Şamil | Kategoriler | Konular

Müneccim

MÜNECCİM

Yıldızların hareketlerini inceleyerek
gelecek hakkında tahminde bulunan kişi; kâhin, falcı.

"Necm" yıldız demektir.
Yıldızları konu edinen iki uğraşı alanı
vardır. Bunlar, Astronomi ve Astrolojidir. Astronomi, gök
cisimlerini belli esaslar dahilinde uzay araçlarıyla inceleyen bir
ilim dalı olduğu halde; Astroloji, yeryüzündeki bütün
olayların gök cisimlerinin etkisi sonucu olduğu kuralına
dayanan bir uğraştır (Muammer Dizer, Ali Kuşçu,
Kültür Bakanlığı Yayını, 51).

Astronomi takvim yapmak, vakit ve yön tayini, hava
tahmini gibi insanların yararına işlerde
kullanıldığından faydalı bir ilimdir.

Astroloji ise, yıldızların hareketinden
hüküm çıkararak gaipten haber vermek (kâhinlik) olduğu için
zararlı ve yasak olan bilgilerdendir. Hadiste "Benden sonra
ümmetim hakkında en çok korktuğum, idarecilerin zulmü, yıldızlara
inanmak ve kaderi inkârdır" buyurulmuştur (İmam Gazalî,
İhyâ, I, 36).

Yıldızların hareketlerinden hüküm çıkarmaya
eskiden "ilm-ü ahkâmi'n-nücûm" veya
"ilmü'l-ahkâm"; bu işle uğraşana da "ahkâmî"
veya "müneccim" denilirdi. Her ikisinin konusu da yıldızlar
olduğu için başlangıçta Astronomi ile Astroloji, "İlmü'n-Nücûm"
ve "İlm Sınâat en-Nücûm" deyimleriyle ifade edilmiştir.

İm-i Nücûm(Astroloji)un tarihi çok eskidir.
Sümerler aya, güneşe ve yıldızlara taparlardı.
Muhtemelen onlar taptıkları bu harikulade varlıkların
olaylar üzerindeki etkilerine inanarak bütün hareketlerini takip etmiş
ve bazı tahminlerde bulunmuşlardır.

Hz. İbrahim'in peygamber olarak gönderildiği,
bölgede yaşayan Keldanlılar da yıldızlara
taparlardı. Onlara Sâbiî denir. Onların yıldızlara
bakıp kâhinlik yaptıklarına Kur'an işaret etmektedir:

Bir bayram günü, kavmi İbrahim'e kendileriyle
beraber bayram yerine gelmesini söylediler. "Bunun üzerine
İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı. Ben
hastayım dedi. O'na arkalarını dönüp gittiler"
(es-Sâffat, 88-89).

Keldanlılar yıldızlara
inandığı için, Hz. İbrahim onların
anlayacağı şekilde yıldızlara bakarak hasta
olduğunu söyledi. Onların gayr-i meşrû törenlerine katılmamak
için bunu bir mazeret olarak ileri sürdü.

Ptolemaios (Batlamyus) sistemi esas alınarak düzenlenmiş
klâsik Astroloji'ye göre müneccimler semayı on iki burca
ayırmışlardır: Koç, Boğa, İkizler, Yengeç,
Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık... O
zaman bilinen yedi gezegen olan Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars,
Jüpiter ve Satürn'ü uğurlu-uğursuz diye
sınıflandırmışlar; birbirlerine olan
uzaklığına ve burçlardaki seyrine göre bir takım hükümler
çıkarmışlardır. Uğurlu ve uğursuz
olmalarına göre gezeğenlerin durumu şöyledir:

Satürn: en uğursuz (nahs-ı ekber)

Jüpiter: en uğurlu (sa'd-i ekber)

Mars: uğursuz (nahs-i esgar)

Güneş: en parlak (neyyir-i a'zam)

Venüs: uğurlu (sa'd-i esgar)

Merkür: karışık (mümtezic).

Ay: parlak (neyyir-i esgar) (İbrahim Hakkı,
Marifetname, 115).

Allah'ın emrine boyun eğerek, görevlerini
yerine getiren, O'nu tesbih eden (el-İsrâ: 17/44) varlıklara
uğurluluk veya uğursuzluk isnad etmek İslâm'a aykırıdır.
Bir iş yapma ve tesir gücüne sahip olmayan varlıklara güç ve
tesir isnad etmek de inanç açısından
sakıncalıdır.

Yıldızların insan ve olaylar üzerinde
etkisi olduğu, Güneş ve Ay'ın özelliklerine kıyas
edilerek ileri sürülmüştür. Bu konuda İbrahim Hakkı
şöyle demektedir: "Ey aziz! Ehl-i Hikmet demişlerdir ki,
Hak Teâlâ'nın takdiri ile ecrâm-ı ulviye (gök cisimleri)nin,
mertebe ve derecelerine göre ecsâm-ı süfliye (yer cisimleri) de
çeşitli tesirleri vardır. En kuvvetli tesir Güneşin
harareti ile yaptığı tesirdir. Ay'ın bu tesirinin daha
çok rutûbeti ile olduğu bulunmuştur. Alemi yaratan Allah Teâlâ
Kamer'e kendi kudreti ile birçok özellikler bahşetmiştir"
(Marifetnâme, 146).

Gerçek müessir (etki eden)'in Allah olduğunu
kabul etmekle beraber, yıldızların da âlemde mutasarrıf
olduğu görüşünü benimseyen İbrahim Hakkı'nın
eski Yunan bilgini Ptolemaios'tan etkilenen bu görüşü, kendisinden
yaklaşık dört asır önce yaşayan İbn Haldun (Ö.
1406) tarafından tenkid edilmiştir. İbn Haldun,
Ptolemaios'un "yıldızların da Güneş ve Ay gibi
varlıklar ve onların tabiatları üzerinde etkisi olduğu"
görüşünü tenkid ederek; "Filozofların bu usul ile
isbatları da zandan ibarettir. Yakîn ifade etmez ve tanrısal
kaza, yani kader ve takdir kabilinden bir tesir olmayıp ancak meydana
gelecek olan nesnenin tabii sebeplerindendir. Tanrısal olan kaza ve hüküm
ise her şeyden önce gelir" (Mukaddime, Çev. Z.K. Ugon, III,
115) demektedir.

Şer'î bazı delillerle de
yıldızlardan hüküm çıkarmanın batıl
olduğunu açıklayan İbn Haldun şöyle diyor: "Bu
bilgi, halkın iman ve inancını bozduğu için sosyal
bir hayat yaşayan insan toplulukları için de zararlıdır.
Bazan bir tesadüf eseri olarak astronomiye dayanarak verilen hükümler
doğru çıkıyor ise de bu hükümler bir inceleme ve araştırma
sonunda verilen hükümler değildir.
Kandırıldıklarından dolayı bu bilginin düşkünü
olan bilgisiz kimseler ise, bazı olaylarda bir tesadüf eseri olarak
hükümlerinin doğru çıkmasından diğer hükümlerinin
de doğru olacağı zannına kapılırlar. Halbuki
bu doğru değildir. Çünkü bu, varlıkların vücut ve
sebebini Yaratandan başkasına isnad etmek demektir. Bundan
başka, düşmanlarına saldırmak üzere devletler uğurlu
saat bekleyerek fırsatı kaçırdıkları
sıralarda, fırsat bekleyen düşmanlarının
onların üzerine saldırdıkları ve onlara galip
geldikleri olmuştur. Biz bu hallerden bir çoğunu gözümüzle
gördük. Bu bilgiye inanarak onun hükümlerine göre iş görmek,
din ve devlet için zararlı olduğundan sosyal hayat yaşayan
bütün insan topluluklarında bu bilgi yasak
edilmelidir"(Mukaddime, III, 119).

Müneccimlik, Osmanlıların son zamanına
kadar sarayda bir memurluk olarak devam etmiştir. Reisü'l-Etibba
(Hekimbaşı)nın teklifiyle Padişah tarafından
atanan Müneccimbaşı ilmi gayesi bu ayetlerle
belirlendiğine göre, onların hareketlerinden birtakım hükümler
çıkararak gelecekten haber vermenin İslam öncesi bâtıl
inançlardan intikal etmiş hurafeler olduğu
anlaşılmaktadır.

İslâm'a göre gibi ve geleceği Allah'tan
başka kimse bilmez (el-En'am, 6/59). Kader gizli tutulmuştur.
Gelecekten haber vermek (kâhinlik) ve falcılık haramdır:

"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili
taşlar (putlar) fal ve Şans okları birer şeytan
işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz"
(Mâide, 5/90).

"Ârrâf veya kâhine gelerek onun söylediğini
tasdik eden, Muhammed (s.a.s.)'e indirileni inkâr etmiş olur. "

"İlm-i Nücûm öğrenen kimse, sihirden
bir bölüm öğrenmiş olur" (et-Tergîb ve't-Terhîb: IV,
441-442).

Müneccimlik (falcılık) yasak olduğu
halde, tarih boyunca insanın gaybı bilme ve başına
geleceği öğrenme merakını istismar ederek bunu
kendilerine kazanç yolu yapanlar eksik olmamıştır. Bu
konuda "Yıldıznâme" adıyla kitaplar
yazılmıştır. Günümüzde de Astroloji, Batıda
özellikle Amerika'da yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun
sosyo-psikolojik sebepleri üzerinde ayrıca durmak gerekir.

Halit ÜNAL


Konular