Şamil | Kategoriler | Konular

Zaruri kesim

ZARURÎ KESİM

Kesilmesi imkânsız olan, kaçan, yakalanamayan
bir hayvanı yaralamak suretiyle öldürmek veya ağır bir
şekilde hasta olan bir hayvanı ölmeden önce kesmek demektir.
Avlanan hayvanın aldığı yaradan hemen ölmesi de bu
hükme girer. Kuyu gibi herhangi bir yere düşen ve çıkarılıp
kesilmesi mümkün olmayan hayvanın herhangi bir yerinden
yaralanması, kanının bu şekilde akıtılarak
öldürülmesi de zarurî kesimden sayılır ve bu şekilde
kesilen hayvanın eti yenir (el-Mevsılî, el-İhtiyar, V, 9
vd). Bunun dışındaki herhangi bir darbe ile yaralanan
veyahutta hasta olan hayvan ölmeden kesilirse, eti yenir. Kesildiği
zaman herhangi bir harekette bulunmaması veya kanının
akması, henüz ölmediğini, leş
olmadığını göstermekte ve etinin yenilebileceği
hususunda yeterli delil sayılmaktadır. Bu durumda olan herhangi
bir hayvan kesilince, hiçbir harekette bulunmazsa veya kanı akmazsa,
leş olur, eti yenilmez (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî
ve Edilletuhu, Şam 1984, III, 670 vd).

Kesim kelimesinin Arapça karşılığı
"zebh"tir. Türkçe'de daha çok "boğazlamak"
diye kullanılır ve şer'an iki türlüdür: Biri hakikî,
ihtiyarî veya meşru şekilde kesim, diğeri ise, "zarurî
kesim"dir.

Meşru şekilde kesim, hayvanın nefes,
yeme ve içme borularını ve bunların arasında bulunan
iki daman kesmek suretiyle olur.

Her nevi kesim olan "nahr" ise göğsün
boyun tarafından gelen boğaz çukuruna doğru gerdanlık
yerinin adı ve buraya dokunmak yahut da bıçak sokmak suretiyle
kesmek demektir. Deve bu şekilde kesildiği için, nahr kesilmesi
daha çok bunun için kullanılmıştır. Nahr, mutlak
zebh etmek, boğazlamak manasına da gelir. Kurban
bayramının üç gününde kurban kesildiği için, bu
günlere nahr günleri demek adet olmuştur (er-Rağıb
el-İsfahânî, el-Mürredât, Zeheha md.; Elmalılı Hamdi
Yazır, Hak Dini Kur'ân Pili, IX, 6203).

Kur'ân'da sekiz yerde "zebh" ve bir yerde
"nahr" geçmektedir.

Zarurî kesim konusunda delil olan bazı rivâyetler
şöyledir:

Benî Seleme kabilesinden bir adamın rivâyet ettiğine
göre, Hz. Muhammed (s.a.s)'in zamanında, çobanlık yapan bir
cariyenin koyunlarından biri hastalanmış, Cariye bir
taşı parçalayarak keskin bir kısmı ile hasta olan
koyunu kesmiş. Bu durum Hz. Peygamber (s.a.s)'e haber verilmiş
ve O da kesilen bu koyunun etinin yenilmesine müsaade etmiştir (Buharî,
Zebâih, 17).

Rafi b. Hadîc'den rivâyet edildiğine göre, Hz.
Muhammed (s.a.s) ile beraber bir seferde bulunmuşlar. Yolculuk
esnasında bir deve kafileden ayrılarak kalmış. Bir
adam bu deveyi okla yaraladıktan sonra yakalamış. Hz.
Peygamber (s.a.s) yakalanamayan hayvanları bu şekilde
vurmalarını tavsiye etmiştir. O zaman Rafi', Hz. Peygamber
(s.a.s)'e "Savaş ve yolculukta bulunduğunuz zaman, normal
kesme imkânımız olmayınca ne yapalım?" diye
sormuş. Rasûlüllah (s.a.s); "Âllah'ın adını
anarak kanı akıtacak kesici bir aletle hayvanın
kanını akıtın, sonra da onun etini yiyin "
diyerek cevap vermiştir (Buharî, Zebâih, 36).

Ebu Hureyre'nin naklettiğine göre, Hz. Peygamber
(s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Ava
attığınız ok veya mızrak isâbet edip yaralarsa
ve hayvan o darbe ile ölürse, onun etini yiyebilirsiniz. Fakat attığınız
alet, hayvana enine isabet edip onu yaralamadan öldürürse o avın
etini yiyemezsiniz" (Buhârî, Zebâih, 2).

Bu gibi zarurî kesimlerde de, hayvanın besmele
ile kesilmesi gerekir. Meşru kesimde besmelenin hükmü ne ise,
zarurî kesimde de aynıdır (el-Mevsılî, el-İhtiyar,
V, 3 vd).

Nureddin TURGAY


Konular