Şamil | Kategoriler | Konular

Nesefi

NESEFÎ

Meşhur Hanefi fıkıh, kelam ve tefsir
alimi.

Mâverâünnehir bölgesinin yetiştirdiği seçkin
âlimlerden Hâfızuddîn Ebul-Berekât Abdullah İbn Ahmed
en-Nesefi (öl. Ağustos 1310). Özbekistan'ın türkçe adıyla
"Karşı" diye bilinen Nesef şehrinde dünyaya
gelmiş ve orada yetişmiştir. Nesef şehrinin
bulunduğu bölgeye "Soğd" adı verilmektedir.
Nesefi'nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Birçok
eserinin İslâm âleminde meşhur ve yaygın olması,
medreselerde asırlar boyu okutulmuş olması yanında
hayatı, tahsili ve yetişmesi hakkında da yeterli bilgi
bulunmamaktadır. Ancak yazdığı eserlere bakarak onun,
Fıkıh, Usûl-i fıkıh, Kelam (Usûlu'd-dîn), Hadis ve
Tefsir'de çok iyi tahsil gördüğünü söylemek mümkündür.

Fıkıh'ta hocaları Bedruddîn Hâherzâde
(öl. 651/1253) ve Hamîduddîn ed-Darîr Ali İbn Muhammed el-Buhârî
(öl. 666/1267-1268)'dir. Ayrıca Şemsul-Eimme Muhammed İbn
Abdüssettâr el-Kerderî'den de ders almıştır.

Tahsilini bitirdikten sonra muhtelif şehirlerdeki
medreselerde, bu arada Kirman'daki el-Kutbiyye es-Sultâniyye medresesinde
müderrislik yapmış ve bu derslerinde kendi eserlerini de
okutmuştur. Talebelerinden Muzafferuddîn Ahmed İbn Ali es-Sââtî
(öl. 694/ 1294) ve Hüsâmuddîn Hüseyin ibn Ali es-Siğnâkî (öl.
714/1314) özellikle fıkıh sahasında meşhurdurlar.

Nesefi gerek ilim tahsili için, gerekse yetiştikten
sonra muhtelif seyahatler yapmışsa da sadece Bağdad'a
yaptığı seyahat bilinmektedir. Bu seyahatinde
Bağdad'da kaldığı sürede İmam Mergınânî
(öl. 593/1196)'nin el-Hidâye adlı eserini şerhettiği
kaynaklarda kaydedilmektedir (Lüknevî, el-Fevâidul-Behiyye fı Terâcimil-Hanefıyye,
Mısır 1324, s.102). Vefatı da bu yolculuğundan dönüşte
İzec şehrinde 710/ 1310 yılında olmuş ve oraya
defnedilmiştir.

Ebul-Berekât daha ziyade bir Hanefi fakîhi ve
usulcüsü olarak bilinir. Hattâ bazı kaynaklarda onun, mezhebde müctehidlerin
sonuncusu olduğu kaydedilir (Lüknevî, el-Fevâidul-Behiyye, s.
102). Zaten en meşhur eserleri de füru' ve usûlü ile Fıkıh
sahasındadır. Hemşehrisi Ebû Hafî Ömer en-Nesefi (ö.
537/1142) kadar olmasa bile Kelam sahasında da kıymetli eserler
meydana getirmiştir.

Nesefi, itikadda o zamanda bölgede yaygın
durumdaki Mâtürîdî mezhebine mensup olup yine o bölgelerde,
müslümanların kafalarım karıştırmaya çalışan
Kerramiyye ile, bundan daha önemli ve etkili olan Mu'tezile mezhebi ile
mücadele etmiş ve bunlara karşı Ehl-i Sünnet'i müdafaa
etmiştir.

Tesbit edilen yirmi bir eserinden önemli ve meşhur
olanları şunlardır:

1. el-Vâfi. Hanefi fıkhı üzere fürûul-fıkha
dair bir eseridir.

2. el-Kâf: el-Vâfi adlı kendi eserinin
şerhidir ve 684/ 1285 yılında tamamlamıştır.

3. Kenzu'd-Dekâik: Hanefi fıkhında dört
muteber eserden (el Mütûnul erbaa) biri olan bu eseri el-Vâtî adıyla
yazdığı fürûu fıkha dair eserinin hülâsasıdır.
Yaygın olarak meydana gelen hâdiselere verilen fetvaları içerir.
Herhalde medreselerde okutulmak üzere ders kitabı olarak
hazırlanmış ohnahdır. Zaten asırlar boyunca
medreselerde okutulmuş, Hanefî fıkıh âlimlerince çok
tutulmuş ve birçok şerhi yapılmıştır (Bu
şerhler için bk. Bedreddin Çetiner, Ebul-Berekât Abdullah İbn
Ahmed en-Nesefî ve Medâriku't-Tenzîl ve Hakâiku't-Te'vil Adlı
Eseri, Basılmamış doktora tezi, Erzurum 1984, s. 30-33).

4. Menârul-Envâr: el-Menâr fil-Usûl adıyla da
bilinir. Usûle dair kısa ama son derece meşhur bir eserdir. Bu
eserin de birçok şerh ve hâşiyeleri vardır. İlk
şerhi de yine müellif tarafından Keşfu'l-Esrâr adıyla
yapılmış olup 1316'da iki cilt halinde
neşredilmiştir. Şerh ve hâşiyelerinin
sayısı 24'ü bulmaktadır.

5. Şerhul-Kasîdetü'l-Lâmiyye fi't-Tevhîd:
Kelâm sahasında İmamul-Harameyn Muhammed İbn Osman el-Ûşî
(öl. 569/1173)'nin Kasîdetul-Lâmiyye'sinin şerhidir.

6. Umdetul-Akâid: Kelama dairdir. İlk şerhi
el-l'timâd adıyla yine kendisine aittir. Bunun
dışında yedi şerhi daha vardır.

7. Medâriku't-Tenzîl ve Hakâiku't-Te'vîl: Nesefi
Tefsiri olarak bilinen tefsiridir.

M.1220 yıllarında başlayan, başta Mâverâünnehir
bölgesi olmak üzere hemen bütün İslâm ülkelerini tahrip eden,
kütüphaneleri yok eden, ilim erbabını halktan ayırmadan
katleden Moğol istilâsının hemen akabinde Mâverâünnehir'de
yetişen âlimler arasında mümtaz bir mevkiye sahip olan
Ebu't-Berekât en-Nesefi hemen bütün İslâmî ilimlerde zirveye tırmanabilen
nâdir âlimlerdendir. Türk olmasına rağmen eserlerini
zamanındaki teâmüle uyarak bütün müslümanların ortak dili
olan Arapça ile yazmıştır.

Nesefî Tefsiri

Eser, bir dirayet tefsiridir. Kısa, özlü, kolay
anlaşılır bir arapça ile kaleme alınmıştır.
Ebul-Berekât, bu tefsirinin özelliklerini tefsirin çok kısa olan
mukaddimesinde şöyle belirtir:

"İsteğine icabet etmem taayyün eden bir
zât benden te'vîlâta dair orta hacimli bir eser yazmamı istedi. Bu
kitab, i'râb (dilbilgisi tahlilleri) ve kırâât vecihlerini
toplayacak, bedî ve işârât ilimlerini ihtiva edecek, Ehl-i sünnet
vel-Cemâat'ın sözlerini içine alacak, bid'at ve dalâlet ehlinin
bâtıl görüşlerinden uzak olacak, usandıracak kadar uzun,
anlamı bozacak derecede kısa olmayacaktı. Hazer ve
sakınma yolunu tutup buna beşerin gücünün yetmeyeceği düşüncesiyle
adımımı bir ileri atıyor, bir geri alıyordum. Ama
sonunda birçok engele rağmen Allah'ın izniyle bu esere
başladım ve kısa bir sürede de tamamladım" (Medâriku't-Tenzîl,
Mısır t.y., 1, 2).

Bazı kaynaklarda bu tefsirin Zemahşerî (öl.
538/1143)'nin el-Keşşâf adlı tefsirinden özetlenmiş
olduğu iddia edilirse de belki ondan çokça istifade ettiği söylenebilir.
Bir de Keşşâf'taki mu'tezile mezhebini teyid eden açıklamaları
ve te'villeri ayıklamaya çalıştığı görülüyor.

Tefsir gramer ağırlıklıdır.
Ayetlerin dil yönünden tahliline çokça yer verilir. Tefsirde Arap dil
bilgisinin tefsirle birlikte verilmeye çalışıldığı
açıkça sezilir. Eserde mütevatir kıraatlere
(el-Kıraatul-Aşr) işaret edilir. Çoğu zaman da
kıraat farklılıkları tefsirde malzeme olarak
kullanılmaz. Şâz kıraatlara yer verilmez. Halbuki
kendisinden özetlendiği iddia edilen el-Keşşâf tefsirinde
şâz kırâatlere çokça yer verilir ve bu şâz kıraatlerden
te'vilde yararlanılır.

Eserde çok hadis kullanılmakla birlikte
(Kur'an'ın hadisle tefsiri), rivayet tefsirlerinde görülen metodla
değil de sadece ayetlerin tefsiri ile ilgili kısımları
alınmış, bazan da hadisler manâ olarak verilmiştir.
Az olmakla birlikte hadislerin bulunduğu eserlere işaret
edildiği de vakidir. Sûrelerin ve bazı ayetlerin faziletlerine
dair verdiği hadislerin birçoğunun ihtiyatla
karşılanması gerekir. Bu tefsirde uydurma hadis olmamakla
birlikte zayıf hadislerin bulunduğu söylenebilir. Öte yandan
az da olsa isrâiliyyâta rastlanır ama çoğunlukla
bunların isrâiliyyâttan olduğuna işaret edilir.

Bu arada Nesefî, tefsirine birçok tarihî olay ve kıssayı
da almış, çokça istifade ettiği Zemahşerî'nin el-Keşşsâfının
aksine mutasavvıfların görüşlerine eserinde yer
ermiş; zaman zaman tasavvuf kokan, tasavvuf neşvesi bulunan ahlâkî
sözler ve açıklamalarla tefsirini süslemiştir. Onun,
el-Hasenul-Basrî (öl. 110/728), Sâbit İbn Eslem el-Bunânî (öl.
127/744), Mâlik İbn Dînâr (öl.131/748), İbrahim Edhem (öl.
161/778), Cüneyd-i Bağdâdî (öl. 279/908); Zünnûn el-Mısrî
(öl. 245/858), Sehl İbn Abdullah et-Tusterî (öl. 283/912) ve
Huseyn İbn Mansûr el-Hallâc (öl. 309/922) gibi ilk devir
sûfîlerinden eserinde nakillerde bulunduğunu görüyoruz. Bu, her
ne kadar onun herhangi bir tarikata müntesib olduğunu göstermese
de, sûfilere bir sevgi beslediği ve onların meşrebine
meylettiğinin delilidir. En azından eserini özetlediği
iddia edilen Zemahşerî gibi tasavvufa karşı değildir.

Zamanına kadar ki müfessirlerden ve bu arada
Zemahşerî'nin el-Keşşâf'ı, Fahreddin er-Râzî (öl.
606/1210)'nin Tefsîr-iKebîr'i, İmam Mâtürîdî (öl. 333/944)'nin
Te'vîlâtul-Kur'an'ı, Zeccâc (öl. 311/923) ve el-Ferrâ (öl.
207/823)'nın Maânil-Kur'ân'ları gibi belli başlı
tefsirlerden ve gerek Sahabe, gerekse Tâbiûn devrinin meşhur müfessirlerinden
nakillerde bulunmuş, onların tefsire dair görüşlerini
kısaca vermiş; bir ayetin tefsirinde birden fazla açıklama
varsa çoğunlukla bunlar arasında tercihte bulunmadan hepsini
sıralamayı tercih etmiştir. Ancak onun, tefsirdeki
zayıf görüşleri "kîle = denildi ki..."
şeklinde verdiği gözden kaçmıyor. Garîbul-Kur'an'a dair
açıklamalarını çoğunlukla sahabe devri müfessirlerinden
İbn Abbâs'a dayandırır.

Nesefi bu eserinde nüzûl sebeplerini vermeye ayrı
bir özen gösterir. Bazan birden fazla nüzûl sebebi zikrederse de
bunların bir kısmı "o ayetin hükmü içine giren
birtakım münferid olayları hikâye" kabilindendir.

Eserin müellifi Mâtürîdî, Hanefi mezhebine mensup
olduğu için tefsirde bu mezheblerin görüşleri Kur'an'dan
delillendirilmeye çalışılmış; diğer
mezheblerin ve özellikle amelî konularda Şâfiî mezhebinin,
itikâdî konularda Mu'tezile ile diğer Ehl-i sünnete muarız
mezheblerin görüşleri tenkid, red ve çürütülmeye çalışılmıştır.
Ancak Mu'tezile'nin fikirleri çürütülmeye çalışılırken
yapılan te'villerde Mutezilenin (yani el-Keşşâf
müellifinin) kullandığı ifadeler aynen
alınmıştır ki bu da Mu'tezilî fikirlerin
çürütülmesinde pek başarılı olamadığı
neticesine götürür.

Nesetî, Kur'an-ı Kerim'de neshin
varlığını kabul ettiğini bu tefsirinde gösteriyor.
Ancak mensûh olduğu iddia edilen birçok ayetin aslında mensuh
olmadıklarını, nâsihleri ile aralarının
telifinin mümkün olduğunu söyler. Öte yandan hurûf-u mukattaa
gibi bazı müteşabihlerin te'viline dair kendisinden önceki
müfessirlerin söylediklerini yorumsuz olarak verir. Bu arada özellikle
Allah Teâlâ'nın sıfatları ile ilgili müteşâbih
ayetlerin teviline girişmez. Bunları te'vile yeltenen Mu'tezile,
mücessime, müşebbihe gibi mezheblerin tevillerini şiddetle
reddeder. Bu da Nesefinin Ehl-i sünnet akîdesine sıkı
sıkıya bağlı olduğunun bir göstergesidir.

Medâriku't-Tenzîl ın muhtelif dünya
kütüphanelerinde çok miktarda yazma nüshası olup Hindistan'da,
Mısır'da ve Türkiye'de defalarca basılmıştır.
En yaygın baskıları dört cilt halindeki Mısır ve
altı cilt halindeki Mecmau't-Tefâsîr içindeki Türkiye baskılarıdır.

Hind âlimlerinden Muhammed Abdülhak el-Hindî bu
esere el-İklîl adıyla bir hâşiye yapmış ve bu hâşiye
1336'da Hindistan'da dört cilt halinde basılmıştır.

Bu tefsir asırlar boyunca -özellikle kısa
bir tefsir olduğu için- medreselerde okutulagelmiştir. Halen de
bazı İslâm ülkelerindeki üniversitelerde (el-Ezher
Üniversitesi gibi) ders kitabı olarak okutulmaktadır.

Bedreddin ÇETİNER


Konular