Şamil | Kategoriler | Konular

Nafaka

NAFAKA

İnfak edilen şey, azık, yiyecek, ev
reisinin sağlamak zorunda olduğu yiyecek, giyecek, mesken ve
benzeri şeyler. "Nafaka" kökünden infâk; hayır
yolunda mal sarfetmek demektir. Nafakanın çoğulu "nafakât"tır.
Bir terim olarak yiyecek, giyecek ve meskenden kişiye yetecek
miktarı ifade eder.

Nafaka genel olarak ikiye ayrılır: 1.
Kişinin kendisine gerekli olan nafaka. Bu, başkasına
vereceği nafakadan önde gelir. Çünkü Hz. Peygamber; "Önce
kendi nefsine, sonra nafakası sana gerekli olan kimselere tasadduk
et" buyurmuştur (Müslim, Zekât, 95, 97, 106; Ebû Dâvud,
Zekât, 39, 40; Ahmed b. Hanbel, II, 94).

2. Kişinin başkalarına vermesi gereken
nafaka. Bu çeşit nafakanın üç sebebi vardır. Evlilik,
hısımlık ve mülkiyet bağı.

İslâm'da aile reisi olarak kadının ve
çocukların geçimini sağlamak görevi erkeğe
verilmiştir. Ayrıca, anne, baba, kardeşler ve diğer
hısımlar bakıma muhtaç duruma düşünce, "geçimi
sağlama yükümlülüğü" onları da kapsamına
alır. Hattâ İslâm'da mâlik veya zilyed olunan hayvanların
bile yedirilip içirilmesi görevi aile reisinindir (el-Kâsânî,
Bedâyiu's-Sanâyi, IV, 40). Hayvanın açlık veya susuzluk
nedeniyle ölümüne sebep olmak sorumluluğu gerektirir. Nitekim
Allah'ın Rasûlü bir kedinin ölümüne sebep olan bir kadın için
şöyle buyurmuştur: "Açlıktan ölünceye kadar
hapsettiği bir kedi için bir kadın azap olundu. Ona kendisi
yedirmediği gibi, toprak haşaratın yiyebilmesi için
serbest de bırakmadı" (Buhârî, Enbiyâ, 54; Şirb, 9;
Müslim, Selâm, 151, 152; Birr, 133, 134; Küsûf, 9; Nesâî, Küsûf,
14, 20; Ahmed b. Hanbel, II, 159, 188, 286, 424).

Hayvana gücünün yetmeyeceği yükün taşıtılması
haramdır. Köleye de böyle yük yükletilemez. Mâlik, hayvana
infaktan kaçınırsa, çoğunluğa göre kazâen ve
diyâneten buna zorlanır. Hanefilere göre ise buna kaza yoluyla
zorlanamaz (el-Kâsânî, â.g.e., IV, 40; eş-Şîrâzî,
el-Muhezzeb, II,168 vd.; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve
Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, VII, 763, 764).

İnsanlardan nafaka hakkı sahipleri
sırasıyla şöyledir:

Evli Kadının Nafakası

Bir kadın evlenip kocasının evine
yerleştikten sonra bütün yiyecek, giyecek ve mesken masrafları
kocaya aittir. Bunlar, israfa kaçmadan ve cimrilik de etmeden eşlerin
sosyal seviyelerine göre sağlanır. Eşlerin her ikisi de
zengin ise, buna uygun harcama yapılır. İkisi de fakirse,
kadın kocasından zenginler seviyesinde bir harcama isteyemez.
Birisi zengin, diğeri fakirse, ortalama yol izlenir. Ancak bazı
alimler nafakanın miktarı konusunda yalnız kocanın
durumunun dikkate alınacağını söylerler.

Ayet-i kerîmelerde şöyle buyurulur: Annelerin
yiyecek ve giyeceği gücünün yettiği ölçüde çocuğun
babasına aittir" (el-Bakara, 2/233).

Hâli vakti geniş olan, nafakayı
genişliğine göre versin. Rızkı kendisine
daraltılan fakir de nafakayı Allah'ın ona verdiğinden
versin. Allah hiçbir nefse ona verdiğinden başkasını
yüklemez. Allah güçlüğün arkasından kolaylık ihsan
eder" (et-Talak, 65/7).

Koca, hanımının giyim
masraflarını da karşılamak zorundadır. Burada da
sosyal seviye ve İslâm'a uygun olan örf ve âdetler ölçü alınır.
Kadının biri yazlık, diğeri kışlık
olmak üzere yılda en az iki kat elbiseye hakkı vardır.
Giyim kapsamına yorgan, döşek, çarşaf ve yastık gibi
evin normal eşyası da girer.

Koca, hanımına müstakil ve içinde sosyal
durumuna uygun mefrûşatı bulunduran, kötü komşulu
olmayan bir mesken sağlamak zorundadır. Bu yer kadının
malı, canı ve ırzı hakkında güvenli olmalı
ve karıkoca hayatı yaşamaya elverişli
bulunmalıdır.

Ayet-i kerime'de şöyle buyurulur: "Boşanan
o kadınları, gücünüzün yettiği kadar ikamet
ettiğiniz yerin bir bölümünde oturtun. Evleri başlarına
dar etmek için kendilerine zarar vermeyin" (et-Talâk, 65/6).

Karı, kocasının
hısımlarıyla birlikte oturmaya zorlanamaz. Ancak koca, bir
başka evliliğinden olan ve henüz bülûğ çağına
gelmemiş bulunan kızını karısıyla birlikte
oturtmak hakkına sahiptir.

Kadın kendi evini, kendisinin ikametine tahsis
etmesi için kocasına kiraya verebilir (İbnül-Hümâm,
Fethul-Kadir, III, 321-339; el-Kâsânî, a.g.e., IV,14,15;
el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 544 vd.; Ö. N. Bilmen, İstilâhat-ı
Fıkhıyye Kâmusu, II, 450).

Kadın, bakıma muhtaç olduğu veya sosyal
seviye bakımından emsali kadınların hizmetçisi
bulunduğu takdirde, hizmetçi tutmak da nafaka kapsamına girer.

Kadın, kocasının talebine rağmen,
onun evine gelmez veya itaatsiz olarak evden çekip gider yahut irtidat
ederse erkeğin nafaka yükümlülüğü kalkar.

İddet bekleyen kadının nafakası:
İddet kocanın ölümü veya eşini boşaması
halinde söz konusu olur.

Vefat iddeti bekleyen kadına nafaka gerekmez.
Çünkü koca vefat edince tüm malı mirasçılara geçer. Karısı
da dörtte bir veya şekilde bir oranında mirasçı olur.
İslâm'ın ilk dönemlerinde koca, eşi için ölümünden
sonra bir yıl süreyle nafaka verilmesini vasiyet etmek zorundaydı.

Ayette şöyle buyurulur: "Sizden karısını
geride bırakıp ölecek olanlar eşlerinin kendi evlerinden
çıkarılmayarak bir yıl süreyle yararlanmasını
vasiyet etsinler" (el-Bakara, 2/240).

Ancak bu ayette belirtilen bir yıl süreli nafaka
ve mesken ile vasiyet hükmü kadına miras hakkı tanıyan
Nisâ Sûresi 12. ayetin inmesiyle neshedilmiş, bir yıllık
iddet süresi de şu ayetle kısaltılmıştır:
"İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları
karıları kendi kendilerine dört ay on gün beklerler"
(el-Bakara, 2/234).

Ric'î olsun, bâin olsun boşanma hâlinde iddet
süresince kocanın nafaka yükümlülüğü devam eder. Boşamanın
iki veya üç defa olması sonucu değiştirmez. Ancak üçlü
boşamada Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre yalnız
mesken temin edilir; diğer giyim, yiyecek vb. gerekmez.

Çocukların geçim masrafları kız ve
erkek çocukların nafakaları babalarına aittir.
nafakanın kapsamına bu çocukların yiyecek, giyecek ve
mesken ihtiyaçları girer.

Talâk sûresi 6. ayette şöyle buyrulur: "Eğer
(çocuklarınızı) sizin için, onlar (anneleri)
emzirirlerse, onlara emzirme ücretlerini tam olarak veriniz".
Burada, boşanmış bir kadının iddetini
tamamladıktan sonra, çocuğunu emzirmesi halinde ücrete hak
kazanacağı hükmü yer almaktadır. Bu da, çocuğun
nafakasının babaya ait olduğunu gösterir.

Evli kadın çocuğunu emzirmek istemezse,
eğer çocuk başka kadının sütünü alırsa,
annesi emzirmeye zorlanamaz.

Hz. Âişe (r.anha)'dan şöyle dediği
rivayet edilmiştir. Ebû Süfyanın karısı Hind b. Utbe
Rasûlüllah'ın huzuruna girdi ve "Ey Allah'ın elçisi,
gerçekten Ebû Süfyan çok cimri bir adamdır. Bana kendime ve
çocuklarıma yetecek kadar nafaka vermiyor. Onun malından haberi
olmaksızın birşey alırsam, bana günah var mıdır?"
dedi. Rasûlüllah (s.a.s); "Onun malından sana ve çocuklarına
yetecek kadarını ma'ruf şekilde al" buyurdu (Buhârî,
Büyû', 95; Nesâî, Kudât, 31; İbn Mâce, Ticârât, 65).

Bu hadis-i şerif, karısı ile çocuklarının
nafakasını vermenin erkek üzerine vacib olduğunu gösterir.

Babanın erkek çocuğuna bakma yükümlülüğünün
şartları

a) Erkek çocuk büluğ çağına
gelmemiş olmalıdır. Ancak çocuk büluğ çağına
geldiği halde sakat, kötürüm, felçli ve müzmin şekilde
hasta olur ve kazanmaktan aciz bulunursa yine babanın nafaka yükümlülüğü
devam eder.

b) Fakir olmalıdır. Çocuğun kendine ait
malı varsa, masraflar ondan yapılabilir.

c) Baba, çocuklarına bakmaya muktedir
olmalıdır. Bu, babanın ya zengin ya da çalışabilecek
durumda olmasıyla gerçekleşir.

d) Babanın ve çocuğun hür olmaları
gerekir.

Babanın kız çocuğuna bakma yükümlülüğünün
şartları

a) Kızda büluğ ve yaş aranmaz.
Evleninceye kadar kız çocuklarının geçimi babaya aittir.
Evlendikten sonra bu yükümlülük kocasına geçer. Kocası
ölür veya boşanırlarsa kadın yine babasının
evine döner. Kadın çalışıp kazanmaya zorlanamaz.
Fakat İslâmî ölçüler içinde bir iş veya meslekte çalışıp
kazanmak isterse bu da câizdir.

b) Fakir olmalıdır. Eğer kızın
malı varsa, geçimi ondan sağlanır.

c) Baba, çalışıp kazanmaya muktedir
veya zengin olmalıdır.

d) Babanın ve kızın hür olmaları
gerekir.

Bir kimsenin yakınlarının geçimini sağlarken
öncelik vereceği kimseler hadis-i şerifte şöyle
belirlenmiştir: Ebû Hûreyre (r.a) nakleder: "Bir adam
Resûlullah (s.a.s)'a gelerek şöyle dedi: Ey Allah'ın elçisi!
Benim yanımda bir dinar para var, nereye sarfedeyim? Hz. Peygamber;
"Kendi ihtiyacın için sarfet" buyurdu. Adam: "Yanımda
başka bir dinar daha var" dedi. Hz. Peygamber; Eşine
sarfet" buyurdu. Adam dedi: "Başka bir dinar daha
var". Hz. Peygamber; "Çocuklarına sarfet" buyurdu.
Adam:

"Bir dinar daha var" dedi. Hz. Peygamber, onu
da hizmetçisine harcamasını söyledi. Son bir dinar daha olduğunu
söyleyince de; "Sen onu nereye harcayacağını daha iyi
bilirsin" buyurarak, bu konuda onu serbest bıraktı"
(Ahmed b. Hanbel, II, 251, 471; Nesâî, Zekât, 54).

Ana-baba ve diğer usulün geçim masrafları

Ana-baba yoksul düşer veya yaşlanıp
çalışamaz olursa, ilgi ve bakım yükümlülüğü
çocuklara aittir.

Ayet-i kerimelerde şöyle buyurulur:

"Rabbin ancak kendisine ibadet etmenizi, bir de
ana-babaya ihsanda bulunmanızı emretti? (el-İsrâ,
17/23). "Bana ve ana-babana şükret" (Lokmân, 31/14).
"Ana-babana İslâm'a aykırı emirlerinde itaat etme.
Onlara dünyada ma'ruf şekilde dostluk göster" (Lokmân,
31/15).

Cabir b. Abdullah'dan şöyle dediği
nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.s)'e babası ile birlikte bir
adam geldi ve şöyle dedi:

"Ey Allah'ın elçisi! Benim kendime ait malım
var; bir de malı olan babam var. Babam benim malımı almak
istiyor." Rasûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu: "Sen ve
malın babana aittir" (es-Serahsî, el-Mebsût, V, 222-229;
el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, IV, 30; İbnül-Hümam, Fethul
Kadir, III, 349 vd.).

Ancak, ana-babaların çocukların malı
üzerindeki bu mülkiyet hakkı, yorumlanarak, onların fakîr ve
muhtaç olmalarıyla
sınırlandırılmıştır. Çünkü miras
ayetleri nâzil olunca ana ve babanın, ölen çocuklarının
malı üzerindeki hakları belirlenmiştir.

Ana-babanın çocuktan nafaka almalarının
şartları şunlardır: Bunların yoksul olması
gerekir. Aksi halde ihtiyaçları kendi mallarından
karşılanır. Nafaka yükümlüsü olan çocuk veya torunun,
bunu vermeğe muktedir olması gerekir. Bu kudret ya zengin
olmakla, ya da çalışıp kazanmaya gücü yetmekle gerçekleşir.

Yakınlara nafakanın gerekli olması için
şartlar şunlardır:

1. Hısımın yoksul olması gerekir.
Bu da ya malı olmamakla veya çalışmaya gücü yetmemekle
meydana gelir. Çalışmaya gücün yetmemesi yaş küçüklüğü,
yaşlılık, akıl hastalığı veya müzmin
hastalık gibi nedenlerle olur. Ancak ana-baba bundan müstesnadır.
Çünkü bunlar sağlıklı ve güçlü olup çalışmaya
güçleri yetse de kendilerine nafaka desteği sağlanır. Bu
duruma göre, ana-baba ve eş dışındaki
hısımlar zengin olur veya çalışmaya gücü yeterse
kendilerine nafaka gerekmez. Mâlikîlerce tercih edilen görüşe göre
ana-baba çalışmaya gücü yetince çocuklarından nafaka
talep edemez (el-Kâsânî, a.g.e., IV, 36, 37; İbn Âbidîn,
Reddül-Muhtâr, II, 923; eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb, II, 167; eş-Şirbînî,
Muğnîl-muhtaç, III, 448; İbn Kudâme, el-Muğnî, VII,
595; İbnül-Hümâm, a.g.e., III, 347).

2. Nafaka yükümlüsünün gerek zenginlik ve gerekse
çalışıp kazanmaya güç yetirmesi bakımından
yoksul hısımının geçimini sağlayacak durumda
olması gerekir. Ancak baba ve eş, bunun istisnasıdır.
Bir erkek yoksul da olsa ebeveynine ve eşine bakmakla yükümlüdür.
Mâlikîlere göre yoksul çocuk, çalışıp kazanmaya gücü
yetse bile ana babasına nafaka vermesi gerekmez.

Câbir (r.a)'in naklettiği bir hadiste şöyle
buyurulur: "Sizden biriniz yoksul düşerse, önce kendi
ihtiyaçlarını karşılasın. Bundan artarsa aile
fertlerinin ihtiyacına sarfetsin, yine artarsa diğer
hısımlarına harcasın" (Ebû Dâvud, Itâk, 9;
Nesâî, Büyû', 84; Ahmed b. Hanbel, III, 205).

3. Geçimi sağlanacak kimsenin nesep
hısımı olması gerekir. Ancak karı ve mülk ilişkisine
dayanan câriye bu kuralın dışındadır.

Hanefilere göre nafaka yükümlüsünün, nafaka
vereceği kimseye mirasçı olacak derecede nesep
hısımı olması gerekir. Delil şu âyettir:"
... Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de çocuk kendisinin olan bir
baba çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen
de bunun gibidir" (el-Bakara, 2/233). Bu âyete göre, ana-baba ile
çocuklar arasındaki bir takım hak ve yükümlülükler diğer
mirasçılar arasında da söz konusu olur. Bu, gerektiğinde
geçim masraflarını da kapsamına alır.

Din Ayrılığının Nafakaya
Etkisi: Kadın itaatsiz veya mürted olmadığı sürece eşler
arasındaki din ayrılığı kadının nafaka
alma hakkına engel olmaz. Diğer hısımlar
arasındaki nafaka yükümlülüğüne gelince;

Hanefilere göre, usûlün, fürûun ve eşin
nafakasında din birliği şart değildir. Bu üç sınıfın
dışındakiler için ise din birliği şarttır.
Çünkü müslümanla gayri müslim arasında miras cereyan etmez (bk.
"Miras" mad.). Buna göre, karı, ana, baba, dedeler,
nineler, çocuk ve torunlar dışındaki hısımlara
din ayrılığı bulununca nafaka gerekmez.
Karının nafakası onu evde hapsetme
karşılığıdır. Bunun dışındaki
usûl ve fürûun nafakası ise "biri diğerinin cüz'ü
olması" esasına dayanır. Bir kimsenin parçası
kendisi gibidir. Küfrü sebebiyle kendi geçimini sağlamaktan kaçınamadığı
gibi, kendi parçası olan usûl ve fürûunun geçimini sağlamaktan
da kaçınamaz. Ancak bu hısımlar harbi durumda olurlarsa
pasaportlu yabancı bile olsalar, bunların nafakası müslümana
vacib olmaz. Çünkü müminler, din konusunda kendileriyle savaş
halinde olanlara iyilik yapmaktan nehyolunmuşlardır.

Başkasının geçimini sağlamanın
sebebi, ihtiyaçtır. İhtiyacı olmayanın geçimini sağlamak
gerekmez. Malı olanın geçim masrafları kendi malından
karşılanır. Yaşı küçük veya büyük olsun
hüküm değişmez. Ancak hanım bundan müstesnadır.
Eş, zengin de olsa geçim masrafları kocasına aittir.
Çünkü karıya nafaka vermenin sebebi "ihtiyaç" değil,
onun kocanın bir hakkı olarak evde
"tutulması"dır.

Nafaka için hâkim kararı gerekir mi? :

Usûl ve fürûun nafakası hâkimin kararına
bağlı olmaksızın vacib olur. Ancak küçüğe ait
gaib bir mal olur ve babası geçim masrafları için bu mala
rücû etmek isterse bunun için hâkim kararı veya iki kişiyi
şahit tutması gerekir. Eğer hâkimin izni olmadan veya
şahit de tutmadan masraf yapsa küçüğün malına kazâen
rücû edemez. Allah ile kendi arasında olmak üzere
"diyâneten" rücû edebilir.

Usûl ve fürû dışındaki
hısımların nafakası ancak hâkim kararı veya
karşılıklı rıza ile sabit olur. Bunun sebebi, bu
hısımların nafakası konusunda müctehidler arasında
görüş ayrılığının bulunmasıdır
(el-Kâsânî, a.g.e., IV, 22, 25; İbnül-Hümâm, a.g.e., III, 238;
İbn Âbidîn, a.g.e., II, 906).

Karının Nafakasını Düşüren
Haller: 1. Nafaka vacib olup, hâkimin kararı veya
karşılıklı rıza ile zimmette borç halini almadıkça
geçen süreye ait nafaka düşer. Mâlikîlere göre geçen süreye
ait nafaka düşmez. Kadın kocasına geçmiş günlere
ait nafaka için de rücû edebilir.

2. Geçmiş günlere ait ibra, nafakayı düşürür.
Ancak Hanefîlere göre geleceğe ait nafakadan ibra veya hibe geçerli
değildir. Çünkü kadının nafakası evde tutulma
karşılığı olarak zaman geçtikçe parça parça
gerekli olur. Geleceğe ait ibra, henüz vacib olmadan düşürme
anlamına gelir ki geçerli olmaz.

3. Eşlerden Birisinin Ölümü: Koca nafakayı
vermeden ölse, kadın bunu onun malından alamaz. Kadın
ölürse, mirasçılar da bunu talep edemez. 4. Kadının
itaatsızlığı. Kadının kocasının
meşrû isteklerine itaat etmemesi ve özürsüz yere evi terketmesi
halinde kocanın nafaka yükümlülüğü düşer.

5. Kadının dinden çıkması.
Kadın irtidâd edince kocasının nafaka yükümlülüğü
düşer. Çünkü bu durumda kadının cinsel yönlerinden
yararlanmak da caiz olmaz. Yeniden İslâm'a dönünce nafaka hakkı
da doğar.

6. Kadının ma'siyet yoluyla sebep olduğu
ayrılık nafaka hakkını düşürür. Meselâ; onun
irtidadı veya kocası İslâm'a girdiği halde onun küfürde
devam etmesi veya üvey oğlu ile cinsel ilişki kurması
gibi. Bütün bu durumlarda onun nafaka hakkı düşer; çünkü
günah işleme yoluyla evlilikteki "cinsel yararlanma"
esasını kaldırmıştır. Bu yüzden
"itaatsiz (nâşize)" durumuna düşer. Ancak onun
sadece evde oturma hakkı devam eder. Çünkü bu hak günah işlemekle
düşmez.

Ayrılık günah işleme yoluyla
olmamışsa nafaka hakkı düşmez. Büluğ
muhayyerliği, kefâetin yokluğu ve üvey oğlu ile zorlama
sonucu cinsel ilişki kurma gibi. Çünkü o, bu konularda şer'an
özürlü sayılır.

Koca tarafından meydana getirilen
ayrılık, ma'siyet yoluyla olsun veya olmasın nafaka
hakkını düşürmez (bk. el-Kâsânî, IV, 22, 29 vd.;
İbnül-Hümâm, a.g.e., III, 322 vd.; İbn Âbidîn, a.g.e., II,
889-892; İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, II, 54; eŞ-Şîrâzî,
a.g.e., II, 160).

Eş Dışındaki
Hısımların Nafakasının Düşmesi

Çocuk, anne, baba ve diğer nesep
hısımlarının nafakası, sürenin geçmesiyle düşer.
Hâkim bu hısımlar lehine nafakaya hükmettiği zaman,
hısım bunu kabzetmese veya süre geçinceye kadar nafakaya
mahsûben borçlanmamış olsa nafaka düşer. Hanefilere göre,
hâkim borçlanmaya izin vermedikçe süresi geçen nafaka düşer.
Çünkü diğer hısımların nafakası ihtiyacı
gidermek için vacib olur. Zengin olan bunu isteyemez. Nafakanın
zamanında kabzedilmemesi, hak sahibinin ihtiyacı
olmadığını gösterir (bk. el-Kâsânî, a.g.e., IV,
37; İbnül-Hümâm, a.g.e., III, 354; el-Meydâni, el-Lübâb, III,
109).

Hamdi DÖNDÜREN


Konular