Şamil | Kategoriler | Konular

Telbiye

TELBİYE

İcabet etmek. Hac sırasında lebbeyk
demek anlamında kullanılır.

Hac veya umreye niyetlenen kimse ihrama girdiği
zaman ve daha sonra hac veya umrenin bir takım vecibelerini
tamamlayıncaya kadar "lebbeyk zikri"ni okur.

Telbiye Şekli

Abdullah b. Ömer (r.a)'dan naklen gelen bir hadis
telbiyenin şeklini şöyle belirler:

...Abdullah b. Ömer (r.a)'dan; şöyle demiştir:

Ben telbiyeyi Rasûlüllah (s.a.v)'in (mübarek ağzından)
aldım (öğrendim). O şöyle buyuruyordu:

"Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, Lebbeyke lâ
şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'lmülke
lâ şerike leke"

"Tekrar tekrar icabet sana Ya Rabbi, tekrar icabet
sana, tekrar icabet sana. Senin ortağın yoktur. Her emrini ifaya
hazırım. Hiç şüphe yok ki, hamd ve nimet sana mahsustur.
Mülk (kâinatın mutlak hükümranlığı) senindir.
(Bunların hiç birinde) senin ortağın (ve benzerin)
yoktur" (Müslim, Sahih, Kitabü'l-Hacc, 3; İbn Mâce, Sünen,
Menasik, 15; Ebû Dâvud, Menasik, 26).

Telbiyede Allah'ın davetine icabet edilmekten söz
edilmektedir. Nitekim ihrama giren bir kimse Allah'ın davetine icabet
etmiş olmaktadır.

Kadı İyaz'ın beyanına göre bu
icabet Hz. İbrahim (a.s)'den kalmıştır. İbn
Abbas'tan rivayet olunan bir hadis-i şerifte buyurulur:

İbrahim (a.s), Kâbe'yi bina edip tamamladıktan
sonra kendisine "Hac için insanları davet et" emri
verildi. İbrahim (a.s):

-Benim sesim onlara ulaşmaz, dedi. Allah Teâlâ;

-Sen davet et, sesini duyurmak bana aittir, buyurdu.
Bunun üzerine İbrahim (a.s):

-Ey insanlar, Beyt-i Atik'i haccetmeniz size farz
kılınmıştır, diye nida etti. Bu sözü yerle gök
arasında bulunanların hepsi işitti. "Görmüyor
musunuz? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar?
(İbn Hacer, Fethü'l-Bârî, 4/152).

Telbiyenin hikmeti

İnsanların Kâbe'ye misafir olarak
gelmelerinin Allah'ın kendilerine büyük bir lütuf ve ihsanı
olduğuna; zira buraya ancak Allah'ın kendilerini davet etmesiyle
gelebildiklerine dikkatlerini çekmektir (Ebû Dâvud, Sünen, terc.
heyet, Kitabü'l-Menasik, 7/110).

Bu sebeple telbiye eden bu lütuf ve ihsana karşı
sanki, "Hamd ancak sana mahsustur, çünkü nimet ancak senden
gelir" demiş gibi olur.

Telbiyenin yapılışı

Telbiye dille ve erkeklerde yüksek sesle yapılır.

... Zeyd b. Halid'ten rivayet edildiğine göre;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu, demiştir:

"Cebrail bana geldi ve "Ya Muhammed,
ashabına telbiyeyi yüksek sesle yapmalarını emret,
çünkü telbiye haccın alâmetlerindendir." dedi (İbn Mâce,
Sünen, Menâsik, 16; Tirmizî, Sünen, Hac, 15; Mâlik, Muvatta, Hac, 34)
(Abdurrahman el-Benna, el-Fethu'r-Rabbanî, XI, 180).

Ulema, kadının ancak kendi duyacağı
kadar kısık bir sesle telbiye getireceğinde ittifak
etmişlerdir. Zira, İbn Ebî Seybe'nin rivayetine göre Hz.
Abbas, "Kadın yüksek sesle telbiye getiremez"demiştir
(Aynî, Umdetü'l Kâri, IX, 171).

İbn Ömer hadisi de şöyledir: "Telbiye
esnasında kadınların seslerini yükseltmeleri
gerekmez" (Beyhâkî, es-Sünenü'l-Kübra, V, 46).

Telbiyenin şartı

Telbiyenin şartı dille
yapılmasıdır. Kalp ile telbiye getirmek telbiye
sayılmaz.

Telbiyenin hükmü

Telbiyenin hükmü konusunda başlıca üç
görüş vardır:

1) Hanefilere göre telbiye, ihrama girmenin
şartlarındandır. Telbiyesiz ihram sahih olamaz.

Ümmü Seleme (r.a)'dan rivayet edilen bir hadiste
şöyle deniyor:

"Ben Resulullah (s.a.v)'i; -Ey Muhammed ailesi,
sizden kim hac yapacak olursa kesinlikle telbiye getirsin!" derken işittim
(Abdurrahman el-Benna, el-Fethu'r-Rabbanî, XI, 178).

İhrama girildiğinde telbiyeyi bir kez okumak
farzdır. Bundan fazlası (hal ve hareketlerin
değişikliğinde tekrarlamak) sünnettir. Her sabah ve her akşam,
telbiyeyi sık sık okumak müstehabtır.

2) Mâlikîlere göre telbiye vacibtir. Terk edilirse
kurban kesmek icâb eder. Mâlikîler telbiyeyi ihramın rüknü kabul
ederler. Telbiyesiz ihram olmaz (İbn Mâce, Sünen, terc. Haydar
Hatiboğlu, Menasik, VIII, 107).

İmam Şafiî ile İmam Ahmed'e göre
telbiye sünnettir. Bu imamlara göre Resul-u Ekrem (s.a.v)'in bir işi
sadece yapmış olması, o işi yapmanın farziyyetine
delâlet etmez.

Telbiyede ilave

1) İmam Ebû Hanife ve İmam Ahmed'e göre
Resulullah (s.a.v)'in öğretmiş olduğu telbiyeye başka
kelimeler ilave etmekte bir sakınca yoktur.

Nitekim Resulullah (s.a.v)'den şöyle rivayet
edilir:

...Cabir b. Abdillah'dan; şöyle demiştir:

Resulullah telbiye getirerek sesini yükseltti. (Hz.
Câbir, Resulullah (s.a.v)'in okuduğu) telbiyeyi İbn Ömer
hadisinde anlatıldığı gibi anlattı. Dedi ki:
Halk, "Yüksek dereceler sahibi (Allah'ım)" gibi kelimeler
ilave ediyorlardı. Peygamber de (söylenenleri) işittiği
halde ses çıkarmıyordu" (İbn Mâce, Sünen,
Kitabü'l-Menasik, 5; Ahmed b. Hanbel, III, 320; Ebû Davud, Sünen,
Menasik 26).

2) Hanefi imamlarından Ebû Yusuf'a göre
Resulullah (s.a.v)'in öğrettiği telbiyeye başka kelimeler
ilave etmek mekruhtur. İmam Şafiî de eklenmemesi görüşündedir
(Mübârekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezî, II, 74).

Hanefî ulemasından Tahavî de Amir bin Said bin
Ebî Vakkas'ın rivayet ettiği şu hadise dayanarak bu görüşü
tercih etmiştir:

"Sa'id b. Ebî Vakkas (r.a), "Ey yüksek
dereceler sahibi (olan Allah'ım), emrine tekrar tekrar icabet
ediyorum, emret" şeklinde telbiye getirmekte olan bir adamı
görünce, "Biz Resul-u Ekrem zamanında telbiyeyi böyle
getirmezdik" demiştir" (Tahavî, Şerhu Meâni'l-Âsâr,
II, 125).

Ancak şu hadîs-i şerifler telbiyeye ta'zim
ifade eden başka kelimeler ilave etmekte bir sakınca
bulunmadığını gösteriyorlar:

Peygamber (s.a.v) Arafat'ta iken telbiye getirdiği
zaman, "Hayır, ancak ahiret hayrıdır." sözlerini
de ekledi (Hâkim, Müstedrek, I, 465).

Peygamber (s.a.v)'in telbiyesi; "Gerçekten hac
yaparak ve kulluk ederek tekrar emrine icâbet ediyorum."
şeklinde idi (Mecmaü'z-Zevâid, III, 223).

Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet olunmuştur. Dedi
ki: Resulullah (s.a.v)'in telbiyesi: "Ey Ma 'bud-u Hakiki olan
Allah'ım! Emrine tekrar tekrar icâbet ediyorum. " şeklinde
idi (Dârekutnî, Sünen, II, 225; Beyhâkî, Sünenü'l Kübra, V, 145)

Telbiyeye son vermek

Hacı adayının Akabe Cemresini
taşlayıncaya kadar telbiyeye devam etmesi gerekir.

"...Fadl b. Abbâs'tan rivayet edildiğine göre
Resulullah (s.a.v), Cemre-i Akabe'de taşları atıncaya kadar
telbiyeye devam etmiştir (Buharî, Sahih, Hac, 101; Müslim, Sahih,
Hac, 267).

Nesâî'nin rivayetinde de, "(Taşları)
atıncaya kadar telbiyeyi devam etti. Taşları atınca
telbiyeyi de kesti" deniliyor (İbn Hacer, Telhîsü'l-Hâbîr,
218).

Abdulmelik ERDOĞAN


Konular