Şamil | Kategoriler | Konular
Mescid
MESCİD
Secde edilen yer, namazgâh, cami yerine kullanılan namaz yeri. Aşırı saygı göstermek, alnını yere koymak, baş eğmek, eğilmek anlamlarına gelen "sücûd" masdarından yer ismi. Çoğulu "mesâcid" mescitlerin büyüğüne "cami" denir. Çoğulu "cevâmi''dir. Cami; toplayan toplayıcı demektir. Beş vakit namazda cuma ve bayram namazlarında mü'minleri bir araya topladığı için bu isim verilmiştir. İbadet edilen yer, tapınak anlamında "ma'bed" ve çoğulu "meâbid" de kullanılır. Türkler Anadoluda, ibadethanelerin büyük yapıda olanlarına "cami" küçüklerine ise "mescit" adını vermişlerdir.
Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: "İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir" (Âl-i İmran, 3/96).
Ebû Zerr (r.a)'den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah (s.a.s)'a, yeryüzünde ilk defa hangi mescidin tesis edildiğini sordum. Cevap olarak; "mescid-i Haram" buyurdu. Bundan sonra hangisi inşa olundu, dedim Mescid-i Aksâ" buyurdu. İkisinin inşası arasında ne kadar süre bulunduğunu sordum. "Kırk yıl" cevabını verdi. Bundan sonra da, Allah'ın elçisi şöyle buyurdu: "Ey Ebû Zerr! Namaz vakti nerede girerse, namazını orada kıl. Namazın fazileti, vaktinde kılınmasıdır" (Buhârî, Enbiyâ, 10, 40; Müslim, Mesacid, 1,2).
Kâbe-i Muazzama'nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edildiği, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) tarafından aynı temeller üzerine yeniden bina edildiği nakledilmiştir. Kâbe ve Mescid-i Aksâ'nın inşası arasında bin yıllık bir süre farkının bulunduğu rivayeti dikkate alınınca, Mescid-i Aksa'nın da Süleyman (a.s) tarafından ikinci olarak inşa edilmiş olması muhtemeldir (bk. Zebîdî, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Kâmil Miras, 7. baskı, Ankara 1984, VI, 22-32; "Kâbe" "Mescid-i Aksa" maddeleri). Diğer yandan bu en eski iki büyük mescit arasında süre ile ilgili rakamların çokluk bildirmesi de mümkündür.
Allah'ın elçisi üç mesciti ziyaret ve orada ibadet için yolculuk yapılabileceğini belirtmiştir. "Ancak şu üç mescit için yolculuk yapılabilir: Mescid Haram, benim şu mescidim (Mescidi Nebevi) ve Mescid-i Aksa" (Buhârî, Mescid-i Mekke, I, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Müslim, Hacc, 415, 511-513; Ebû Dâvud, Menâsik, 94; Tirmizi, Salat, 126). Bu üç mescitte yapılacak ibadetin, başka mescitlerde yapılacak olandan üstünlüğünü bildiren çeşitli hadis-i şerifler nakledilmiştir (bk. Buharî, Mescid-i Mekke, 1; Müslim, Hacc, 505-510; Tirmizi, Mevâkit, 126, Menâkıb, 67; Nesaî, Mesâcid, 4, 7, Menâsik, 124).
İslâm'ın çıkışı sırasında Kâbe putlarla doldurulmuş bir halde, Kureyş müşriklerinin ziyaret yeri idi. Hz. Peygamber Mekke'de iken müslümanlar önceleri kendilerini gizlemişler, Erkam b. Ebî'l-Erkam'ın evinde toplantılarını gizlice sürdürmüşlerdi. Hz. Ömer'in İslâm'a girişi ile kendilerini açığa vurdular ve ilk olarak topluca Kâbe'ye kadar giderek burada müşriklere karşı bir gösteri yaptılar. Hz. Peygamber Mekke'de iken namazlarım Beytullah'ın yanıbaşında, Yemen köşesi ile Hacer-i Esved arasında kılmaktaydı. O, peygamberlikten önce de, Kâbe'ye saygı göstermekte, onu kutsal tanımakta, fırsat olunca ziyaret edip, Hacer-i Esved'i öpmekteydi.
Mekke'de ilk müslüman cemaatin, özel bir ibadet yeri yoktu. Hz. Peygamber (s.a.s), erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ali (r.a) ve diğer arkadaşları ile Mekke'nin dar sokaklarında, gizlice namaz kılmıştı. Hz. Peygamber genellikle namazlarını, Kâbe civarında veya kendi evinde tek başına kılardı. Bununla birlikte müslümanlar, cemaat halinde namaz kılabilmek için bir evde toplandıkları da olurdu. Bu ev, çoğu zaman ashabdan Erkam'ın evi idi. Hz. Ömer (r.a), islâmiyeti kabul ettikten sonra, müminlerin rahatsız edilmeden Kabe'nin yanında namaz kılmalarını temin etmişti.
Hz. Peygamber (s.a.s.), yeryüzünün bütün müslümanlar için bir mescit olduğunu ve Allah nazarında her yerin bir olduğunu belirtmiştir (Buhârî, Salât/56). Ancak namazların mescitlerde kılınmasının daha güzel olacağını bildiren hadislerde mevcuttur (bk. Müslim, Mecâcid/1).
Mekke'de İslâm'ın çıkışından sonra Kâbe dışında ilk mescit, Ammâr b. Yâsir tarafından yapılmıştır. Ammar b. Yâsir, Mekkeli olmayıp oraya yerleşen bir yabancı idi. Müşriklerin bitmez-tükenmez eziyetlerine dayanamadığı ve ibadetini Kâbe'de rahat yapamadığı için evini mescid yapmıştır.
Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in Mekke'de iken yaptırdığı mescit, İslâmın ikinci mescidi olarak kabul edilir. O Mekkede iken, evinin avlusunda kapı yanında özel bir mescit yapmıştı. Kureyşliler, onu görecek olan kadınların ve çocukların heyecana kapılıp yoldan çıkacakları endişesiyle itiraz etmiş ve bu şekil söz konusu mescitte açıkça namaz kılmasını yasaklamıştı (Buhâri, Salât/86).
Medine'ye hicret etmeden önce. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in emri ile orada Cuma namazı kılınmıştı. Cuma namazının kılındığı bu yer, İslâm tarihinin üçüncü mescitidir. Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kubada birkaç hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu: "İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur" (et-Tevbe, 9/108). İşte bu mescit, İslâm âleminde dördüncü mescittir: Beşinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye vardıktan sonra yaptığı mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada misafir olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nevevî'nin olduğu yerde durur. Boş bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için oturacak yer yaptırmak üzere satın alır. O zamandan beri bu mescit, Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir. Medine mescidinde, ashabını dinî ve dünyevî konularda aydınlatma amacıyla oturmaları Resulullah'ın âdetleri idi.
Bu ilk mescitlerden sonra, İslâm âleminde mescitler çığ gibi çoğaldı. Müslümanlar kurdukları bütün köy ve kasabalarda, fethettikleri her yerleşim merkezinde bir veya birden fazla mescit yapmayı prensip haline getirdi.
Mescitler, başlangıçta ibadet yeri, ilim müessesesi, kaza dairesi (mahkeme), ordu karargâhı, elçilerin kabul edildiği bir makam ve hatta gerektiğinde hapishane olarak kullanılmıştır. Mescitler son zamanlara kadar, ibadet yeri olarak görev yapmanın yanı sıra, eğitim-öğretim faaliyetlerinin de icra edildiği bir yer olmuştur. Mescitlerde göze çarpan yapı unsurları olarak şunlar sıralanabilir: Mihrab, minber, vaaz kürsüsü, padişahların yaptıkları mescitlerde hünkâr mahfili, müezzinlerin namaz sırasında oturduğu müezzin mahfili, son cemaat mahalli, minare, imam ve müezzin odaları, hükümdarlara yapılabilecek suikastleri engellemek için inşa edilen maksûre, şadırvan ve avlu, gasilhane ve tuvaletler, son olarak da Kur'an okutmaya yarayan ve kurs binası niteliği taşıyan bölmeler.
Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri yapacak olanlarda dört ana vasfın arandığı görülmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur" (et-Tevbe, 9/8).
Mescitlere ait hükümler
Mescitler Allahu Teâlâ'ya ibadet amacıyla yapıldığı için büyük bir şerefe sahiptir. Bu yüzden her mescite "Beytullah (Allah'ın evi)" denir. Bir mescit kıyamete kadar mescittir. Mescite saygısızlık veya tecavüz, Allahu Teâlâ'nın hukukuna tecavüz anlamı taşıyacağı için uhrevî sorumluluğu gerektirir.
Bir mescitin içi ve arsası mescit olduğu gibi gökyüzüne kadar üstü de mescit hükmündedir. Bu yüzden mescitte yapılması mekruh olan şeyin, üstünde yapılması da mekruh olur. Mescidlerin araya yol girmeyen çevresi de (finâ-ı mescid) namaz konusunda mescit hükmündedir. Fakat başka konularda mescit hükmünde değildir. Bu nedenle, oralardan geçip gitmek veya oraya abdestsiz girmek caizdir.
Bir kimsenin kendi mahallesi veya köyü camiinde namaz kılması daha faziletlidir. Ancak imamının daha salih ve daha fakih olması bir tercih sebebidir. Bu konuda Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevi'de ayrı bir üstünlük vardır.
Bir mescit, cemaata dar gelmeye başlamışsa yanlarından arsa satın alarak genişletilebilir. Arsa sahipleri razı olmasa da bedeli ödenerek alınabilir. Çünkü buna toplumun ihtiyacı vardır.
Bir kimse, Allah rızası için yaptırdığı bir mescitin idaresine, tamir, tefriş ve aydınlatılmasına ve ehilse imamlık veya müezzinliğine başkalarından daha fazla hak sahibidir. Kendisinden sonra ehil olan çocukları ve aşireti de başkalarından önde gelir.
Bir mescitin duvarları veya kubbesi bir takım nakış ve yaldızlarla süslenebilir. Ancak mescitin sade olması daha uygundur. Özellikle namaz kılanların dikkatini dağıtacak şekilde kıble tarafına yapılacak süslemeler mekruh sayılmıştır. Bununla birlikte bir kimse kendi malından mesciti süsleyebilir. Fakat vakıf mütevellisi bu nakış ve süsleri vakfın malından yapamaz, yaparsa bedelini tazmin etmesi gerekir. Çünkü bunlar mescitin binasına, devamına ait şeyler değildir. Ancak vakıf gelir fazlasının kötü yöneticilerin eline geçip zayi olmasından korkulursa böyle bir harcama yapılabilir.
Mescit içinde abdest alınmaya mahsus bir yer yapılmışsa, burada abdest alınabilir.
Görevli imam ve müezzini bulunan bir mescidde cemaatle namaz kılındıktan sonra, başka bir cemaatın yeniden ezan ve ikametle namaz kılması mekruhtur. Ancak ezan ve ikametsiz olarak, mihraptan başka bir yerde ikinci cemaatin namaz kılmasında bir sakınca yoktur.
Bir mescite sağ ayakla girilir, önce Resulullah (s.a.s)'a salâtü selâmdan sonra, "Allahümme'ftah aleynâ ebvâbe rahmetike (Allahım, bizlere rahmet kapılarını aç)" diye dua edilir. Çıkarken de önce sol ayağı dışarıya atarak,
"Allahûmme'ftah aleynâ ebvâbe fadlike (Allahım, bize lütuf ve kereminin kapılarını aç)" diye duada bulunmalıdır. Diğer yandan mescite ilk girişte selâmlama anlamında Allah rızası için en az iki rekât "Tehıyyatül mescit" namazı kılınması sünnet olup, mescitin manevî havasına intibakı sağlar.
Mescitlerde yüksek sesle konuşmak mekruhtur. Ancak vaiz, hatib ve öğrencilerine ders vermekte olan üstad sesini duyurmak için yükseltebilir. Namaz kılanlara zarar vermemek şartıyla Kur'ân-ı Kerîm okuyanların veya Allah'ı zikredenlerin seslerini yükseltmeleri caizdir.
Namaz için mescite gelenlerin, kendi durumuna göre en temiz ve en güzel giysilerini giyinmeleri, cemaatı nefret ettirecek soğan, sarmısak gibi şeyleri namaz öncesinde yemekten sakınması insan, cemaata ve mescide olan saygının gereğidir. Kur'ân-ı Kerîm'de "Ev Ademoğulları! Her mescite gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyinin" (el-A'râf, 7/31).
Namaz kılanın önünden geçmek caiz değildir. Ancak mescitte ön saflarda boş yer varken arka safa namaza duranın önünden geçip ileri safa gidilebilir. Burada önünden geçilen kimse cami adabına uymayarak kendi saygınlığını kendisi yitirmiştir.
Mescite abdestli olarak girilir. Mescitlere namaz için olmaksızın çocukları, akıl hastalarını sokmak veya mescidin içinden zaruret bulunmadıkça yol gibi geçmek caiz değildir (Geniş bilgi için bk. el-Kâsenî, Bedâyiu's-Sanayi, Beyrut 1402/1982, VI, 220, 221; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, II, 454 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l Muhtâr, İstanbul 1984 (tıpkı basım), IV, 356 vd., Terceme, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1983, IX, 267 vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 240 vd.),
Mefâil HIZLI