Şamil | Kategoriler | Konular

Zulüm

ZULÜM

Herhangi bir şeyi kendi yerinden başka bir
yere koymak, ziya, ışık ile nurun aksi. Dinî anlamdaki
manası ise, hak yemek, eziyet, işkence ve baskı kullanmak,
adaletsizlik yapmak, hadda aşmak söz ve fiilde aşın gitmek
demektir.

Zulüm, arapça bir kelimedir. "Zale-me"
fiilinin masdardır. Aynı kökten türemiş bir isim olarak
da kullanılır. Aslı zulm olup Türkçe'de zulüm diye
kullanılır. Çoğulu zulümattır.

Kelime olarak zulüm, azgınlık, gadr,
karanlık, azab ve ezâ ile eş anlamlıdır.
Zıddı ise, nur, aydınlık ve adalettir.

Kur'ân'ın üzerinde en çok durduğu
kavramlardan biri şüphesiz zulümdür. Aynı kökden gelen
kelimelerle birlikte, Kur'ân'da üç yüz'e yakın yerde geçmektedir.

Alimler zulmü üç kısım halinde
incelemişlerdir:

1- İnsanın Allah'a karşı
işlediği zulüm, şirk ve küfürdür. "İmân edip
de imânlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya)
işte korkudan emin olmak için onların hakkıdır ve
doğru yolu bulanlar da onlardır" (el-En'âm, 6/82) âyeti
inince, bu âyetin ifâde ettiği, imâna zulüm karıştırma
meselesi ashabın nefsine ağır geldi ve, "Hangimiz
nefislerine zulmetmez?" dediler: Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz
ki, şirk büyük bir zulümdür" (Lokman, 31/13) âyetini
indirdi. Böylece yakandaki âyette söz konusu olan zulüm kelimesinden
şirk kastedildiği anlaşılmıştır (İbn
Kesîr, Tefsiru'r-Kur'ani'l-Azîm, Beyrut 1969, II,153).

Âyetteki "Şirk büyük bir zulümdür"
ifadesi ile de, şirk'e düşen insanların hikmet ve
akıl yönünden ne kadar zavallı olduklarına ve
ahmaklık içinde bulunduklarına işaret edilerek şirkin
çirkinliği dile getirilmiştir (Muhammed Ali es-Sabunî,
Safvetu't-Tefâsîr, İstanbul, 1987, II, 491).

Yüce Allah'ın varlığını,
birliğini inkâr etmek zulüm olduğu gibi, imân esaslarından
herhangi birini inkar etmek de zulüm ve küfürdür. Bütün bu
hususlarda ilgili çeşitli âyetler vardır:

"Onlardan her kim, (Allah'ın ilâhlığını
inkâr ederek) "İlâh o değil, benim!" derse, biz onu
cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle
ceza veririz!" (el-Enbiyâ, 21/29).

Bu âyette, Yüce Allah'ın ilâhlığını
inkâr ederek, ilâhlık iddiasında bulunanların durumu dile
getirilmiştir. Nemrûd'un Allah'ın varlığını
inkâr etmenin neticesinde, düştüğü küfür ve zulmünü
haber veren bir âyetin meâli de şöyledir:

"Âllah; kendisine hükümdarlık verdi diye (şımararak)
Rabbi hakkında İbrâhim'le tartışanı görmedin mi?
İşte o zaman İbrâhim, Rabbim dirilten, yaşatan ve
öldürendir" deyince, "Ben de yaşatır ve
öldürürüm"dedi. Bunun üzerine İbrâhim, Bil ki Allah güneşi
doğudan getirir, sen de onu batıdan getir" dedi. İnkâr
eden o adam şaşırıp kaldı (söyleyecek söz
bulamadı, dili tutuldu). Allah, zalim kimseleri doğru yola
iletmez" (el-Bakara, 2/258).

İsrâiloğullarının, Musa (a.s)'ın
sözünü dinlemeyerek buzağıya tapmalarının zulüm
olduğu hususunda da, Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Musa ile kırk gece için sözleşmiştik,
sonra siz onun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz.
(Kendinize böylece) zulmediyordunuz" (el-Bakara, 2/51).

"Andolsun Musa, size açık delillerle
gelmişti. Sonra onun ardından tuttunuz buzağıya
taptınız. Söz öyle zalimlersiniz işte!" (el-Bakara,
2/92).

Kur'ân'da, Allah'ın âyetlerini inkâr etmek ve
Allah'ın daha önce indirdiği vahiyleri değiştirmek de
zulüm olarak haber verilmiştir:

Ayetlerimizi yalanlayanlar ve kendilerine de zulmeden
topluluğun durumu ne kötüdür!" (el-A'raf, 7/177).

"İçlerinden zulmedenler, (söylediğimiz)
sözü, kendilerine söylenmeyen bir sözle değiştirdiler. Biz
de haksızlık ettiklerinden dolayı üzerlerine gökten bir
azab gönderdik" (el-A'raf, 7/162).

Âyetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe)
dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze
geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana (bunu)
unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk), zalimler
topluluğuyla oturma!" (el-En'âm, 6/68).

Peygamberliğe ve peygamberlere inanmamak da zulümdür:

"Şüphesiz ki, onlara kendilerinden bir elçi
geldi. Onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam
ederken, azab onları yakalayıverdi" (en-Nahl, 16/113).

"Biz onların, seni dinlerken ne sebeple
dinlediklerini, kendi aralarında gizli konuşurlarken de o
zalimlerin:

"Siz büyülenmiş bir adamdan
başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini gayet iyi biliyoruz"
(el-İsrâ, 17/47).

"Nuh kavmini de peygamberleri yalanladıkları
vakit- onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret
yaptık. Zalimlere acı bir azab hazırladık" (el
Furkan, 25/37).

Allah'ın varlığına, birliğine,
gerektiği gibi sıfatlarına ve diğer imân esaslarına
inanma hususunda Allah'ın emirlerine ters hareket eden
insanlarını zulüm içinde bulunduklarını, küfre
girdiklerini gösteren daha çok âyet ve hadisler vardır.

2- İnsanlar arasındaki zulüm. Bu da,
insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar,
günahlar ve haksızlıklardır. Bilindiği gibi zulüm
kavramı, Kur'ân'da çok geniş bir kullanım alanına
sahiptir. İnsanla insan arasındaki zulüm de, bu geniş
alanda büyük bir yere sahip bulunmaktadır. Zaten zulüm denince ilk
olarak akla insanların birbirlerine karşı olan
hareketlerindeki yanlış, kötü ve zararlı
davranışları zulüm olarak tanıtılmış,
bunların işlenmemesi istenmiş ve işleyenler tenkid
edilmiştir. Bu çirkin hareketlerden bazılarını ve
onların olumsuzluğunu bildiren âyet meallerinden bir kısmı
şöyledir:

Adam öldürmek: "Onlara, Adem'in iki oğlunun
haberini gerçek olarak oku: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de
birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti.
(Kurban kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden);
"Ând olsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de,
Âllah ancak sakınanlardan kabul eder. Andolsun ki sen, öldürmek
için bana elini uzatsan (bile), ben sana öldürmek için el uzatacak değilim.
Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Ben istiyorum ki sen,
hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip
ateşe atılacaklardan olasın. Zalimlerin cezası
işte budur" dedi (el-Mâide, 5/27, 28, 29).

Hırsızlılık yapmak: "Onun
(hırsızlık yapmanın) cezası, kayıp
eşya, yükünde bulunan kimseye verilir. İşte ona el
koymak, onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız,
dediler" (Yûsuf, 12/75).

Erkeklerin erkeklerle temasta bulunması (homoseksüellik)
ve yol kesip kötülükte bulunmak: Lût'u da (gönderdik), kavmine dedi
ki: "Siz, sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı
bir fuhşa gidiyorsunuz. Siz (kadınları bırakıp)
erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve
toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz
ha?" Kavminin cevabı, sadece; "Eğer doğrulardan
isen, haydi Allah'ın azabını getir!.. " demeleri oldu.
(Lût): "Rabb'im, şu bozguncu kavme karşı bana
yardım et" dedi" (el-Ankebût, 29, 30).

Zina yapmak: "Yûsuf'un, evinde kaldığı
kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları
kilitleyip Haydi gelsene. !" dedi. (Yusuf); Allah'a
sığınırım. Efendim bana güzel baktı (Ben
nasıl onun iyiliğine karşı hıyânet ederim.)
Zalimler iflâh olmazlar, dedi" (Yusuf, 12/23).

Suçlu insanları bırakıp suçsuzları
cezalandırmak: Dediler ki: "Ey vezir, onun büyük bir ihtiyar
babası var! (Onun alıkonduğuna çok üzülür). Onun yerine
(bizden) birimizi al. Zira biz seni iyilik edenlerden görüyoruz"
(vezir): "Eşyamızı yanında bulduğumuz
kimseden başkasını almaktan Allah'a
sığınırız. Yoksa biz zulmedenlerden oluruz
dedi" (Yûsuf, 12/78, 79).

Allah'ın indirdiği ahkâm ile hükmetmemek:
"Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte
zalimler onlardır" (el-Mâide, 5/45).

Bundan önceki âyette de Yüce Allah, Allah'ın
indirdiği ile hükmetmeyenlerin kâfirler olduğunu
bildirmiştir: Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte
kâfirler onlardır" (el-Mâide, 5/44).

Hz. Muhammed (s.a.s) de, insanın insana
zulmetmesini yasaklamış ve İslâm dininde zulmün yerinin
olmadığım belirtmiştir. Mazlumun duasından
sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde
yoktur" (Buharî, Cihâd, 180) diyerek, zulmün ne kadar kötü ve
zararlı bir şey olduğuna işaret etmiştir. Rasûlüllah
(s.a.s) veda hutbesinde sık sık zulümden sakınmayı
emretmiştir (Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutebi'l-Arab,
Mısır 1962, I, 155 vd).

Diğer bir hadiste de; Müslüman, diğer müslümanların
onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir" (Buharî,
İmân, 4, 5; Rikâk, 26; Müslim, İmân, 64, 65; Ebû Dâvud,
Cihâd, 3; Tirmizî, Kıyâme, 53, İmân,13) diyerek zulmün nasıl
bir afet olduğunu ifade etmiştir.

Zulmün âhiretteki azabını bildiren bir
hadis de şöyledir:

"Zulümden sakınınız. Zira zulüm,
kıyâmet günü (sahibini saran) karanlıklar
(olacak)dır" (Buhârî, Mezâlim, 8; Tirmizi, Birr, 83).

Ebû Musa (r.a)'dan nakledildiğine göre, Hz.
Muhammed (s.a.s); Âllah, zalime (bir müddet) mühlet verir. Onu bir defa
yakaladığı vakit de, felâh vermez" Ondan sonra da:
"İşte Rabb'in, zulmeden şehirlerin (halkını)
yakaladığı zaman, böyle yakalar. Çünkü O'nun yakalaması
çok acı ve çok çetindir" (Hud,11/102) (meâlindeki) âyeti
okunmuştur (Buhârî, Tefsir sre 11, 5; Müslim, Birr, 62; İbn Mâce,
Fiten, 22).

Bir de Rasûlüllah (s.a.s) dünya hayatında
insanlara zulmetmenin, ahirette, zulmeden kişiyi iflasa götüreceğini
bildirmiştir. Ebû Hureyre (r.a)'ın naklettiğine göre,
(bir gün); Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sormuştur.
(Hazır bulunan) ashâb: "Müflis bizim aramızda,
parası olmayan ve malı bulunmayandır" deyince, o
şöyle devam etmiştir: "Ümmetimden müflis, kıyâmet
günü namaz, oruç ve zekât sevabı ile, (ve amel defterine)
şuna sövdü, buna zina iftirası yaptı, şunun
malını yedi, bunun kanını döktü, şunu dövdü
(diye yazılmış olarak) gelen kimsedir. Onun
hasenatının sevâbından (hak sahibi olan) şuna, buna
verilir. Eğer üzerindeki borç ödenmeden önce ibâdet ve
iyiliklerinin sevabı tükenirse, alacaklıların günahlarından
alınıp onun üzerine yüklenir. Sonra (onların günahları
ile birlikte) cehenneme atılır" (Müslim, Birr, 60; Ahmed
b. Hanbel, II, 303, 324, 372).

3- Zulmün bir çeşidi de, insanın kendi
kendine zulmetmesidir. Bu hususta da çeşitli âyetler vardır.
Bu âyetlerden bazılarının meâli şöyledir:

"Biz hiç bir peygamberi, Allah'ın izniyle itâat
edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar,
kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah'tan günahlarını
bağışlamasını isteseler ve Rasûl de onların
bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı
affedici, merhametli bulurlardı" (en-Nisâ, 4/64).

"(İnkâr edenler), ille kendilerine
meleklerin gelmesini, yahut Rabb'inin (azab) emrinin gelmesini mi
bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah
onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine
zulmediyorlardı" (en-Nahl, 16/33).

"Sonra Kitabı kullarımız
arasında seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi nefsine
zulmedendir, kimi orta gidendir, kimi de Allah'ın izniyle
hayırda öne geçendir. İşte büyük lütuf budur"
(Fâtır, 35/32).

Yukarıda sayılan çeşitlerden hangisi
olursa olsun, zulüm, yaratılış düzeninde bozukluk ve
sapmalara sebep olmaktadır. İnsanın
dışındaki bütün varlıklar, yaratılış
düzenini bozmamakta, nasıl yaratılmışlarsa, öyle
hareket etmektedirler. Allah'ın emir ve yasaklarım dinlemeyen,
zulüm yollarına düşen insanlar ise, insanın
yaratılış gayesinin dışına çıkmaktadırlar.
Bu halleriyle de, varlıklar arasında en büyük zalimlerden olma
durumuna düşmektedirler. Onun için Allah ve Râsulü genel olarak
zulmü yasaklamışlardır. Bir de, bütün peygamberler
insanları Allah'a inanmaya ve O'nun emir ve yasaklarına uygun
hareket etmeye çağırmışlardır. Bu davete kulak
vererek imâna gelen ve ibadete sarılanlar huzur, saadet, mutluluk ve
başarı elde etmişlerdir. Bu davete kulak vermeyerek
peygamberlerin yoluna muhâlefet edenler ise, zalimlerden olmuşlar ve
başlarına büyük musibetler gelmiştir. Kur'ân'da,
peygamberlerin emrini dinlemeyen nice toplulukların başına
gelen felâket ve musibetler haber vermiştir. Bu bilgiler, zulüm işleyen
zalimlerin sonu açısından son derece ibret vericidir.

Nureddin TURGAY


Konular