Şamil | Kategoriler | Konular

Teşebbüh

TEŞEBBÜH

Benzeme, benzetme, özenme, taklit etme. Arapça'da
"tefâ'ul" babındandır ki, bu bab tekellüf içindir.
Buna göre teşebbüh, kendini benzetmeye özenme, zorla başka
şeye benzemeye çalışma demektir. Bu kavramın
tasavvufta, felsefede ve sosyal plânda (dinde) kazandığı
anlamları şöyle sıralayabiliriz:

Tasavvuf literatüründe, sûfi, olunmadığı
halde sûfilere özenmek, onları taklit edip onlara benzemeye çalışmak
demektir. Böyle yapanlar iki kısımdır:

1- Samimi olarak onlara benzemeye çalışanlar,
kendilerine onları örnek alanlar. Bunlara "müşebbih-i
muhik" denir. "Bir kavme benzeyen onlardandır"
kuralına göre bunlar sûfi sayılır.

2- Sûfilere imrenmedikleri ve onlar gibi olmayı düşünmedikleri
halde sırf çıkar sağlamak ve saygı görmek için
onlara benzeyenler. Bu gibi müddet ve murâilere "müşebbih-i bâtıl"
denir.

Felsefede, iyilik, adâlet ve merhamet gibi vasıflar
itibariyle Allah'a benzemeye çalışmaya da "teşebbühbillah"
denir. İslâm filozoflarından bazılarının
felsefeyi bu şekilde yani "İnsanın gücü
ölçüsünde Allah'a benzemek (teşebbüh-billah) yani ilâhî (insan-üstü)
bir kişilik kazanmak" olarak tarif ettikleri görülür. Yeni
Eflatunculara göre felsefenin bütün işi, bizi hakiki
varlığımıza geri döndürerek ilâhî varlıkla
buluşma zevkini vicdanımıza vermek, bizi yüksek birlik
içine gömen vecd ve istiğrak halinde kendimizden geçirmektir. Bu
sayede kişi en yüksek hayır olan Tanrı'ya ulaşabilir.
Tanrı'ya ulaşabilmek için olabildiği kadar O'na
benzemeğe çalışmak gerekir. Bunun için ruhumuzu
temizlemek suretiyle, vecde gelerek, istiğrak haliyle yavaş
yavaş en yüksek yere yani Tanrı'ya yaklaşabiliriz. Bunu
sağlamak da ilim, fazilet ve nefsi ıslâh sayesinde olabilir.

Kulun Allah'a benzemeye çalışması
O'nunla aynı olması demek değildir. Zıd şeylerin
birbirine benzemesi onları aynı kılmaz. Örneğin siyah,
beyaz, renklerinin araz olmaları, renkli olmaları, gözle
görülmeleri müştereklik arzeder; ama bu özellikleri, bu iki rengi
aynı kılmaz. Kulun görme, işitme, bilme, güç yetirme,
fail olması gibi; rahîm, sabûr (sabırlı) ve şekûr (şükreden)
olması da Allah'ın dengi yapmaz.

Hukemâ (filozoflar) insan için aranan gâyenin
Allah'a benzemek (teşebbüh-billah) inancındadırlar.
İki topluluk arasındaki tabirler (ifade şekilleri)
değişik olmakla beraber mânâ birdir. İnsan elbetteki
ma'bud (ilâh) olamaz. Fakat O'nun sıfatları ile kul çapında
sıfatlanabilir. Bir öğrencide, bilgisi derin, kültürü geniş,
davranışları olgun olan, her yönüyle takdir ettiği
bir hocasına benzeme ve onu taklit etme şevki uyanır. Bu
benzeme gayreti hocaya karşı beliriyor da en güzel sıfatlarla
muttasıf olan Allah'a karşı neden mümkün olmasın?

Ferdi ve sosyal plânda ortaya çıkan dinde
benzeşmenin farklı türleri ve hükümleri vardır:

1- Tabiî benzeşme: İlim ve teknikte
kullanılan metotlardaki benzeşme, yürüme, yemek yeme, bazı
vasıtaları kullanma gibi batıl perestlere benzemenin kaçınılmaz
olduğu tabiî durumlardaki benzeşmedir.

2- Mekruh olan benzeşme: Benzeşmenin
sorumculuğu gerektiren en hafif şeklidir. Örneğin,
putperestlere benzeme olduğundan, canlı resimleri içeren duvar
halıları, yastıklar ve tablolarla evi donatma veya bu
şekilde bezeli elbise giyme genellikle fukaha tarafından mekruh
sayılmıştır.

3- Haram olan benzeşme: Yahûdi, Hristiyan, Budist,
Materyalist ve benzeri batıl dinlerin ve ideolojilerin
mensuplarına özgü olup, İslâmın emirleri ve
yasakları ile çatışan hususiyetlerine onlara benzemek.
Alkollü içki içmek, ikram etmek, imâl etmek ve ticaretini yapmak gibi.
Hz. Peygamber (s.a.v) mümin olmayan toplumların
bayramlarının ve kutsal günlerinin onlar gibi kutlanmasını
yasaklamıştır. Zira bu, sosyal bütünlüğün korunması,
cemaatin dağılmaması ve dejenere olmaması için
gereklidir. Toplumun değerlerine ters düşen yabancı ve
zararlı etkilere açılma ve o toplumun kendi değerlerinin
zayıflamasına, solmasına ve unutulmasına yol açabilir.
Dıştan gelecek zararlı etkilere kendisini kapayan ferde ve
toplum er geç çöker. Bundan dolayı olsa gerek ki, Hz. Muhammed (s.a.v)
Kim bu kavme benzemeye çalışırsa ondandır"
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut 1985,II, 50) buyurmuştur.
Binaenaleyh, inananlar için bir bütün halinde yaşanması
gerekli olan İslâm dininin tatbik edilmesi istenen ana
prensiplerinden biri de ferdî, ailevî ve sosyal hayatın her bir
safhasında batıl din ve ideoloji mensuplarına benzemek (teşebbüh)den
sakınmaktadır.

Müslümanın kendi inançlarına ters düşenlere
benzemesi dünyada şahsiyet zafiyetine, gittikçe kendisine ve değerlerine
yabancılaşmaya ve karşıt güçlere uşak olmaya
sevkedecek; ahirette ise azaba yol açacaktır. Bunun için Müslümanın
islâm öğrenmesi, bid'atlerden kaçınması, haramlardan
uzaklaşması, batılperestlerle içli-dışlı
olmaktan uzak durması gerekmektedir.

İbrahim EMİROĞLU


Konular