Şamil | Kategoriler | Konular

Tüketim

TÜKETİM

Harcamak, tüketmek, zorlanmak, candan gayret etmek.
Arapça "istihlak" kelimesi tüketimle eş
anlamlıdır. Tüketim, ekonomi ilminde; ihtiyaçları
karşılamak amacıyla yapılan aynî ve nakdî harcamalar
olarak tarif edilmiştir. Hz. Peygamber rızkı; kişinin
yiyip tükettiği ve giyip eskittiği şey olarak tarif
etmiştir (Buhârî, Enbiya, I; Hayz, 17; Kader, I; Müslim, Kader,
5).

Ekonomik faaliyetler, genel olarak dört safhaya ayrılır:
1) Üretim; ekonomik değerler üretme. 2) Dolaşım;
üretilen malın tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği
safhadır. 3) Bölüşüm; üretilen şeylerin toplum
kesimleri arasında paylaşılmasıdır. 4) Tüketim;
bu son safha olup, daha önce üretilmiş olan değerlerin ihtiyaçların
karşılanmasında kullanılıp yok edilmesi, ya da
eskime ve yıpranma sonucunda artık istifade edilemeyecek duruma
gelmesidir (Feridun Ergin, İktisat, İstanbul 1964, 4 vd.).

İslâm, müslümanların yeme, içme, giyim ve
barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanmasında
bir takım ölçüler getirmiştir. Tüketimin ölçüsü
zenginlik ve yoksulluk durumuna göre değişiklik gösterir.

Kur'an-ı Kerim'de, kocanın eşi için
yapacağı harcamaların ölçüsü şöyle belirlenir:
"Hali vakti yerinde olan zenginliğine göre harcasın.
Rızkı kendisine daraltılan da, Allah'ın kendisine
verdiğinden harcasın" (et-Talâk, 65/7). "Onların
yiyeceği ve giyeceği ma'rûf üzere, çocuk kendisine ait olan
babanın üzerine gereklidir" (el-Bakara, 2/233). Bu ayette
"ma'rûf"; örfleşmiş, İslâm toplumunda örf
halini almış, iyi ve güzel olarak kabul edilmiş esas ve
ölçüler demektir. Buna göre, kocanın eşinin ve çocuklarının
yeme, içme ve barınma ihtiyaçlarını karşılarken
ailenin sosyal seviyesini, toplum içindeki durumunu dikkate alarak,
benzer ailelerin hayat standardına uygun bir harcama yapması
esastır. Ancak ölçü alınacak benzer ailelerin sosyal
yaşantısı da islâmî ölçü ve sınırlar içinde
bulunmalıdır. Meselâ; içki, kumar gibi İslâm'ın
yasakladığı şeyler için yapılan harcamalar ma'rûf
sayılmaz ve ölçü olarak da alınamaz.

Diğer yandan eve bir erkeğin bakmak zorunda
olduğu eş, çocuk, anne, baba gibi yakın
hısımlarına yapacağı harcamalar da onun tüketim
standardına girer. Nitekim Allah elçisi ücreti karşılığı
çalışan kimseler için şöyle bir tüketim standardı
belirlemiştir: "Kim bizim bir işimizi üstlenirse bekârsa
evlenebilsin, evi yoksa mesken edinebilsin biniti yoksa binit edinsin,
hizmetçisi yoksa hizmetçi edinsin" (Ebu Dâvud, İmâre, 10;
Ahmed b. Hanbel, IV, 299; el-Hattâbı, Meâlimü's-Sünne, Beyrut
1980, IV, 201).

Bir işçi veya memurun alacağı
maaşla belirli bir süre içinde bu hayat standardına
ulaşması amaç edinilmiştir. Bunlar her aile reisinin
ulaşmayı amaçladığı hedeflerdir. İşçi
veya memur kendisinin, eşinin, çocuklarının ve
nafakası ile yükümlü olduğu kimselerin maişetini
sağladıktan sonra, maaşından yapacağı
tasarruflarla bu hayat standardını yakalaması gerekir. Bu
durum, müslümanın tüketim miktar ve ölçüsü hakkında bize
bir fikir vermektedir. Ancak bir işverenin emri altında
maaşla çalışan kimsenin yukarıda belirlenen
ölçümün üstünde isteklerde bulunması
yasaklanmıştır. Nitekim hadisin sonunda şu ifade yer
alır: "Kim bu sayılanlardan başka şeyler isterse
o ya zimmetine mal geçirir veya hırsızlığa düşer"
(Ebû Dâvûd, İmâre, 10; Ahmed b. Hanbel, IV, 299).

Tüketimi sınırlayan esaslardan birisi de
"israf"ın yasaklanmasıdır. İsraf;
aşırı gitmek, yanılmak, gafil ve cahil olmak demektir.
Bir terim olarak ise; malını yersiz olarak saçıp savuran,
gereksiz harcamalar yapan kimseye israfçı veya müsrif denir.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Ey Âdemoğulları!
Her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyinin,
yeyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri
sevmez" (el-A'râf, 7/31). "Hısımlara, düşkünlere,
yolda kalan yolcuya haklarını ver. Olur olmaz yere de elindeki
malını saçıp savurma. Şüphesiz malını saçıp
savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, her
zaman Rabbinin nimetlerine karşı çok nankördür" (el-İsrâ',
17/26, 27). "Sakın eli boynuna kelepçelenmis gibi cimri olma.
İsrafa dalarak da elini tamamen açma. Sonra kınanır açıkta
kalırsın" (el-İsrâ ', 17/29).

Sofradan kalkarken biraz açken kalkmak, tıka basa
yememek, ihtiyaç kadar elbise edinmek, konuşurken ihtiyaç kadar
konuşmak, fazla ve gereksiz sözlerden kaçınmak, ihtiyaç kadar
uyumak, kişiyi bu konularda düşülebilecek israflardan korur.

Tüketim ve eşya kullanımında orta yolu
izlemek gerekir. İslâm mümini ne ezdirir ve ne de bıktırır.
Onu başkalarına muhtaç duruma düşürmez, fakat onu başkalarına
karşı gurur, kibir ve övünme ortamına da itmez. Mâl
imkânları yerinde olanın, belli bir yaşam yolu izlemesi,
cimrilik ederek aile fertlerini mahrumiyet içinde bırakmaması
gerekir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulur: "Âdemoğlunun
mutluluğu üç şeyin geçrekleşmesindedir: Geniş bir
ev, iyi bir araç ve iyi bir eş" (Ahmed b. Hanbel, I, 168).

İslâm'ın yenilmesini, içilmesini veya
kullanılmasını yasakladığı şeylerin müminlerce
tüketim malları arasına karıştırılması
da menedilmiştir. Bu yüzden müminin tüketebileceği
şeyler meşrû olan şeylerdir. İçki, kumar vb.
yasaklar müminlerce tüketime konu yapılamaz. Yine gasb,
hırsızlık, zimmete mal geçirme gibi hâram yollarla elde
edilen şeyleri de mümin tüketmemeli, bunları sahiplerine iade
etmelidir. Ancak bu hak sahipleri ortada yoksa veya bilinmiyorsa,
malları veya bedelleri onlar adına tasadduk edilir.

İslâm toplumunda, üretim toplamının bütününün
tüketilmesi amaç değildir. Mümin kazancından ihtiyacı
kadarını harcar, fazlasını tasarruf ederek, bununla
hac ve zekât gibi ibadetleri ifa eder, cihat ve Allah için yoksullara
tasaddukta bulunur. Ancak bu arada aile fertlerinin ihtiyacını
karşılamada da ne çok cimri davranmalı ve ne de
ölçüsüz şekilde saçıp savurmamalıdır. Gelir düzeyi
buzdolabı, çamaşır makinası, özel otomobil ve meşrû
bir şekilde oturulabilen yazlık ev teminine gücü olan kimse,
kendisini ve aile fertlerini bunlardan mahrum etmemelidir. Çünkü bu
araç ve gereçler "ma'rûf" kapsamına girer. Nitekim
nakledildiğine göre Hz. Peygamber, velilerin çocuklarına
"Âta binmeyi, yüzmeyi ve ok atmayı" öğretmesini
istemiştir. Günümüz şartları bakımından ata
binme yerine otomobil kullanma, ok atma veya kılıç kullanma
yerine silâhlı eğitimin geçtiği konusunda açıklık
vardır.

İslâm'da zamanın değişmesi ile
özellikle örfe dayalı bazı hükümlerin de değişmesi
esası benimsenmiştir. İslâm'ın talî delillerinden
birisi olan "örf", şer'î bir delildir. Nass'larla çatışmayan
"sahih örf" çoğunluk müctehitlerce delil olarak kullanılmıştır.
Insanların çoğunun benimseyip alışkanlık haline
getirdiği işlere örf denir. Hadiste; "Müslümanların
güzel gördüğü şey Allah katında da güzeldir"
(Ahmed b. Hanbel, I, 379) buyurulur. Mecelle'de; "Örfen ma'rûf olan
şey şart kılınmış gibidir" (Madde, 43),

"Örf ile tayin, nass ile tayin gibidir"
(Madde, 45) kuralları yer almıştır. Bunlar örfün beşerî
muâmelelerdeki önemini belirtir.

Sonuç olarak İslâm toplumunda tüketimin esas ve
ölçüsünün toplumun gelişmesi ile yakından
bağlantısı vardır. Daha önceki yüzyıllarda veya
günümüzde bazı yöre ve ailelerde israf sayılan ve tüketimi
meşrû olmayan malların tüketimi günümüzde başka
şartların ve gelişmişliğin içinde bulunan
toplumlarda israf sayılmaz. Meselâ; aile fertlerini güç
geçindiren bir kimsenin Türkiye şartlarında uçak yolculuğu
yapması veya yolcu otobüsü ile gidebileceği bir yere tek
başına özel otomobille gitmesi belki israf sayılabilirken,
herkesin uçak yolculuğu yapabileceği bir ekonomik ve sosyal
ortamın meydana geldiği bir ülkede böyle bir yolculuk
"israf" olmaktan çıkabilir. Aynı esası, aile
fertlerinin geçimini sağlarken de dikkate almak gerekir.
Nafakanın kapsamı bir bölgede dar tutulurken aynı
sayıdaki bir ailenin kalkınmış başka bir bölgede
alacağı nafaka geniş tutulabilir. Bu iki türlü uygulama
ya da tüketim miktar ve ölçüsü de İslâm'ın ruhuna uygun düşer.
Çünkü İslâm toplumlarında tüketimin miktar ve ölçüsünü
önemli ölçüde "örf" ve "ma'rûf" belirler.

Hamdi DÖNDÜREN


Konular