b. Erkam'ın Ümveledi Eyfa kızı Âliye Hz. Âişe'ye şöyle dedi: Ben, Zeyd b. Erkam'a 800 dirheme vâdeli olarak bir köle sattım. Sonra bunu ondan 600 dirheme peşin para ile satın aldım. Hz. Âişe dedi: Ne kötü alım yaptın, ne kötü alım yaptın, Zeyd'e söyle ki, eğer o tevbe etmezse Allah Resulu ile beraber yaptığı cihadın sevâbını kaçırmıştır" (Ahmed b. Hanbel, Darekutnî).
Allah Resulu şöyle buyurmuştur: "İnsanlar dinar ve dirhemlerin peşine düşer, iyne satışı yaparlar; sığırların kuyruğuna yapışarak tarım işine dalarlar ve Allah yolunda cihadı terk ederlerse, Allah onlara bir belâ indirir ve bunu onlar dinlerine dönünceye kadar kendilerinden kaldırmaz" (Ebû Dâvûd, Büyû'; 54; Melâhim, I 0; Ahmed b. Hanbel, II, 42; eş-Sevkânî, Neylü'l-Evtâr V, 206).
Ebû Yûsuf'a göre iyne satışı kerâhetsiz sahîh, İmam Muhammed'e göre ise kerahetle birlikte sahihdir. Hattâ o, iyne satışını kalben benimseyemediğini ve bunu faiz yemek isteyenlerin uydurduğunu söyler (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadir, V, 207 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, IV, 255 291). Mâliki ve Hanbeliler İyneyi bâtıl sayarken, İmam Şâfiî, İmam Muhammed'le aynı görüşü paylaşır.
6) Kabzdan önce satış yapmak: Hanefilere göre, menkul mallarda kabzdan önce satış caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), kabzdan önce satışı yasaklamıştır (Buhâri, Büyû', 54, 55; Müslim, Büyû' 29-32, 34-36, 39, 41; Ebu Dâvûd, Büyû', 65). Buradaki yasak, yasaklananın fâsit olmasını gerektirir. Çünkü malın helâk olma ihtimâli bir riziko teşkil eder. Arazi ve ev gibi gayrimenkullerde böyle bir helâk rizikosu olmadığı için, Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'a göre, istihsan delili ile satım akdi kabzdan önce caizdir (es-Serahsı, el-Mebsût, XIII, 8 vd.; el-Kâsânı, Bedâyiu's-Sanayi', V, 234; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 264).
7) Peşin konuşulan akitte belirli mal veya paranın teslimi için vade şart koşmak: Hanefilere göre, muayyen mal veya paranın teslimi için vâde şart koşulsa akit fâsit olur. Çünkü prensip olarak ivazlar akit sırasında teslim edilir (el-Kâsânı, a.g.e., V, 174; İbn Âbidin, a.g.e., V, 23).
8) Fâsit şartla satış yapmak: Akitlerdeki şartlar; sahih, fâsit ve bâtıl olmak üzere üç kısma ayrılır. Sahih şart; tarafları bağlayan geçerli şartlardır. Bunlar akdin gerektirdiği veya İslâm'ın cevâzını belirttiği yahut da akdin gereklerine uygun düşen şartlardır. Fasit şart; buna müfsit (bozucu) şart da denir. Bunlar sahîh şart kapsamına girmeyen ve kendisinde taraflardan birisi için bir menfaat bulunan şartlardır. Satıcının un yapması şartiyle buğdayı; gömlek dikmesi şartiyle kumaşı; evinde bir ay kalması şartiyle buğdayı; bir ay daha oturması şartıyla evini veya bir yıl daha ziraat yapması şartıyla tarlayı yahut müşterinin kendisine şu kadar karz (ödünç) vermesi şartiyle bir malını ona satması gibi. Bütün bu ve benzeri satım akitleri fâsittir. Çünkü akitte şart koşulan menfaat (yararlanma) ziyâdesi faiz olur. Bu fazlalığın satım akdinde karşılığı yoktur. Bunun anlamı caizdir. Kendisinde ribâ (faiz) veya fâiz şüphesi olan satım akdi fasittir (el-Kâsânî, a.g.e., V, 169; es-Serahsı, a.g.e., XIII, 15; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 214; İbn Âbidin, a.g.e, IV, 126).
Bâtıl veya lağv şartı: Taraflardan birisi için zarar olan şart bâtıldır. Müşterinin malı başkasına satmaması veya hibe etmemesi şartıyla satış yapılırsa, akit caiz, şart ise bâtıl olur. Çünkü bunda taraflardan hiç birisi için bir yarar sözkonusu değildir (es-Serahsı, a.g.e., XIII, 15; el-Kâsânı, a.g.e, V, 170; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, V, 111). Fâsit Satım Akdinin Hükmü: Hanefilere göre, fâsit satım akdi, satılan malın (mebıin) kıymetiyle veya misliyle meydana gelir. Taraflarca belirlenen satış bedeliyle değil. Malda kabz ile mülkiyet hakkı doğar. Çünkü satış bedeli olarak şarap belirlemek veya fâsit bir şart koşmak, yahut satış bedeli ya da malda bilinmezliğin bulunması tarafların amacının satım akdi yapmak olduğuna delildir. Çünkü fasit bir akitle mal, müşterinin elinde, misl; ise misliyle; kıyemı mallardansa kıymetiyle tazmin edilmek üzere bulunur (es-Serahsı, a.g.e., XIII, 23; el-Kâsânı, a.g.e., V, 304; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 227. vd.; İbn Âbidîn, a.g.e., IV, 136).
Hanefilere göre fasit satım akdinde mülk hakkının doğması için iki şart gereklidir .
1) Kabz: Kabzdan önce mülk sâbit olmaz. Çünkü akitteki fesâdı (bozukluğu) kaldırmak için, akdi feshetmek vâciptir. Malı teslimde ise fesâdı sabit kılma vardır.
2) Kabzın, satıcının izni ile olması; Mal, izinsiz kabzedilmişse, prensip olarak mülk sâbit olmaz (el-Kâsânî, a.g.e., V, 304; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 230).
Fasit akitle satılan mal teslim edildikten sonra, istihlâk edilse veya helâk olsa yahut başkasına satış, hibe vb. yollarla temlik edilse, ayrılmaz ilaveler olsa artık akit feshedilemez (el-Kasanî, a.g.e., V, 300, 301 vd.; İbnü'l-Hümam, a.g.e., V, 231).
Fâsit ve bâtıl ayırımı nikâh akdinde de önemli sonuçlar doğurur. "İcap" ve "kabul"deki eksiklik veya mahrem hısımla evlenmek gibi bâtıl sayılan bir nikâh akdi birleşme olsun veya olmasın, evliliğe ait hiçbir sonuç meydana getirmezken; nikâhın şartlarındaki bir eksiklik yüzünden fâsit sayılan bir nikâh akdinde, eş veya doğacak çocukların bazı haklarını koruyucu hükümler ortaya çıkar.
Hanefilere göre fâsit sayılan nikâh çeşitleri:
I) Şâhitsiz olarak aktedilen nikâh;
2) Kızkardeş, hala ve teyze ile evlenmek;
3) Evli Bir kadınla, bilmeksizin evlenmek;
4) Üç talakla boşanmış kadınla, hulle'den önce aynı erkeğin evlenmesi ve;
5) Geçici nikâh fâsittir.
Fâsit nikâhla evli olanların, evliliğe devamları caiz değildir. Derhal ayrılmaları gerekir. Kendiliğinden ayrılmazlarsa hâkim tarafından cebren ayrılırlar. Fâsit nikâh, cinsi birleşmeden önce hiçbir hukuki sonuç doğurmaz. Birleşme olmuşsa, kadın mehre hak kazanır, doğacak çocuğun nesebi sahih olur, iddet ve iddet içinde nafaka cereyan eder (el-Kâsânı, Bedâyiu's-Sanâyi', II, 272-274, 335; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, I, 330, 331; İbn Kudâme, el-Muğnî, VII, 13-118; Abdurrahman el-Cezîrî, Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erbaa, IV, 116, 117; el-Mevsılî, el-İhtiyar li Talili'l-Muhtar, III, 86, 87; Bilmen, İstilahat-ı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1967, II, 22-36).
Hamdi DÖNDÜREN