Şamil | Kategoriler | Konular

Mücrim

MÜCRİM

Suçlu, günahkâr, günah işleyen, haddi
aşan kimse, "Ec.re.me" fiilinin ism-i fâili. Anlam
itibariyle kapsamlı bir kelimedir. Yerine göre bir kişi, bir
grup, bir kavim, hatta bir millet hakkında
kullanılmıştır. "Cereme", "Cürm"
kelimeleri de aynı şeyi ifade etmek için kullanılır.
Cürm: Günah işlemek, haddi aşmak demektir.

Bu anlamda Kur'ân-ı Kerim'de şöyle
buyurulmuştur: "Suçlular şüphesiz inanmış
olanlara gülerlerdi" (el-Mutaffifin, 83/29); "Ey Muhammed!
Sana, "Kur'ân'ı kendiliğinden uydurdu" derler. De ki:
Uydurdumsa suçu bana âittir..." (Hûd 11/35); "Ey inkârcılar!
Yiyiniz biraz zevkleniniz bakalım, doğrusu sizler suçlularsınız"
(el-Mürselât, 77/46); "Doğrusu suçlular (mücrimin) temelli
kalacakları Cehennem'in azâbı içindedirler" (ez-Zuhruf,
43/74); "Doğrusu suçlular (mücrimin) sapıklık ve çılgınlık
içindedirler" (el-Kamer, 54/47).

Cürm veya mücrim kelimeleri hadislerde de "günahkâr
(suçlu)" karşılığında
kullanılmıştır (Buharî, Ahkâm, 53; Diyât, 30;
İ'lisâm, 3; Müslim, Fedâil, 132; 133; Ebu Dâvud, Sünne; 6; Ahmed
b. Hanbel, Müsned, I, 176, 179; VI, 57).

Züccâc'a göre mücrimlerden maksat, kâfirlerdir (İbn
Manzur, Lisanü'l-Arab, XII, 90-92). Buna delil olarak şu âyeti
gösterir: "Doğrusu âyetlerimizi yalan sayıp onlara
karşı büyüklük taslayanlara, göğün kapıları
açılmaz; deve iğnenin deliğinden geçmedikçe Cennet'e de
giremezler. Suçluları (mücrimîn) böyle cezalandırırız"
(el-A'râf, 7/40). Mücrimlerin özellikleri, dünya ve âhirette karşılaşacakları
belâ, musibet ve azâb âyetlerde şöyle bildirilmiştir:

Mücrimler: İnkârcıdırlar (el-Mürselât,
77/46). Kendilerine Allah'ın âyetleri okunmuş fakat inkâr etmişlerdir
(el-Câsiye, 45/31). Allah'dan mağfiret dilemezler, tevbe de etmezler;
Allah'dan yüz çevirirler (Hûd, 11/52). Bir kısmı da
inandıktan sonra inkâr etmişlerdir (et-Tevbe, 9/66). Kitâb'a
da inanmazlar "Suçluların kalblerine böylece Kur'ân'ı
sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona
inanmazlar..." (eş-Şuarâ, 26/200-202). Kendilerine
Peygamber gönderilmiştir: fakat Peygamber düşmanıdırlar
(el-Furkan, 25/31). Bu yüzden, geçmiş milletlerden
bazıları helâk edilmişlerdir (Yunus, 10/3).
Peygamberimiz'e de deli, şâir gibi sözler sarfetmişlerdir (es-Saffât,
37/33-39). Âhirete ve âhirette hesâba çekileceklerine de inanmazlar (el-Müddessir,
74/46). Allah'a karşı kulluk vazifesini de gereği gibi
yerine getirmezler. İbâdet yapmazlar. Bunun için, kendilerine
âhirette, "Sizi bu yakıcı azâba sürükleyen nedir? diye
sorulduğunda şöyle cevap vereceklerdir: "Namaz kılanlardan
değildik. Düşkün kimseyi doyurmuyorduk. Bâtıla
dalanlarla biz de dalardık. Ceza gününü yalanlardık. Ölüm
bize o haldeyken geldi" (el-Müddessir, 74/38-47).

Mücrimler, ahlâkî yönden de sevimsizdirler:
Büyüklük taslarlar (el-A'raf, 7/132-133; Yunus, 10/75). Kendilerine
verilen nimete karşı haksızlık edenlere uyarlar (Hûd
11/116). Bâtıldan yanadırlar (el-Enfâl, 8/8). Hakkı
sevmezler (Yunus, 10/82). Dünya ve âhirette mes'ûd değillerdir
(Yunus,10/17). Acelecidirler: Allah'ın azâbını (dünyada)
acele isterler (Yunus 10/50). Hîlecidirler: İşleri-güçleri
şuna buna hîle yapmak, insanları Allah'ı inkâra ve O'na
şirk koşmaya teşvik etmektir (es-Sebe, 34/32-33). Puta
tapanları bile saptıracak kadar azgındırlar
(eş-Şuarâ, 26/96-102). İnananlarla alay ederler
(el-Mutaffifîn, 83/29). Zâlim kimselerdir (ez-Zuhruf, 43/76).
Mücrimlere âhiret gününde sevindirici hiç bir haber yoktur, dünyada
yaptıkları da boşa çıkarılacaktır
(el-Furkan, 25/22). Sapıklık ve çılgınlık içindedirler
(el-Kamer, 54/47). Aynı zamanda ümitsizliğe
kapılacaklardır (er-Rum, 30/12; ez-Zuhruf, 43/75). Sûr'a
üflendiği gün gözleri korkudan göğermiş olarak
toplanacaklar (Tâ-Hâ, 20/102) ve amel defterleri ortaya konunca,
suçlular ondan korkacak ve şöyle diyeceklerdir: "Vah bize!
Eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir
şey bırakmadan hepsini saymış!.. " (el-Kehf,
18/49)..Allah'ın azâbı kendilerini mutlaka yakalayacaktır
(Yusuf, 12/110). Mahşer günü zincire vurulacaklardır (İbrâhim,
14/49) ve suya götürür gibi Cehennem'e sürüleceklerdir (Meryem,
19/86). Azâb'da ebedî kalacaklar, hiç ara verilmeyecektir (ez-Zuhruf;
43/74-75). Cehennem onlar içindir. Orada ne ölür, ne yaşarlar (Tâ-Hâ,
20/74). Cehennem'de şöyle seslenirler: "Ey nöbetçi, Rabb'in
hiç değilse canımızı alsın. " Nöbetçi:
"Siz böyle kalacaksınız" der (ez-Zuhruf, 43/77).
Ateşe mutlaka gireceklerdir: Ondan kaçacak yer bulamazlar (el-Kehf,
18/53). "Orada putlarıyla çekişerek: "Vallâhi biz
apaçık sapıklıkta idik; çünkü biz, sizi âlemlerin
Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır;
Şimdi şefâatçımız, yakın bir dostumuz yoktur;
keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak
derler" (eŞ-Şuârâ, 26/96-102); "Suçluları
Rabblerinin huzurunda, başları öne eğilmiş olarak;
"Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri Çevir
de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak
inandık"derlerken bir görsen!" (es-Secde, 32/12). "Kıyamet
koptuğu gün suçlular (mücrimin) sadece çok kısa bir müddet
kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece onlar dünyada
da aldatılıp haktan döndürülüyorlardı" (er-Rûm,
30/55). Kendilerine "Âllah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün
mü'minlerden ayrılın!" (Yâ-Sin, 36/59). "Suçlular
sîmâlarından tanınırlar da, alın saçlarından
ve ayaklarından yakalanırlar" (er-Rahmân, 55/41). "İşte
suçluların yalanladıkları Cehennem budur" (er-Rahmân,
55/43) denilir. "...Suç işleyenlere Allah kalından bir
aşağılık ve hilelerinden ötürü de şiddetli bir
azab erişecektir" (el-En'âm, 6/124). Azâb o kadar
şiddetli olacak ki "...Suçlu kimse o günün azâbından
kurtulmak için oğullarını, âilesini, kardeşini,
kendisini barındırmış olan sülâlesini ve
yeryüzünde bulunan herkesi fedâ etmek ve böylece kendisini kurtarmak
ister" (el-Meâric; 70/11-14).

Ahmet GÜÇ


Konular