Şamil | Kategoriler | Konular

Selem

SELEM

Satış bedeli peşin ödenerek mal
veresiye olmak üzere yapılan bir satım akdi. Burada, hazır
olan bir ivaz karşılığında nitelikleri belirli
bir ivazın zimmette bir borç olarak belli bir zaman sonunda
teslimini kapsayan bir akit söz konusudur.

Selem akdi Kitap, Sünnet ve İcmâ delilleri ile
meşrûdur. Borçlanma ile ilgili âyetin selem akdini de kapsamına
aldığı kabul edilmiştir. Âyette şöyle
buyurulur: "Ey iman edenler! Belli bir zamana kadar birbirinize
borçlandığınız zaman, onu yazınız"
(el-Bakara, 2/282). İbn Abbas: "Belli bir zamana kadar, selem
akdi yapmayı Allah Kitab-ı Keriminde helal kılmış
ve ona izin vermiştir" demiş ve sonra bu âyeti okumuştur
(Zeylâî, Nasbu'r-Râye, IV, 44).

İbn Abbas (r.a)'den rivayete göre, Rasûl-i Ekrem
(s.a.s) Medine'ye geldiği zaman, Ensar tarım ürünlerinde, bir
iki veya üç yıla kadar selem akdi yapıyorlardı.
Allah'ın elçisi şöyle buyurdu: "Kim bir şeyde selem
akdi yaparsa; belirli ölçüde, belirli tartıda ve belirli zamana
kadar yapsın" (Buhârî, Selem, 1, 2, 7; Müslim, Müsâkat,
128).

Diğer yandan para peşin mal veresiye
satışının câiz oluşu konusunda İslâm
âlimleri görüş birliğindedirler. Çünkü toplumun bu çeşit
alış-verişlere ihtiyacı vardır. İslâm da
ticaret hayatında toplumun tüm ihtiyaçlarını
karşılayacak prensiplere yer verilmiştir. İslâm'da
mevcut olmayan ve meydana gelmeme tehlikesi bulunan ma'dûmun satışı
yasaklanmış; fakat selem akdi bundan istisna edilmiştir.
Meselâ,10 dönüm tarladan çıkacak ürünü peşin para ile
satmak ma'dümun satışı olup, câiz değildir. Fakat
bir ton şu vasıftaki ürünü, şu kadar süre sonra teslim
etmek üzere peşin para ile satmak selem akdi olup, câizdir.

Selem akdinde satış bedeli nakit para,
altın, gümüş olabileceği gibi; buğday, arpa gibi
ölçüyle veya pamuk, demir gibi tartıyla alınıp
satılan misliyattan da olabilir. Ayrıca, satış bedeli
olacak paranın veya misli malın satıcıya peşin
olarak akit sırasında teslim edilmesi de gereklidir.

Selem konusu olan malda aşağıdaki
şartların bulunması gerekir:

1) Malın cinsinin belli olması. Buğday,
arpa, pirinç vb. gibi...

2) Nev'inin belirli olması. Kanada
buğdayı, sert buğday, sulama buğdayı gibi...

3) Sıfatının belirli olması.
İyi buğday, orta veya âdi buğday gibi... Cins, nevi ve
sıfatın belirtilmesi yeterli olup, akidde yeni üründen olmasını
şart koşmak câiz değildir. Aksi halde ma'dumu satmak olur.

4) Miktarın ölçü, tartı veya sayı ile
belirlenmesi gerekir. Bu hususların belirlenmemesi,
anlaşmazlığa yol açar ve akdi fesada götürür.

5) Bedellerde fazlalık ribasının iki
illetinden birisinin olmaması gerekir. Bunlar cins ve miktar
birliğidir. Çünkü bu takdirde faiz gerçekleşir. Bu iki
sıfattan birisinin bulunmasıyla nesîe ribası ortaya çıkar.
Diğer bir ifadeyle, selemde fazlalık ribasının
illetinin iki vasfından birisinin olmaması şarttır. Bu
da ya ölçü veya tartı, ya da cinstir. Çünkü fazlalık
ribasının illetinin iki özelliğinden birisi, nesîe ribasının
illetini oluşturur. Bu iki vasıftan birisi selemin iki bedelinde
yani satış bedeli ve malda bir araya gelirse nesîe ribası
olur. Kendisinde riba olan akit ise fasit olur. Peşin para ile
veresiye buğday satmak gibi satış bedeli ve mal ayrı
cinsten olmakla miktar birliği gerçekleşmezse, nesîe ribasının
illetinin mevcut olmaması yüzünden selem akdi geçerli olur. Bu da
miktar yahut cins birliğidir. Burada satış bedeli
kağıt para ise, sayıyla; altın veya gümüş ise,
ağırlık ölçüsüyle; selem konusu buğday ise, hacim
ölçüsüyle satıldığı için miktarlar eşit
sayılmaz (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî, V, 214, 186).

6) Selem konusu malın ta'yin ile muayyen hale
gelen mallardan olması. Altın, gümüş ve nakit para gibi
tayin ile belirli hale gelmeyen şeyler selem konusu olmaz. Çünkü
selemin konusu mebî'dir. Mebî ise tayin ile belirli hale gelmelidir. Altın,
gümüş ve nakit paralar bir alım satım akdinde yalnız
satış bedeli olmaya elverişlidirler. Külçe halindeki altın
ve gümüş için iki görüş vardır. Bazı bilginler
bunları basılmış dirhemlere benzetirken;
diğerleri ticaret eşyası saymaktadır. Bu prensipten
hareketle Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf kendi devirlerinde tedavülde bulunan
ve bakırdan basılan "fels" adı verilen madeni
paraları sayıyla alınıp satılan ticaret
mallarına benzetmişler ve bunların selem akdine sayı
hesabı ile konu (mebi) olabileceği görüşünü benimsemişlerdir.
İmam Muhammed ise bunları satış bedeli (semen)
niteliğinde görmüştür.

7) Malın veresiye olması. Hanefî, Mâlikî
ve Hanbelî mezheplerine göre selem akdinin vadeli olması gerekir.
Aksi halde, para ve mal peşin olunca normal satım akdi meydana
gelir. İmam Şâfiî ise bu konuda farklı düşünür.
Ona göre, vade belirlenmekle birlikte, akit sırasında veya
vadeden önce selem konusu mal, satıcının elinde mevcut
ise; nakit para ve mal her ikisi de peşin şekline dönüşür.
Şâfiî'nin bu görüşü elinde mal olduğu halde bunu
vermeyip darlık yaratan ve bu yolla mala rağbeti sunî olarak
sürdürmeye çalışan kimselere karşı tedbir
niteliğindedir. Bu, bir bakıma parasını peşin
ödeyen müşteriye, satıcının üreteceği malda
vade gelmeden de öncelik hakkı tanıma anlamına
gelmektedir.

8) Malın cinsinin akit tarihinden vade tarihine
kadar tür ve özellikleriyle çarşılarda mevcut olması ve
onun hububât gibi insanların elinde tükenmesi düşünülmeyen
mallardan bulunması gerekir. Eğer akit sırasında veya
teslim tarihinde mevcut olmaz yahut bu arada meyve, elma ve süt gibi
insanların elinde tükenirse, bu çeşit mallarda selem caiz
olmaz. Çünkü bu durumda teslim edememe riski söz konusu olur.

9) Selem akdinin kesin olması. Taraflardan her
ikisi veya birisi için muhayyerlik şartı konulamaz.

10) Malın tesliminde külfet ve masraf söz konusu
ise ifa yerinin belirlenmesi.

11) Malın, nitelikleri belirlenebilen cinsten
olması gerekir. Bunlar zimmette borç olabilen ve misliyat denilen
standart şeylerdir. Hanefiler ölçü, tartı veya sayı ile
alınıp satılan şeylerde selem akdini câiz görürken;
diğer mezhepler, hayvan, balık kemikli et gibi yukarıdaki
ölçülere uymayan ancak nitelikleri taraflarca belirlenen diğer
bazı mallarda da selem akdini geçerli saymışlardır
(es-Serahsî, el-Mebsût, XII,131,136; İbn Rüşd, Bidâyetü'l
Müctehid, II, 200).

Şamil İA


Konular