Şamil | Kategoriler | Konular

öşür

ÖŞÜR

Ondalık; onda bir; toprak ürünlerinden veya diğer
bazı kazançlardan alınan bir tür vergi anlamında bir
İslâm hukuku terimi; vergilendirmede kullanılan ve müslüman
vergi mükelleflerinden belirli sınıflar için, mahsulden alınan
onda veya yirmide bir oranındaki verginin adı.

Bu kelimenin, Asurluların altın veya ayn
olarak aldıkları "ışru-u" adlı vergiden
veya İbranice "ma'şer" denilen, tapınak yahut
krallara verilen onda bir oranındaki verginin adından
geldiği ileri sürülmüştür. Bu duruma göre öşür,
etimoloji bakımından, İslâm'ın çıkışından
önceki bazı toplumların vergi statüsünü ifade etmektedir.
İslâm, zekât yükümlülüğünü getirirken, bazı arazi
mahsullerinden alınacak zekat miktarını da belirlemiş
ve buna "öşür" adını vermiştir. Öşür
vergisi daha sonra, mülk arazinin bir çeşidine ad olmuş ve müslümanların
elindeki öşre tâbi araziye "öşür arazisi" denilmiştir
(Ali Şafak, İslâm Arazi Hukuku, İstanbul 1977, s. 105).

Öşür vergisi Kitap, Sünnet ve İcmâ
delillerine dayanır. Tahıl ve meyvelerde zekâtın gerekli
olduğu, Kur'an-ı Kerim'de ifade edilmektedir. "Ey iman
edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve size
yerden çıkardıklarımızdan sarfedin" (el-Bakara,
2/267). Ayetteki; Kazandığınız şeylerden maksat
ticaret malları olup, bunların zekâtı söz konusudur. Size
yerden çıkardığımız şeylerden maksat ise
tarım ürünleri olup, bunların da öşrü kastedilir (es-Serahsî,
el-Mebsût, III, II). Başka bir ayette bazı ürünlerden şöyle
söz edilir: "Çardaklı ve çardaksız bağları,
tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı
birbirine benzer ze benzemez şekilde yaratan O'dur. Ürün verdiği
zaman ürününden yiyin. Devşirildiği ve biçildiği gün
de hakkını verin? (el-En'âm, 6/141). İbn Abbas (ö.
68/687) ve Enes b. Mâlik'e (ö. 91/717) göre buradaki "hak''tan
maksat, farz olan zekât olup, bu da, onda bir veya yirmide bir nisbetinde
alınır.

Hadislerde şöyle buyurulur: "Toprağın
bitirdiği mahsulde onda bir zekat vardır" (es-Serahsî,
a.g.e., III, 2).

"Nehirlerin ve yağmur sularının
suladığı mahsullerde öşür (onda bir); hayvanla
sulanan mahsullerde yarım öşür (yirmide bir) vardır"
(Sahîh-i Müslim, terc. ve Şerh. A. Davudoğlu, İstanbul
1977, V, 280).

Öşür yükümlüsünün müslüman olması
gerekir. Gayri müslümlerden öşür vergisi alınmaz. Mümeyyiz
ve gayri mümeyyiz küçüklerle akıl hastalarının
ürünleri de, arazi, öşür arazisi olunca öşre tabidir.
Çünkü öşür bir ibadet olmaktan çok, nimetin külfeti kabilinden
sayılmıştır. Halbuki öşür dışındaki
diğer zekât yükümlülerinin âkıl ve bâliğ
olmaları şarttır. Bu konuda ibadetle yükümlü olmayanların
zekâtla da yükümlü olmayacakları prensibi benimsenmiştir (es-Serahsî,
a.g.e., III, 4; İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, el-Matbaatül-İlmiyye,
(t.y), II, 254).

Öşür, nimetin külfeti ve verimli toprağın
ürünü üzerinden alınan bir vergi olduğu için, İslâm
devleti tarafından zorla alınıp mahalline sarfedilebilir.

Öşür için toprağın öşür
arazisi statüsünde bulunması gerekir. Hz. Peygamber devrinde
başlayıp giderek gelişen ve çeşitlenen arazi statüleri
şunlardır: Mülk, mîrî, vakıf, metruk ve ölü (mevât)
arazi. Bunlardan mülk arazi, mülkiyeti ve yararlanma hakkı
şahıslara ait olan araziler olup, üçe ayrılır:

a. Süknâ ve tetimme-i süknâ denilen yerler: Evler,
arsalar, meskûn mahaller, köy, kasaba ve şehir içindeki
topraklardan ibarettir. Bunlar için öşür vergisi söz konusu olmaz.
İslâm devleti başka vergi koyabilir.

b. Harac arazisi: Fetih sırasında, gayri müslim
olan eski sahiplerinin elinde bırakılan ve haraç vergisine tabi
bulunan arazilerdir.

c. Öşür arazisi: Düşmanla, yapılan
savaş neticesinde ele geçirilerek gaziler arasında
paylaştırılan arazilerle, isteyerek İslâm'ı
kabul eden toplum fertlerinin ellerinde bırakılan topraklardan
ve müslümanlar tarafından imar ve ihyâ edilen yerlerden ibarettir.

Öşür arazisinin menşei ve meydana
geliş yılları:

a. Silah zoruyla fethedilip sahiplerinden zorla
alınan ve savaşçılara veya savaşa katılmayanlara
dağıtılan topraklar. Buna Hayber toprakları örnek
verilebilir. Hz. Peygamber'in Hayber'i fethetmesi üzerine, yahudilerle
araziler için ziraat ortakçılığı sözleşmesi
yapılmış; Hz. Ömer devrinde yahudiler bu bölgeden
sürgün edilince, araziler beytülmâle ve gazilere intikal etmiştir
(İbn Hişam, es-Sîre, Mısır 1938, III, 255, 256).

b. İslâmı kendi istekleriyle kabul edenlerin
ellerinde bırakılan araziler. Yemen ve Bahreyn toprakları
gibi... Hz. Peygamber devrinde Yemen halkı kendiliğinden
İslâm'a girdiği için topraklarına dokunulmadı.
Resulullah (s.a.s) onlara dinlerini öğretmek üzere Ebû Musa (ö.
44/664) ve Muaz b. Cebel (ö. 18/639)'i gönderdi ve dört çeşit
üründen zekât alınmasını emretti. Bunlar; buğday,
arpa, kuru hurma ve kuru üzümdür (es-Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne,
Kahire 1368, I, 294).

c. Ölü (mevât) araziden müslümanların ihyâ
ettiği topraklar.

Sahipleri öşür arazisi üzerinde dilediği
şekilde tasarruf edebilirler. Alınıp satılması,
kiralanması, rehin, hibe veya âriyet olarak başkasına
verilmesi mümkün ve caizdir. Öşür arazilerinden elde edilen
mahsuller öşre tabi olur (Ebû Yusuf, Kitabül-Harâc, Mısır
1352, s. 62, 63).

Hangi çeşit toprak ürünlerine öşür
gerekir?

Ebû Hanîfe'ye göre toprağın bitirdiği
her çeşit ürüne onda bir veya insan eliyle sulama vb. masraf yapılmışsa
yirmide bir zekât gerekir. Tahıl, sebze, meyve gibi... Bu konudaki
ayet ve hadisler umum (genellik) bildirir. Ayette şöyle buyurulur:
"Topraktan sizin için çıkardığımız
mahsulden (zekât) veriniz" (el-Bakara, 2/267). Hz. Peygamber de
şöyle buyurmuştur:

"Yağmur suyu ile sulanan yerden çıkan
mahsulde öşür vardır" (Buhârî, Zekât, 55; Müslim,
Zekât, 8; Ebû Dâvud, Zekât, 5,12; Tirmizî, Zekât,14).

Odun, kamış, ot ve saman gibi şeyler
genellikle kendiliğinden yetiştiği veya ziraattan maksat
bunları ekip biçmek olmadığı için öşre tabi
bulunmazlar (es-Serahsî, el-Mebsût, III, 2). Ebû Hanîfe'nin her çeşit
mahsulün öşre tabi olduğu görüşü, İbrahim en-Nehaî,
Mücahid, Hammad, İmam Züfer ve Ömer b. Abdülazîz'in benimsediği
görüş olup, İbn Abbas (r.anhümâ)'dan nakledilen bir rivayete
dayanır (A. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Terc., V, 281).

Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, özel bakım
gerektirmeden, bozulmaksızın bir yıl kalabilen ölçü veya
tartı ile alınıp satılan mahsullerde öşür
gerekir. Ancak dayanıklı olmayan ve uzunca süre bozulmadan
kalamayan sebzelerle kavun, karpuz ve hıyar gibi ürünlerde öşür
yoktur (es-Serahsî, a.g.e., III, 2-4).

Bir araziden hem öşür, hem vergi veya harac
birlikte alınmaz.

İmam Şâfiî'ye göre, topraktan çıkan,
biriktirilebilen, gıda maddesi yapılan ve insan eliyle
yetiştirilen buğday, arpa, pirinç, mercimek gibi tarım
ürünlerinde öşür gerekir (es-Seyyid Sabık, a.g.e., I, 295,
296).

Hasan el-Basrî, (ö. 110/728) eş-Şa'bî (ö.
103/721) ve es-Sevrî'ye (ö. 161/777) göre tarım ürünlerinden
yalnız haklarında nass bulunanlar zekâta tabidir. Hadiste sayılan
maddeler ise şunlardır: Buğday, arpa, mısır,
hurma ve kuru üzüm.

Toprak ürünlerinin öşre tâbi olması için
belirli bir nisap miktarı konulmuş mudur? Çok az miktarda çıkan
ürünlerden de öşür vermek gerekir mi?

Ebû Hanîfe'ye göre; öşür toprağından
çıkan ürün az olsun çok olsun, özel sulama yapılmamışsa,
yani yağmur veya nehir suları ile sulanmışsa onda bir;
dolap, su motoru, baraj ve benzeri teknik vasıtalarla sulanan toprak
ürünlerinden ise yirmide bir nispetinde zekât alınır.

Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, toprak
mahsulleri beş vesk (bir ton)'a kadar zekâttan muaftır. Hadiste
"Beş vesk'ten az olan mahsulde zekât yoktur" (eş-Şevkânî,
Neylül-Evtâr, IV, 126,138; Buhârî, Tecrîd-i Sarih (Terc.), V, 32, H.
No: 692) buyurulur. Bir vesk 200 kg.lık bir ağırlık
birimidir. Öşür, mâlî bir hak olup, Allah'ın teklif
etmesiyle vacib olmuştur. Bu yüzden diğer zekât nisabında
olduğu gibi burada da nisaba itibar edilir. Ebû Hanîfe ise öşrü,
ziraat yapılabilen toprağın külfeti sayar ve bu yüzden
nisabı gerekli görmez. Yukarıdaki beş vesk hadisini de
ticaret mallarının zekâtı ile ilgili olarak kabul eder (es-Serahsî,
a.g.e., III, 3).

Öşür, araziden elde edilen ürünün tamamı
üzerinden verilir. Ekip, biçme ve sulama masrafları, yükümlünün
diğer borçları veya aslî ihtiyaçları dikkate
alınmaz. Zaten masraflı bir tarım yapılmışsa
-sulama, gübreleme gibi- zekât miktarı yirmide bir'e düşeceği
için, masraf fazlalığı bu yolla giderilmiş olur. Bir
yıl içinde birden fazla ürün elde edilirse, her ürün için ayrı
ayrı öşür gerekir. Kısaca tarım ürünlerinin öşrü
için yıllanma zorunluluğu yoktur (İbnül-Hümâm,
Fethul-Kadîr, II, 8-9; el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 187).

Öşür, topraktan yararlanmanın bir
karşılığı olduğu ve nimete
karşılık bir külfet kabilinden sayıldığı
için, bunun İslâm devleti aracılığı ile
toplanması ve Tevbe Süresi 60 ncı ayette belirlenen yerlere
sarfedilmesi asıldır. Zekâta tabi mallar bâtınî ve
zahirî olmak üzere ikiye ayrılır. Nakit paralarla, altın,
gümüş; evlerde veya mağazalarda bulunan ticaret malları bâtınî
çeşidine girer. Bunların zekâtı İslâm'ın ilk
devirlerinde devlet tarafından toplanıp, gerekli yerlere
sarfedilirken; Hz. Osman devrinden itibaren sahiplerinin diyânetine bırakılmıştır.
Zekât yükümlüsü bunların zekâtını yoksullara bizzat
verir. Ancak bu hükme uymadıkları ortaya çıkarsa,
İslâm Devleti zekâtı zorla alıp, yoksul ve muhtaçlara dağıtabilir.
Hz. Ebû Bekir, hilâfeti zamanında zekât vermek istemeyenlere karşı
savaş açmıştır.

Sâime denilen hayvanlar, öşür ve memleket
arazisinin ürünleri, madenler, yer altındaki hazineler, gümrüklere
uğrayan ticaret malları zahirî mal adını alır.
Bunların zekâtını ve belirli oranlardaki vergilerini
İslâm devleti, görevli memurları aracılığı
ile tahsil ederek yerlerine sarfeder.

Sonuç olarak, insan eliyle yetiştirilen ve
ekonomik değeri olan tüm tarım ürünlerinin prensip olarak
onda bir veya yirmide bir oranında zekâta tâbi olması daha
uygundur. Hadîs-i şeriflerde bazı tarım ürünü çeşitlerinin
isim olarak belirtilmesi, "örnek kabilinden" sayılabilir.
Amaç, toprakta insan emeğiyle yetiştirilen ürünlerin bir
bölümünden yoksul kesimi yararlandırmak ve bu arazilerden
yararlananlara bir vergi yükü getirmek olduğuna göre, bu prensibi
tüm toprak mahsullerine uygulamak gerekir. Toprak sahibinin yoksulluk sınırını
aşması için bir ton'luk nisap muâfiyetinden yararlandırılması
da hakkaniyete uygun düşer.

Hamdi DÖNDÜREN


Konular