Şamil | Kategoriler | Konular

Teselsül

TESELSÜL

Bazı şeylerin zincirleme olarak birbiri
ardınca dizilmeleri; eşya ve olayların birbirine dayanarak
arka arkaya gelmeleri.

Mümkün olan eşya ve olayların husûle
gelmede birbirlerinin müessiri olarak, yani birbirlerine sebep müsebbeb
(illet ve ma'lûl) olarak mazi yönünde bir noktada durmaksızın
sonsuza doğru devam etmesi.

Mümkün, varlığı zatının
gereği olmayan, varlığı da yokluğu da kabil olan
ve var olması için varlığını yokluğuna
tercih edecek bir müessire muhtaç olan her şeydir. Bu âlemin varlığı
zatının gereği olmadığı için zorunlu değildir.
Bu âlem sonradan var olandır. Bu mümkün olan âlem var edilmesinde
varlığını icad edecek bir mucid ve müessiri muhtaçtır.
Bu müessir ya vacibü'l-vücûd (varlığı zorunlu) dur ya
da mümkünü'l-vücuddur. Bu âlemin müessirinin mümkinü'l-vücud (varlığı
mümkün) olması muhaldir. Bu âlemin illeti (müessir), bu âlemin
tamamı -ki mümkün olan varlıklar topluluğudur- olamaz.
Çünkü böyle olması, bir şeyin yokken kendisinin illet (sebep)
ve malûl (müsebbeb) olmasını gerektirir. Bu ise imkânsızdır.
Âlemin parçalarından bir parça âlemin tamamına illet olsa,
bu parça âlemin bir cüz'ü olduğu için o parçanın da kendi
varlığına illet olması gerekir. Bu ise
batıldır. Eğer bu parça, diğer mümkünler
silsilesine bunlar da bu parçaya var olmada tesir etseler, bu muhal olan
devri (kısır döngüyü) gerektirir. Çünkü mümkün olan iki
şeyden birinin, diğerine illet olması için, o diğerinden
önce bulunması gerekir. O diğerinin o şeye illet
olması için onun da aynı şekilde o şeyden önce vukua
gelmesi gerekir. İki şeyin kendi varlıklarından önce
bulunmaları ve yokken kendi varlıklarının sebebi
olması muhaldir. Sonra kâinattaki eşya ve olaylar silsilesinin
birbirinin illet ve ma'lûlü (sebep ve müsebbebi) olarak mazi cihetinde
sonsuza doğru uzanıp gitmesi de muhal olan teselsülü
gerektirdiği için batıldır. Her mümkün varlık
diğerini yaratır, diyerek mazi cihetinde sonsuza doğru
illet ve ma'lûller zinciri kabul etmek, teselsüle vücud vermektir.
İllet bir şeyin yaratılmasına hariçten tesir eden;
ma'lûl, illetin var ettiği veya yaratılmasına tesir
ettiği şey demektir. Şöyle ki, mümkün olan bir şey
var olmasında müessir bir illete, bu illet mümkün olursa, diğer
bir illete, o illet de mümkün ise o da başka bir illete... muhtaç
olarak yaratılışlarında başkasına (vacibe)
ihtiyaç duyan illet ve ma'luller silsilesinin mazi yönünde sonsuza doğru
birbirini takib ederek uzanıp gitmesi teselsüldür. Bu teselsül pek
çok muhalleri gerektirdiği için batıldır ve akl-ı
selim bunun imkansız olduğuna hükmetmiştir .

Kelâmcılarım teselsülü (hadiselerin illet
malûl şeklinde birbirine istinad ederek mâzi yönünde sonsuza doğru
devamını) iptal etmek için kullandıkları delillerin
başında "Burhan-ı Tatbik" gelir. Burhan-ı
tatbiki açıklamak için de matematiğin şu şekildeki
prensiplerine dayanmışlardır:

a- Birbirlerine eşit olan iki miktarın
birinden muayyen miktar çıkarılınca eşitlik bozulur.
İki sonsuz silsilesi de birbirine eşittir. İki sonsuz
silsilesinin birinden belli bir kısım çıkarılınca
bunların eşitliği bozulur.

b- Bir cemiyet silsilesinden bazı parçalar çıkarılınca,
kalan kısım o silsilenin tamamından küçüktür.

Kelamcılar, son ma'lûlden başlamak üzere
mazi cihetine doğru giden bir illet ma'lûl silsilesi, ayrıca
buna nisbetle bir kaç halka (mesela 5 halka) geride bitmiş
başka bir illet-malûl zincirini tasavvur ederler. Teselsül
zincirinde her halka kendisinden öncekine nisbetle ma'lûl, kendisinden
sonrakine göre illet(sebep)tir.

Beş halka önce son bulmuş olan 2. silsilenin
halkaları, 1. silsilenin halkalarının hizasına gelecek
şekilde, hayali olarak çekilerek tatbik edilir. 2. zincirin birinci
halkası, ötekinin birinci halkası karşısına,
ikinci halkası ötekinin 2. halkası karşısına
(hizasına), 7. halkası ötekinin 7. halkası hizasına
gelecek yani iki zincirin bütün halkaları birbirinin
hizalarına gelecek şekilde tatbik edilip
karşılaştırılacaktır: Neticede ya bu iki
silsilenin halkaları mali yönünde sonsuzluğa doğru devam
edip gidecektir. Bu takdirde noksan olan eksik zincirin halkası fazla
olan birinci zincire eşit olması gerekir ki bu da muhaldir, ya
da 2. silsile noksan olduğu yerden kesilerek sona erecektir. Beş
halka sonra öteki silsile de sona erecektir. Çünkü bu zincir 2.
zincirden beş halka fazla idi. Bu halde bilfiil sonsuz ve
sonsuzluğa doğru devam eden illet sebep zinciri yoktur.

Teselsülü iptal etmek için kullanılan
delillerden birisi de "Burhân-ı Tezâyüf"tür. Bu delil,
hadiselerin illet ve ma'lûl sayılarının birbirine
eşit olmaması esasına dayanır. Diğeri ise
"Burhân-ı Arşî" dir ki, sonsuz sanılan illet ve
ma'lul silsilesinden muayyen bir parçanın çıkarılması
esasına dayanır. Bu parça silsileden çıkarılınca,
silsileden geriye kalan kısım da gerek kendisinden çıkarılan
parçadan çok gerek az olsun sonlu olacaktır. Çünkü sonlu
parçalardan meydana gelen bir cemiyet de sonludur.

Kelamcılar kullanmış oldukları
"Burhân-ı Süllemî"yi de Şöyle açıklarlar:
Bir mebde'den (başlangıçtan) bir üçgenin iki kenarı
şeklinde uzanan iki çizgi ileri doğru çizilip büyüdükçe
aralarında kalan boyut ve alan da büyür. Bu iki çizginin sonsuza
doğru uzandıklarını farzedelim. Bunların
arasında kalan alanların iki çizgi arasına
sıkıştırılmış oldukları halde
sonsuz olmaları imkansızdır. İki çizgi arasında
kalan boyutlar A-B-C-D-E-G çizgileriyle bölünür. Çizgiler çoğaldıkça,
bunlar arasındaki kalan boyutlar git gide büyür. Bu çizgiler arasında
sonsuz zannedilen boyutlar nihayet son bir boyutta nihayet bulur. (Çünkü
sonlu parçalardan meydana gelen bir butün de sonludur.) O halde sonsuza
doğru uzanacağı sanılan bir üçgenin iki kenarının
da sonluluğu lâzım gelir .

Teselsülün batıl olduğunu isbat için
ortaya konulan delillerden birisi de Burhan-ı Türs (Kalkan
delili)dir. Şöyle ki, boşlukta kalkan şeklinde bir daire
farzederiz. Bu dairenin çemberi üzerinde 6 nokta alır ve bu
noktalardan dairenin merkezinden geçecek şekilde 3 çizgi (çap)
çizeriz. Bu şekilde kalkanın yüzeyi 6 eşit kısma
taksim edilmiş ve her bir kısım iki kenar arasında
mahsur olur. Sonra bu kısımlardan her biri hakkında şöyle
düşünürüz: Şu kısım ya sonludur veya sonsuzdur.
Eğer sonsuz olsa, sonsuz olan bir şeyin iki kenar arasında
kalması imkansız olduğu için, sonsuz kabul edilen bu kısmın
sonlu olması gerekir. Eğer ABC üçgeni içinde kalan kısım
sonlu ise bunu gibi diğer beş kısımdan her birinin de
sonlu olması gerekir.

Teselsülü iptal için getirilen delillerden Burhan-ı
Tatbik için filozoflar tarafından birçok şartlar ileri sürülmüş
ve bunlarda da ihtilaf edilmiştir. Burhân-ı Süllem ile
Burhân-ı Türs ise yalnız bir yönden sonsuza doğru teselsülün
muhal olduğunu göstermektedir. Bu itibarla teselsülü iptal için
ileri sürülen bu deliller maksadı tam olarak isbat edemedikleri
gibi zaaftan uzak da değildirler. Son zamanlarda Kant gibi Avrupa
filozoflarının çoğu da teselsülün mümkün olduğunu
iddia ettiler.

Materyalistler âlemin nizamını ve içindeki
canlıları maddeye dayandırırlar ve bunun da ezeli
olduğunu ileri sürerler. Halbuki madde enerjinin tekasüf etmiş
(sıkıştırılmış) şekli olup
sonradan yaratıldığı buğün ispatlanmıştır.
Hatta bütün kainatın yaşının 10 milyar yıl
kadar ve dünyamız da dahil güneş sisteminin de
yaşının 3-5 milyar yıl kadar olduğu tesbit
edilmiştir.

Bugün "Maddenin sürekli olmayan, süreksiz bir
yapısı olduğu" metallerin röntgen
ışınlarıyla incelenmesi sonucunda ortaya
konulmuştur (Cavit Ener, Denel Fizik, İstanbul 1979, 15)
Kimyasal tepkimeler, füzyon ve fuzyon olayları ile maddenin kütlesinden
kaybederek yok olduğu da tesbit edilmiştir. Madde'nin
zıddı olan antimadde de keşfedilmiştir. Madde
zıddıyla bir araya geldiği vakit, mahiyeti meçhul bir
enerjiye çevrilerek yok oluyor. Yok olan bir şey ezeli olmayıp
hâdistir (sonradan var edilmiştir).

Eğer, kâinat ezeli olsaydı, içindeki yıldızların
- ışık ve enerji verdikleri için - geçmiş sonsuz
zaman içinde şimdiye kadar çoktan bitip tükenmeleri ve yok olmaları
gerekirdi. Şimdi var olduklarına göre demek ki bunların
bir başlangıcı vardır ve ileride yok
olacaklardır. Güneş ve yıldızların sönüp dağılacakları
Kur'an-ı Kerîm'de bildirilmiştir: "Güneş dürüldüğü
zaman, yıldızlar söndüğü zaman" (et- Tekvîr,
81/1-2), "Yıldızlar silindiği zaman, ve gök yarıldığı
vakit" (el-Mürselât, 77/8-9) .

Madde kâinatın, dünya ve içindekilerin yaratılmasında
kullanılan malzemedir. Bir eserin yaratılmasında maddenin
bizatihi hiçbir etkisi yoktur: Allah'ı bırakıp da
taptıkları maddeler hiç, bir şey yaratamazlar. Kendileri
yaratılmışlardır. Cansız ölülerdir (emvatün
gayru ahra). Ne zaman kaldırılıp sevk edileceklerine
(dış tesirlerle hareket ettirileceklerine dair
şuurları da yoktur? (en-Nahl, 16/20-21). Kâinat ve canlılar
Cenab-ı Hakk'ın ilmi ve dileyip yaratmasıyla vücud bulmuştur.
Cansız, şuursuz, akılsiz ve bilgisiz madde diğer bir
maddeye tesir ederek (illet olarak) asla düzenli bir eseri meydana
getiremez. Enerjinin kendiliğinden sıkışıp düzenlenerek
bir atomu dahi meydana getirmesi mümkün değildir. Cenab-ı
Allah'ın kudret ve tekvininin (yaratmasının) taalluku
olmadan maddelerin ve enerjilerin birbirlerine tesir ederek mazi cihetinde
sonsuza doğru devam etmeleri ve düzenli eserler husule getirmeleri
şöyle dursun, bütün kâinatın maddelerinin hepsi bir
sineği dahi yaratamazlar, bunun için bu araya toplansalar bile.
Sinek onlardan bir şey kapsa ondan bunu dahi kurtarıp geri
alamazlar" (el-Hacc, 22/73). Bugün müspet ilim de maddenin
özellikleri ile ilgili bu gerçeği ispat ediyor. (bkz. Teftazanî,
Şerhu'l-Makâsıd, İstanbul, 1305, 167-168, I, 164; Cürcanî,
Şerhu'l-Mevakıf, İstanbul 1239, 443; Celaleddin Devvanî,
Celâl, İstanbul 1290,11; Prof: Dr. Cavit Ener, Denel Fizik,
İstanbul 1979, 639, 640, 648; Prof. Dr. Cengir Yalçın, Doç.
Dr. Nuray Büget, Modern Fizik ve Atom Fiziği, İstanbul 1981,
143; Prof. Dr. Fikret Beykut, Modern Genel Anorganik Kimya, İstanbul
1983, 261 vd; Prof.Dr. F:L. Breusch, Çev. Prof. Dr. E. Ulusoy,
Genel,Anorganik Kimya, İstanbul 1976, 52-57).

Muhiddin BAĞÇECİ


Konular