Şamil | Kategoriler | Konular

Tasadduk

TASADDUK

Herhangi bir mal veya nakit parayı Allah
rızası gözetilerek ihtiyaç sahiplerine vermek.

Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber'in hadis-i
şeriflerinde mallarını Allah yolunda harcayanlar övülür,
kıyamet gününde kendilerine kat kat arttırılarak mükâfat
verileceği müjdelenir. Müslümanlar, ne alış-verişin,
ne dostluğun ve ne de kayırmanın olmadığı gün
gelmezden önce, kendilerine verilen zenginliklerden Allah için harcamaya
(el-Bakara, 2/254) çağrılır; ölüm gelince pişman
olup "keşke sadaka verseydim" diye çırpınmadan
önce tasadduk etmeye davet edilirler (el-Münâfikûn, 63/10,11).

Kur'an'ın birçok ayetinde, insanlardan bir kısmının
mal ve evlât yönünden diğerlerinden üstün olduğu, ancak
maddî şeylerin bir övünç kaynağı olmaması
gerektiği, bu gibi geçici üstünlüklerin imtihan için verildiği,
mal ve evlat yönünden zengin olmanın Allah'ın zikrinden
uzaklaşmaya sebep olmaması gerektiği bildirilir:
"Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız birer fitne
(imtihan) dır. Allah'a gelince, büyük mükâfat O'nun yanındadır"
(el-Enfâl, 8/28).

Allah, her ne kadar bazı insanları kendi
katından vererek zengin kılmışsa da, bu servetin
istenildiği gibi kullanılmasına, ihtiyaç içinde insanlar
varken kasalarda saklanmasına ve sadece varlıklı
sınıfın arasında dolaşan bir mülk olmasına
izin vermemiş, böyle yapanların şiddetle
cezalandırılacağını haber vermiştir:
"Altın ve gümüşü yığıp da onları
Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir
azabı müjdele. O gün Cehennem ateşinde bunların üzeri
ısıtılır; bunlarla, onların alınları,
yanları ve sırtları dağlanır; iste nefisleriniz için
yığdıklarınız,
yığdıklarınızı tadın"denir"
(et-Tevbe, 9/34,35).

Allah yolunda tasadduk etmede gözetilmesi gereken bir
takım hususlar vardır ki, ancak bunlara uyulduğu takdirde
verilen sadakanın bir anlamı olur.

Müslüman, beğenmediği şeyleri
değil, sevdiği şeyleri verebilmelidir. "...kendiniz göz
yummadan alamayacağınız kötü şeyleri sadaka olarak
vermeye kalkmayın" (el-Bakara, 2/267).

Sadaka vermekle malının
azalacağından korkmak, şeytanın
kışkırtmasına kulak vermek demektir. Zekatlar,
sadakalar malı azaltmadığı gibi, hem bu dünyada hem
de ahirette daha da artmasına neden olur: Şeytan sizi fakirlikle
korkutur (sadaka vermekten geri kalmanızı ister) ve size çirkin
şeyleri yapmayı emreder..." (el-Bakara, 2/268); Halbuki
Allah, insanı ummadığı yerlerden
rızıklandırır" (et-Talâk, 65/3); "Siz Allah
için ne verirseniz, Allah onun yerine başkasını
verir" (es-Sebe, 34/39); "Ey Muhammed, mallarının bir
kısmını kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak
al" (et-Tevbe, 9/103).

İnsan malını harcamaya öncelikle en yakınlarından
başlamalıdır. Bakmakla yükümlü olduğu aile
fertlerinin ihtiyacını karşılamadan
başkalarına vermek sadakayı amacından
saptırır. Hz. Peygamber, "En üstün sadaka ihtiyacı
giderendir. Veren el alan elden üstündür, sadakaya aileden başla?
(Buhârî, Nefekat, 2); "Varislerini zengin bırakman
başkalarına el açar durumda bırakmandan daha
hayırlıdır. Ailene harcadığın zaman, onu
hanımın ağızına götürdüğünde senin için
sadakadır." (Buhârî, Vasâyâ, 2) buyururken; yüce Allah,
"Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De
ki: Verdiğiniz hayır, ana, baba, yakınlar, öksüzler,
yoksullar ve yolda kalmışlar içindir" (el-Bakara, 2/215)
ayetiyle, sadakanın öncelikle yakınlardan başlanarak
verilmesini emrediyor.

Malın tamamını harcayıp sonra el açar
duruma düşmekten de sakınmak gerekir. Kur'an şöyle
buyurur: Elini boynuna bağlamış (gibi cimrilik) yapma,
tamamen de açma; sonra kınanır, hasret içinde kalırsın"
(el-İsra, 17/29); "Ve harcadıkları zaman ne israf
ederler, ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisinin
arasındadır, dengelidir" (el-Furkan, 25/67).

Yumurta büyüklüğünde bir altın getirip,
başka hiçbir malı olmadığını, ama bunu
sadaka olarak vermek istediğini söyleyen bir adama Resulullah şöyle
buyurdu: "Sizden biriniz sahip olduğu servetini getirir ve
"şu sadakadır" diye verir sonra da oturur,
insanların zekâtlarını alacağım diye onlara avuç
açar. Sadakanın en hayırlısı kendisi
başkasına muhtaç olmayacak kadar arkada malı var iken
verilenidir" (Sünen-i Ebû Dâvud, Zekât, 42).

Diğer bir hadis-i şerifte, Hz. Ebu Bekir'in
malının tamamını sadaka olarak verdiği; Hz.
Peygamber'in aile halkına ne bıraktığını,
sorması üzerine "Allah ve Resulunün rızasını
bıraktım" diyen Hz. Ebu Bekir'e ses çıkarmayıp
kabul ettiği bildiriliyor (Sünen-i Ebû Davûd, Zekât, 40). Ancak
Hz. Ebu Bekir'in bu olaydan sonra el açıp dilenmediği ve yine
zengin olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.

Verilen sadaka sadece ve sadece Allah rızası
için olmalı, gösteriş, riya ve bazı çıkar
hesaplarından arınmış olmalıdır. Cimrilik
edip, verdikleri zaman da gösteriş için verenler hakkında
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Bunlar, mallarını
insanlara gösteriş için verirler, ne Allah'a ne de ahiret gününe
inanmazlar. Kimin arkadaşı şeytan olursa, arkadaş
bakımından hali çok kötüdür" (en-Nisâ, 4/38).

Verdiği sadakayı başa kakanlarda, en az
gösteriş için harcayanlar kadar kötü bir iş yapmış
olurlar. Kur'an'da bu iki tip insan birlikte ele alınıyor:
"Ey iman edenler, insanlara gösteriş için malını
verip Allah'a ve ahiret gününe inanmayan adam gibi başa kakmak ve
eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın.
Onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan şu kayaya benzer ki,
şiddetli bir yağmur indi de (üzerindeki toprağı silip
süpürerek) onu sert bir taş halinde bıraktı. (Böyleleri)
kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah, kâfir
toplumu doğru yola ulaştırmaz" (el-Bakara, 2/264).

O halde gerçek Müslümanın, verdiği
sadakadan dünyevi bir beklentisi olmaz. Ama o bilir ki, sadakalar
günahlarının affedilmesi için bir keffarettir. (et-Tevbe,
9/102, 103); yine bilir ki, verdiği sadaka imanını
arttırır, Allah'ın rızasını
kazandırır (el-Bakara, 2/265) ve ahirette de kat kat
fazlasıyla kendisine ödenir (et-Teğabün, 64/15).

Sadaka verirken, ihtiyaç sahibini küçük düşürecek,
onu utandıracak tavırlardan kaçınmak gerekir. En güzel
sadaka gizli verilen sadakadır. Her ne kadar Allah, açıktan da
verilebileceğini bildiriyorsa da, "...eğer onları
gizleyerek fakirlere verirseniz, bu sizin için daha iyidir ve sizin
günahlarınızın bir kısmını
kapatır" (el-Bakara, 2/270) ilkesi daha insanidir.

Sadakalar öncelikle, ihtiyaç içinde olduğu
halde hayalarından dolayı istemeyip darlık içinde olanlara
verilir. Kur'an şöyle buyurur: "(Sadakalar) şu fakirlere
mahsustur ki, Allah yolunda kapanıp kalmışlardır. Yeryüzünde
gezip dolaşamazlar. Bilmeyen, utangaçlıklarından
dolayı onları zengin sanır. Onları yüzlerinden tanırsın.
Yüzsüzlük edip insanlardan istemezler. Yaptığınız
her hayrı Allah bilir" (el-Bakara, 2/273). Dilenmeyi,
insanı zelil duruma soktuğu için hoş
karşılamayan İslâm, buna rağmen isteyene vermeyi,
kapıya geleni boş çevirmemeyi emrediyor. Hz. Peygamber şöyle
buyuruyor: "Eğer kapına gelen fakire verecek bir şey
bulamaz, ancak yanmış bir keçi tırnağı bile
bulursan eline ver, boş çevirme" (Sünen-i Ebî Davûd, Zekat,
33) "İsteyen dilencinin hakkı vardır, isterse at
üstünde gelsin" (Ebu Davûd, Zekât 33).

Müslüman o kimsedir ki, ihtiyaç içinde olan diğer
Müslümanları kendisinden daha çok düşünür, kendisi
ihtiyaç içinde bile olsa onları tercih eder: "Yoksula, yetime
ve esire sevdikleri yemeği yedirirler; "Biz size sırf Allah
rızası için yediriyoruz sizden bir karşılık ve
teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz suratsız, çok katı
bir günden dolayı Rabbimizden korkarız" derler. Allah da
onları, o günün şerrinden korumuş, onlara parlaklık
ve sevinç vermiştir" (el-İnsan, 76/8-11); "O müminler
kendileri ihtiyaç içinde olsalar dahi, yoksul kardeşlerini öz
canlarına tercih ederler" (el-Haşr, 59/9).

Karşılıksız sadakanın
yanında, Müslümanlar birbirlerine borç vererek de yardımcı
olabilirler. Allah borç vermeyi teşvik ediyor, borçlunun darlık
zamanında sıkıştırılmamasını,
eğer mümkünse alacaklının borcu hibe etmesini tavsiye
ediyor: Eğer borçlu darlık içindeyse, bir kolaylığa
çıkıncaya kadar beklemek (gerekir). Eğer bilirseniz,
(borcu) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha
hayırlıdır? (el-Bakara, 2/280). Hz. Peygamber ise bir
hadislerinde ödünç veya borç vermeyi sadakadan daha üstün tutmuştur
(İbn Mâce, Sadakat, 19). Borç verip daha sonra sıkıştıranların,
verdiği şeyi başa kakanların yaptıkları
iyilikler boşa gider. Borç alan kişi de, kendisine borç
vererek iyilik yapan kişinin bu iyiliğine
karşılık borcunu zamanında ödemekle yükümlüdür.

Kişinin yararlanmadığı, ancak
başkalarının yararlanabileceği bir malı elde
tutmak yerine kardeşine bağışlaması, elde tutarak
atıl durumda bırakılmaması gerekir. Örneğin
toprağı olduğu halde bunu işlemeyen bir Müslümanın
onu işleyecek bir kardeşine kullanmak üzere vermesi Hz.
Peygamberin tavsiyesidir. (Müslim, Büyu', 120-123). Çünkü, Göklerin
ve yerin mülkü Allah'ındır.... O'nun sizi hakim
kıldığı, sizin yönetiminize verdiği
şeylerden Allah için harcayın" (el-Hadid, 57/5,7) ayeti
servetin insana verilen bir emanet olduğunu bildiriyor. Emanet ise,
ihtiyaç içinde insanlar olduğu halde, özel mülkiyet adına
kimsenin tekelinde tutulamaz.

Tasadduk etmenin yanında, zengin fakir gözetmeksizin
Müslümanlar birbirleriyle hediyeleşebilirler. Zekât ve sadakalar,
yalnızca yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda
kalmışlara, dilencilere, esirlere, kölelere, düşkünlere,
zekât memurlarına, kalpleri İslâm'a
ısındırılmak istenenlere ve borçlulara verilirken
hediyeleşmek veya genel olarak "iyilik" yapmak daha
geniş boyutludur, herkesi kapsar. Ana-babaya, akrabaya, öksüzlere,
yoksullara, zengin olsun fakir olsun yakın komşuya, uzak
komşuya, arkadaşa, dosta, kısaca, kâfir dahi olsa
İslam'a düşmanlık yapmayan insanlara iyilik yapmak
İslâmın tavsiyeleri arasındadır. Resulullah sadaka
kabul etmez, kendisine bir şey verilirse sorardı; eğer
sadakaysa fakirlere verir hediyeyse alır, ondan
yararlanırdı. (Sünen-i Ebu Davûd, Zekât 55).

Kadın zarara sokmamak ve razı
olacağı kadarıyla yetinmek şartıyla
kocasının malından tasadduk edebilir. Eğer kocası
hiçbir şey verilmesine razı değilse, kadın ancak
kendi hakkı olan günlük ihtiyacından kısarak tasadduk
edebilir.

Diğer bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber
şöyle buyuruyor: "Bir kadın, kocasının
malından, kocası emretmediği halde sadaka verirse o
kadına kocasına verilen sevabın yarısı kadar
sevap vardır? (Ebû Davûd, Zekât 44).

İslâm, Müslümanlara, kendileri öldükten sonra
dahi amel defterlerinin kapanmamasını istiyorlarsa,
insanların sürekli olarak yararlanacağı sadaka-i cariye
(devam eden sadaka) bırakmalarını öğütlüyor.
İnsanın ölümünden sonra da faydalanılan yol, çeşme,
cami, faydalı ilim, salih evlat, gölgesinden veya meyvesinden
yararlanılan ağaç gibi şeyler durduğu sürece
sahibine cevap kazandırır. Bu konuda Peygamberimizin birçok
hadis-i şerifleri vardır: "Hiçbir Müslüman yoktur ki, ağaç
diksin, yahut ekin eksin ve mahsulünden insan, kurt-kuş yesin de
kendisi için sevap yazılmasın (mutlaka yazılır).
Elbette o Müslüman da diktiğiyle ektiğiyle sevaba
girer"(Tecrid-i Sarih Tercümesi, VII 121).

İslâm'da sadakanın anlamı çok geniştir;
Mutlaka maddi değeri olan bir şey olması gerekmez; iyilik
adına yapılan her şey bir sadakadır. Peygamberimiz
Hayır kabul edilen her iyilik sadakadır" (Tecrid-i Sarih,
V,556), buyuruyor. Sadakadan sayılan iyilikleri açıkladığı
bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyuruyor: "Her tesbih
(sübhanellah), bir sadakadır; her tahmid (elhamdülillah) bir
sadakadır; her tehlil (Lâ ilâhe illallah) de yüksek bir sadakadır.
Her iyiliği emir, kıymetli bir sadakadır; her kötülükten
nehiy de değerli bir sadakadır. Eşinizle cinsi
yakınlaşmanızda dahi sevimli bir sadaka vardır...
İnsanın bedenindeki azaların değerini bilip şükretmesi
sadakadır; iki düşman arasında adaletle hüküm vermek
sadakadır; hayvanına binmek veya yükünü yüklemek isteyen
kimseye yardım edip hayvanına bindirmek veya yükünü yüklemek
de bir sadakadır. Güzel söz, güzel bir sadakadır. Yolda,
gelip geçenlere eza verecek bir taşı kaldırmak dahi büyük
bir sadakadır" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, V, 356-358).Kısaca,
Müslümanın her hareketinde kendisi için bir sevap vardır;
yeter ki, Allah adına, Allah için yapsın, heva ve hevesinin güdümünden
kurtulsun. O takdirde ailesi, hatta kendisi için çalışması,
yemesi-içmesi, uyuması, eşiyle oynaşması bir
ibadettir, sadakadır, tasadduktur. Müslümanın hayatı ve
ölümü Allah içindir, çalışması ve kazanması Allah
içindir, malı ve canı Allah içindir; Allah'ın dini için
gerekli olduğu an varını-yoğunu ortaya koyabilecek
ruhi olgunluğa eren Müslümanın her davranışında
sevap vardır. Çünkü o bilir ki, "Allah, müminlerin canlarını,
mallarını cennet karşılığında
satın almıştır... O halde O'nunla
yaptığınız bu alış-verişten dolayı
sevinin. Gerçekten bu büyük bir başarıdır. (Bu
alışverişi yapanlar) tövbe eden, ibadet eden, hamdeden,
seyahat eden, rükû eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten
meneden ve Allah'ın sınırlarını koruyan
insanlardır. O müminleri müjdele" (et-Tevbe, 9/111, 112).

Fedakar KIZMAZ


Konular