Şamil | Kategoriler | Konular

Ucb

UCB

Bir insanın kendisini üstün ve faziletli sanıp
başkalarını daha aşağıda görmesine
"kendini beğenme" ya da dinî tabirle "ucb"
denir. Çok kötü bir huy olan kendini beğenme, kibir ve gururun
sonucudur; sahip olduğu nimetlerin Allah'tan geldiğini ve yine
bir gün yok olup gidebileceğini düşünmemektir; insanın,
aciz ve zayıf bir kul olduğunu unutmasıdır.

Kendini beğenenler, diğer insanların
aklını, fikir ve düşüncelerini, davranışlarını,
hatta giyim ve kuşamlarını beğenmez, nefislerinden
başka bir şey düşünmez, inatçılıktan da geri
kalmaz. Onlara göre kendileri değerli, başkaları
değersizdir. Her yaptıkları iyi, her eksiklikleri
fazilettir. Her yüksek makama onlar layıktır.

Kendini beğenmek, kibirle aynı anlamda gibi görünüyorsa
da aralarında bir fark vardır. Mesela, bir adam dünyada tek başına
kalsa, bu kişinin kibirlenmesi düşünülemez, ancak kendini beğenmesi
düşünülebilir.

Kendini beğenme ilk defa şeytanın
yaptığı bir iştir. Bu yüzden cennetten kovulmuş
ve rahmetten uzaklaştırılmıştır. Halbuki Hz.
Âdem (a.s) tövbesi ve tevazuu sebebiyle Allah Teâla'nın
merhametine nail olmuş ve övgüsünü kazanmıştır.

Kendini beğenenlerin yaptıkları
akıl dışı davranışlardan biri de, bol bol öğünmeleridir.
Böyle bir huya yakalananların, bu durumdan kurtulmalar için,
faziletli ve ahlaklı kişiler ile düşüp kalkmaları
gerekir. Öyle kişileri kendilerine ayna edinerek,
kusurlarını görmek ve güzel huylar kazanmaya çalışmak
zorundadır: Kendi kusurlarını görmeyen bir kişinin,
olgun bir ahlaka sahip olması çok zordur. Bu durumu ifade eden
şöyle bir söz söylenmiştir: "Kişi
noksanını bilmek gibi irfan olmaz."

Kur'an-ı Kerim'de bu konuyla ilgili olarak şöyle
bir olay anlatılmaktadır: "And olsun ki Allah size birçok
yerlerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir
faydası da olmadığı, yeryüzünün geniş
olmasına rağmen size dar gelip de boğularak arkanıza,
döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti. Bozgundan
sonra Allah, peygamberine, müminlere güvenlik verdi ve görmediğiniz
askerler indirdi; inkar edenleri azaba uğrattı.
İnkarcıların cezası budur "(Tevbe, 9/25-26)

Bu ayetlerde anlaşan olay, şu şekilde geçekleşmiştir:
Hz. Peygâmber (a.s), Mekke'yi fethettikten sonra, bazı Arap
kabileleri duydukları, endişe ve korkudan dolayı
kıpırdanmaya başlamışlar ve birleşerek güçlü
bir ordu kurmaya teşebbüs etmişlerdi. Bunun üzerine Resulullah
(a.s) 12.000 kişilik bir ordu hazırlamış ve düşmana
karşı yola çıkılmıştı. Ordu içinde
bulunan bazı kişiler, düşmanların teşkil
ettikleri sayıların azlığı ve kendilerinin çokluğu
sebebiyle böbürlenmişler, yani kendilerini beğenmişler ve
gerçek kudret ve kuvvetin Allah'ın olduğunu bir an
unutmuşlardı. Bu düşüncelerle savaşa girişen
İslâm ordusu, ilk anda yenilgiye uğramış, ancak Hz.
Peygamber (a.s)'in duası ve askerî dehası kısa sürede, dağılan
İslâm ordusunu toparlamaya yetmişti. İlk anlarda
mağlub olan ordu, kısa zamanda savaşın kaderini
değiştirmiş ve üstünlük sağlamıştı.
Bu arada Allah, peygamberi ve müminler üzerine sükunet, güven, kalp
yatışkanlığı indirmişti.

Ahlâk kitaplarının birinde, kendini
beğenme ile ilgili şöyle bir olay anlatılır: Hükümdarlardan
Muizüddevle Ahmed b. Tüveyh'in veziri Mihleb, bir gün güzel bir elbise
giymiş ve kendini beğenmişlik edası içinde iki tarafı
süzerek yoluna devam ederken, bir kişi yanına gelip:
"Allah ve Resulunun sevmediği biçimde yaptığın
bu yürüyüş, nasıl bir yürüyüştür?" diye sorunca
Mihleb "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"
demiştir. Bunun üzerine diğeri "Bilirim, senin evvelin
(yani yaratılışın) bir damla bulanık su, sonun
ise bedeninin kurtlara gıda olmasıdır" diye cevap
vermiştir. Mihleb, bir söz bulamayıp çeker gider.

Kendini beğenmenin bir takım sebepleri
vardır. Bunlardan en önemlisi, kişinin münafıklığı
âdet haline getirmiş olması ve etrafındakilerin övgüleri
ile şişirilip uçurulmasıdır. İnsan; kendini
beğenmeyi terkederse ve onun sebeplerinden uzak durursa, onun yerine
tevazu gönlüne yerleştirir. Bu ise, insanların sevgisine ve
samimi teveccühlerine en kuvvetli vesiledir.

Mefail HIZLI


Konular