Şamil | Kategoriler | Konular

Günah

GÜNAH

Allah'ın buyruklarına aykırı düşen,
dinen suç sayılan davranışlar İslâm şerîatının
ve temiz insan fıtratının yapılmamasını
emrettiği hususlar Arapça'da günâh'ın
karşılığında; İsm, zenb, isyan, cürm
kelimeleri kullanılır. İsm, günâhın tam
karşılık anlamıdır. Zenb (cürm), insanın
Allah'ın rızasını kazanmasını engelleyen;
isyan, Allah'a itaat etmemek-demektir (Cürcânî, et-Ta'rifât, s. 9,
107, I51).

Yahudî ve hristiyanlar dinlerinin birçok esaslarını
bozdukları gibi günâh kavramım da kendi arzularına uygun
olarak değiştirmişlerdir. Yahudiler; Allah'ın seçilmiş
kulları oldukları inancıyla, kendi ırklarından
olmayan insanlara yaptıkları kötülükleri mübah kabul ederler.
Kendilerinin cehennemde sayılı günler kalacaklarına, sonra
yalnızca kendi ırklarının cennete gireceğine
inanırlar. Bu materyalist millet eskiden günâh keçisi adını
verdikleri bir keçiyi sırtına günâhlarını yükledikleri
gerekçesiyle çöle salarlar ve böylece günâhlardan kurtulduklarına
inanırlardı.

Hristiyanlar Hz. Âdem (a.s.)'ın
işlediği ilk günâhtan dolayı bütün insanların günahkâr
doğduğuna; Hz. İsa (a.s.)'ın kendisini feda ederek
insanların günâhlarım temizlediğine inanırlar. Hz.
İsa (a.s.)'ın ölümünü temsil eden vaftiz ayini ile çocukların
günahlarından temizlendiğini kabul ederler.
Bağışlama yetkisini böylece Tanrının elinden
alan hristiyanlar, insanları sonraki dönemlerde kontrol etmek için
günâhlarını papazlara itiraf ettirmek süretiyle bağışlarlar.
Bu işleme Hristiyanlıkta "günâh çıkarma" denir.
İlk defa dördüncü Latran Konsili'nde (1215) ergenlik çağına
giren her hristiyan için yılda bir defa günâh çıkarma
kararı alınmıştır. Papazların kiliselerde günâh
çıkardıkları özel yerlere günâh çıkarma hücreleri
denilir. Bu hücreler kiliselere 16. yüzyıldan itibaren
eklenmiştir.

İslâm, bir ırk ve sınıfın
imtiyazını, insanların günâhlı
doğduklarını, günâhların şahıslar
tarafından affedilebileceğini kabul etmez. "Yahudiler,
"Ateş bize sadece sayılı günler dokunacaktır"
derler. De ki `böyle olacağına dair Allah'tan bir söz mü aldınız..."
(el-Bakara, 2/80) "Doğan her çocuk İslam fıtratı
üzerine doğar. Sonra anası-babası onu yahudî, hristiyan
veya mecusi yapar" (Buhâri, Cenâîz, 80; Müslim, Kader, 22).
"Annesinden doğan her insan fıtrat üzerine tertemiz doğar"
(Müslim, Kader, 25).

İslâm, insanın bir başkasının
yaptığından, gücünün yetmediğinden sorumlu
olmadığını kabul eder. Kişinin sorumlu olabilmesi
için olgunluk yaşında ve aklının başında
olmasını şart koşar.

Kişi kendi hür iradesi ile, isteyerek yaptığı
işlerden sorumludur. Dileme ve tercih etme insana aittir.
İşin varlık âlemine çıkması ise Allah'ın
yaratması iledir. İnsan o işin meydana gelmesine sebep olan
irade etme ve bunun sonucu olarak o amele meyletmekten sorumludur:
Ayrıca Allah, unutarak liata ile, bilmeyerek, uykuda uyuyup kalmak süretiyle
meydana gelen günâhlardan da insanı sorumlu tutmamaktadır.

İslâm, insanın günâh işlemesiyle
sonuna kadar kötü kalacağını kabul etmez.
İnsanın günâhının affedilmesini
başkalarının tasarrufuna bırakmaz. Kulun Allah'a tövbe
etmesi, her yerde, her zaman mümkündür. "Allah kullarının
tövbelerini kabul eder ve yaptıkları günâhları
bağışlar" (eş-Şûrâ, 42/25). Hz. Peygamber
(s.a.s.) de insanları tövbe etmeye teşvik etmiştir: "Bütün
insanlar hatalıdır; hatalı insanların Allah
katında en makbul olanları tövbe edenleridir" (et-Tac, V,
151).

Günâhlarda ısrar etmek, hakkın aynası
olmak için yaratılan iman yeri olan kalbi karartır. Günâh
kalbe işleyip onu karartarak iman nurunu oradan çıkarıncaya
kadar katılaştırır. Her bir günâhın içinde
küfre gidecek bir yol vardır. Günâh istiğfar (tövbe) ile
hemen yok edilmezse, kalbi kötülüğe sürükler ve Allah'ın
itaatinden çıkmış bir kalp hâline getirir.

Günâh düşünceden pratiğe geçmemişse
cezası olmaz. Resulullah (s.a.s), " Allahu Teâlâ ümmetimden
nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri
yapmadıkları ve konuşmadıkları müddetçe affetti
(Buhârî, VII, 59) buyurmuştur.

Sorumluluk ve ceza açısından günâhlar
kebâîr ve sağîr diye iki kısma ayrılır.

Kebâir (büyük günâhlar): Allah'ı
tanımaya engel olan ve yapılması hâlinde şer'î ceza
gereken veya Allahu Teâlâ'nın cehennem azabıyla tehdit
ettiği günâhlardır. Bir başka görüşe göre Allah'ın
yasakladığı her şey büyük bir günâhtır. Büyük
günahların sayısı hadis rivayetleri gözönünde
bulundurularak, yedi, dokuz, yetmiş, ikiyüz olarak tespit edilmiştir
(Şerhu Akideti't-Tahâviyye, s. 370, 371).

Büyük günâhların belli
başlıları şunlardır; Allah'a ortak koşmak,
adam öldürmek, zina iftirasında bulunmak, zina etmek, islâmî
cihaddan kaçmak, sihir yapmak, yetimin malını yemek, ana-babaya
karşı gelmek, Mekke'nin hareminde günâh işlemek, faiz
yemek, hırsızlık yapmak, içki içmek, kumar oynamak. Bir
müslüman hatife almadan, kalbinde tasdik olduğu halde büyük
günâh işlerse, dinden çıkıp kâfir olmaz. Ehl-i sünnet,
büyük günâh işleyen kimsenin kâfir olmayacağını,
cehennemde ebedî kalmayacağını, tövbe etmeden ölürse
dahî, Allah dilerse fazl-ı keremiyle onu affedeceğini, dilerse
adâletiyle cehennemde ona azap edeceğini kabul eder (Şerhu
Akideti't-Tahâviyye s. 370).

Kebâirin (büyük günâhların) en büyüğü
Allah'ı tanımamak, zatında, sıfatında ve
fiillerinde O'na ortak koşmaktır. Buna ekberu'l-kebâir denir.
"Allah kendisine şirk kovulmasını kesinlikle affetmez.
Bunun dışındaki günâhları dilediği kimseler için
affeder" (en-Nisâ, 4/48). Allah'ın rahmetinden ümidini keserek
serkeşlik yapmaya devam etmek veya azabından emin olarak günâha
aldırış etmeden tövbe etmemek caiz değildir. Mümin
ne kadar günâh işlerse işlesin korku ve ümid arasında
olmalı, rabbinden yüz çevirmemelidir. "Ey günâhta aşırı
giderek nefislerine zulmetmiş kullarım, Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin; muhakkak ki Allah bütün günâhları
bağışlar. Şüphe yok ki O, çok bağışlayıcı,
çok merhamet edicidir" (ez-Zümer, 39/53) " Fakat azabımın
da pek acıklı bir azap olduğunu kullarıma haber ver"
(el-Hicr, IS/50).

Mu'tezile* büyük günâh işleyenin mümin
olmaktan çıkacağını, iman ile küfür arasında (el-Menzile
beyne'l-Menziteteyn*) kalacağını; tövbe etmeden ölürse
ebediyyen cehennemden çıkmayacağını iddia eder. Hâricîler
* daha da ileri giderek küçük günâh işleyen müminleri* de
küfür ile suçlamıştır. Mu'tezile Kur'an-ı Kerîm'deki
"Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası cehennemde uzun
süre (hâliden) kalmaktır..." (en-Nisâ, 4/33) ayetini delil
gösterir. Ancak Arab dilinde "Hâliden" kelimesi ebediyet anlamını
ifade ettiği gibi, uzun müddet manasını da ifade eder. Bu
ayette geçen "hâliden"in uzun müddet anlamına
geldiği, yukarıda zikredilen ayetteki (ez-Zümer, 39/53) anlam
ile desteklenmiştir.

Bir mümin, kalbinde tasdik, dilinde ikrar olduğu
halde günâh işler veya farzları yerine getirmede
gevşeklik gösterir, fakat bu günâhların
karşılığında cezayı da hak ettiğine
inanıyorsa bu kişi günâhkâr mümindir. Allahu Teâlâ'nın
böyle bir insanı küfürle vasıflaması, mecâzîdir. Yani
nimeti inkâr, nankörlük manasındadır. Bir müslüman günâhı
helâl kabul eder veya yapmadığı farzı inkâr ederse
gerçek anlamıyla kâfir olur.

İslâm'ın esasları ile hükmetmemek
büyük bir günâhtır. Eğer İslâm'ın devrini
bitirdiği, çağımızda gereksiz olduğu inancı
ile İslâm'ın hükümleri uygulanmıyorsa bu küfürdür.
İman-küfür meseleleri ve müminlerin tekfir edilmesi müstakil
eserlere de konu olmuştur Sâlim el Behensavî'nin "el-Hükmü
ve Kâdıyyetü Tekfiril-Müslim" adlı eseri bunlardan
biridir.

Sağır (küçük günâhlar): Dünyada cezayı,
ahirette de azabı gerektirmeyen küçük suçlardır.
Devamlı işlendiğinde küçük günâh küçük olmaktan çıkar.
Tövbe edilip mağfiret istendiğinde inşaallah affedilir.
Âlimler "Günâhın küçüklüğüne büyüklüğüne
bakma, kime karşı suç işlediğine bak"
demişlerdir. Allah'ı tanımaya, kulluğa engel olan,
Allah ile kulun arasına perde olan herşey günâhtır.

Günâhlardan sakınmak, farzları yapmaktan
önce gelir. Önce kalp günâhlardan temizlenir, sonra farzları
yapmakla süslenir. Günâhlar ve haramlar dinî duyguyu helâl helâk
eder, zehirler. Ancak bu zehirler görünürde bal gibidir; tatlı
gelebilir fakat insanın manevî duygularını öldürür.

Unutulmamalıdır ki her nimet külfet karşılığıdır.
Cennet ve Cemâlullah'ı isteyenler nefse tatlı gelen günâhlara
girmemek için birtakım külfet ve zorluklara katlanmak ve Allah'a sığınmak
zorundadır. Müminler ihsân sırrı ile Rabblerine
kendilerini görüyormuş gibi kulluk ederler. Sol omuzlarında günâhlarını
yazan bir meleğin olduğunun şuuru içinde hareket ederler.

Güç yettiğince günâhlardan sakınıldığında
Allah küçük günâhları affedecektir. "Eğer size
yasaklanmış şeylerin büyüklerinden kaçınırsanız,
geri kalan günâhlarınızı diler ve sizi nimet ve
ikramlarımızla dolu olan cennete koyarız" (en-Nisâ,
4/31), "O kimseler ki ufak tefek kusurlar hariç, günâhın büyüklerinden
ve çirkin söz ve davranışlardan kaçınırlar. Şüphesiz
ki Rabbinin bağışlaması geniştir..."
(en-Necm, 53/32).

Allahu Teâlâ mümin kulların günâhlarını
yaptıkları bazı ameller veya söyledikleri birtakım söz
ve dualar sebebiyle affeder, günâhlarına keffaret eder. Hz.
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Denizin köpükleri
kadar günâhı olsa da Lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber, velâ
havle velâ kuvvete illâ billâh' diyen yeryüzündeki her insanın günâhına
bu söz keffaret olur". (Tirmizî, Vitr, 15). "Hiçbir kul
yoktur ki bir günâh yapsın ve kalkıp güzelce abdest alıp
iki rekât namaz kılarak bu günâhdan mağfiret dilesin de,
Allah onu affetmesin (Ahmed b. Hanbel, I, 10).

Peygamberler mâsumdur, günâh işlemezler. Ancak,
"zelle" denilen, peygamberlik makamı için kusur kabul
edilen amelleri vardır. Ehl-i sünnet şefaat, hesap, mizân, sırat,
havz, cennet, cehennem, kabir azabı ve münker-nekir sorgusunu hak ve
dinin esası kabul etmiştir.

Günah ve İsyanın Sonuçları:

- İlimden yoksun kalmak: Zira, ilim, günahkâra
verilmez.

- Rızkın kesilmesi: Günâhkârın
rızkı harama gider, Allah'ın bereket ve ihsanı kalkar.

- Kalp ve ruhun bozulması: Fıtrata uygun hal
bozulur, hissizlik, vicdansızlık, korkusuzlukla tövbeden uzaklaşır.
İç dünya kararır, kalp paslanır, haya duygusu ve ahlâk
kalkar.

- İnsanlardan uzaklaşma: Nefsi ve en
yakınlarıyla, toplumla yabancılaşan günâhkâr yalnız
kalmaya mahkum olur.

- Her günâh iz bırakır: Günâhların
sonucu vücud, akıl ve diğer organlarda bir kötülük doğurur.
Her günâh bir başka günâha yol açar.

- Her günâh, İslâm dışı
gelmiş geçmiş bütün çirkin ulusların
mirasıdır. Kibirlenmek Firavun'un; eşcinsellik Lût
kavminin mirasıdır.

- Günâh ve isyân, Allah'ın azabının
hak olmasına yol açar. Bela ve musibet gelir. Günâhın geçmişe,
şimdiye ve gelecek kuşaklara zararı dokunur.

- Günâhkârlar, meleklerin tövbe ve istiğfarlarından,
Hz. Peygamber (s.a.s)'in şefaatinden mahrum kalırlar. Günâhlar
insanların imanını zayıflatır.

Günah hakkında Hz. Peygamber (s.a.s)'in
buyurduğu bazı Hadîs-i şerifler:

Zulüm üç türlüdür: Bir zulüm var ki Allah onu
affetmez. Bir zulüm var ki Allah onu affeder. Bir zulüm var ki Allah
onun mutlaka hesabını sorar: Allah'ın affetmediği zulm
şirk'tir. Çünkü O, "Şirk büyük zulümdür"
(Lokman, 31/13) buyurmuştur. Allah'ın affedeceği zulüm ise
kulların kendi nefislerine zulmüdür. Rableri ile kendileri arasındaki
işlerde yaptıkları hatalardır. Allah'ın hiç bırakmayıp
mutlaka hesap soracağı zulüm de kulların birbirlerine
karşı haksızlıklarıdır. Allah bunların
hesabını sorar ve yapılan haksızlıkları
cezalandırır.

Yüce Allah: " Ey kulum sen bana kulluk etmedin
ama benden umut istedin. Ben de sende olanları
bağışladım. Ey kulum, dünya kadar günâhla gelsen,
bana şirk kaşmamışsan, ben de seni dünya kadar mağriretle
karşılarım. " buyurur.

Kula erişen bir musibet, büyük-küçük bir
felâket hep kendi günâhı yüzündendir. Allah ın affettikleri
de pek çoktur.

Canımı kudret elinde bulunduran Allah'a
andolsun ki, mümine erişen hiçbir tasa, üzüntü, sıkıntı,
hatta vücuduna batan hiçbir diken yoktur ki Allah onunla o kimsenin
günahlarını affetmesin.

Her duyduğunu söylemesi kişiye günâh
olarak yeter.

Kim bir müslüman kardeşine şefaat eder de
şefaat ettiği kimse kendisine bu yüzden bir hediye verir ve o
da bunu kabul ederse büyük günâh kapılarından birine
gelmiş olur.

Hiç bir günâhkâr, diğerinin yükünü çekmez.

Allah, canı boğazına gelmemiş olan
kulun tövbesini kabul eder.

Farz namazı, abdest, huşû ve rükûu'nu tam
olarak yapan hiç bir müslüman yoktur ki -büyük günâh işlemedikçe-
namazı önceki günâhlara keffâret olmasın.

İnsanlar bir münker görüp de onu değiştirmezlerse
Allah'ın onlara umumî bir ceza vermesi yakındır.

Başkalarının işlediği günâhlar
yüzünden bizi de helâk etme Allah'ım! Şu yedi helâk edici
şeyden sakınınız: Şirk, büyü, adam öldürmek,
faiz, yetim malı yemek, cihaddan kaçmak, masum kadınlara zina
iftirasında bulunmak.

Kim Ramazan'da inanarak, hak rızası için
oruç tutsa geçmiş günâhları affedilir. Rüşvet alana da
verene de lânet olsun. Helâl belli, haram bellidir ve sen sana şüpheli
geleni bırak. Zina ve fuhuş bir toplumda yaygın hâle
gelirse, Allah önceki nesillerde bulunmayan hastalıkları onlara
bela olarak verir. Bir millet eksik tartar ve eksik ölçerse zulüm, açlık
ve yoklukla cezalandırırlar. Bir milletin yöneticileri yüce
Allah'ın indirdiği hüküm ile hükmetmezse Allah onların
birliğini dağıtır. Kul, yaptığı isyan
ve işlediği günâh dolayısıyla rızkından
mahrum kalır.

Hesaba çekilmeden, kendini hesaba çek. Başınıza
gelecekleri bilseydiniz az güler çok ağlardınız.
Yaptığın bir kötülük seni üzüyorsa sen müminsin. Ey
kalpleri evirip çeviren Rabbim, kalbimi senin dinin üzere sabit ve
sürekli kıl" (İbn Kesîr, I, 508, 528: Buhârî, Libâs,
24, Tıb, l, Savm, 1-15, Ahkam, 9, Buyû', 2, 3; Müslim, Birr, 45
vd.; iman,143,144,145,153,154, Mukaddime, 5; Ebû Davûd Buyû, 82;
Tirmizî, Tefsir, 44; Daavât, 90, 99; İbn Mâce Ahkâm, 2; Mâlik,
Muvatta ; Hudûd, 2,' Ahmed b. Hanbel, II, 164, 248; V, 154, 190, 194).

Zübeyr TEKKEŞİN


Konular