Şamil | Kategoriler | Konular

Münkir

MÜNKİR

İnkâr eden, Allah'ın
varlığını, birliğini; tek
ilahlığını kabul ve tasdik etmeyen imansız kimse.

İnkâr, sözlükte nehy etmek, hoş görmemek,
reddetmek, bilmemek mânalarına gelir.

İnkâr kelimesi Kur'an-ı Kerim'in pek çok
ayetlerinde geçmektedir:

"Kendilerine kitap verdiklerimizden iman edenler,
sana indirilen bu Kur'an ile ferah(lık) duyuyorlar. Düşmanlıklarından
ötürü Peygamber'in aleyhinde hizipleşenlerden Kur'an'ın bir
kısmını inkâr eden de var. (Ey Resûlüm) de ki; Ben yalnız
Allah'a ibadet etmekle ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ancak
O'na davet ederim ve dönüp varışım da ancak O'nadır"
(er-Ra'd, 13/36).

"Müşrikler, Allah'ın nimetini
tanırlar, ikrar ederler. Sonra (Allah'tan başkasına ibadet
ederek) O'nu inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir" (en-Nahl,
16/83);

"İşte bu Kur'ân da bizim indirdiğimiz
mübarek bir zikirdir. (İman edenler için rahmet ve feyiz kaynağıdır).
Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?" (el-Enbiya, 21/50).

"Yoksa Peygamberlerini (doğruluk, emanet ve güzel
ahlâkla) tanımadılar da onun için mi inkâr ediyorlar?" (el-Mü'minun,
23/69).

Görüldüğü gibi inkâr, küfür manasında
kullanılmıştır. Küfür ise imanın
karşıtıdır.

Münkir müslüman olmadan inkâr ediyorsa, genelde ona
"kâfir" denir. Müslüman olduktan sonra İslâm'ın tümünü
veya bir kısmını kabul etmiyor, inkâr ediyorsa, ona da
"münkir-mürted" denir. Meselâ bir kimse kati delil ile sabit
olan bir haramı helâl veya bir helâli haram- kabul etse kâfir olur.
Çünkü dinî zaruretleri tamamen kabul etmemiş olur.

Ebu Hureyre (r.a.) rivayet eder:

"Rasulullah(s.a.s.)'in vefatından sonra Ebu
Bekr(r.a.)'in hilâfeti zamanında Araplardan bir kısmı kâfir
olunca zekatlarını vermemekte direnince, Hz. Ebu Bekr (r.a.)
onlara karşı savaş ilan etti. Hz. Ömer (r.a.): "Rasûlüllah
(s.a.s.), "Lailaheilallah" deyinceye kadar insanlarla savaşmakla
emrolundunuz. Bunu diyen, İslâm'ın alınması gereken
hakkı dışında malını ve canını
benden korumuştur" dediği halde sen bunlara karşı
nasıl savaş ilan edersin" deyince, Hz. Ebu Bekr (r.a.)
şöyle dedi: "Vallahi namaz ile zekâtı ayırana (namaz
kıldığı halde zekâtını vermeyene)
karşı savaşırım. Çünkü zekât malın
hakkıdır. Vallahi, Rasûlüllah(s.a.s.)'e verdikleri devenin (dizine)
bağlandığı ipi dahi bana vermezlerse onlarla
savaşırım." Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) şöyle
dedi: "Vallahi! Allah'ın Ebu Bekr'in gönlünü savaş için
aydınlattığını gördüm. Bunun, hakkın ta
kendisi olduğunu anladım" (Buharî, Müslim'den İmam
en-Nevevî, Riyüzü's-Salihin, s. 410).

"İman ile İslâm aynı şeydir.
Çünkü iman Allah'ı, bildirdiği emir ve yasaklarında
tasdik etmektir. İslâm ise, Allah'ın Rubûbiyyetine boyun eğip
itaat etmektir. Bu da ancak emir ve yasaklarını benimsemekle
olur. O halde, taşıdıkları hüküm bakımından
iman, İslam'dan ayrılamaz ve aralarında bir
ayrılık yoktur" (Nureddin es-Sabunî el-Bidâye fi
Usuli'd-Din, Dımaşk 1396/1979).

Şu halde, İslâm itikadına göre
İslâm'ın bazı hükümlerini kabul, bazılarını
inkar (reddetmek kabul etmemek) müslüman için söz konusu değildir.
Bir hüküm ister itikad, ister amelle ilgili olsun onu inkâr etmek kişiyi
dinden çıkarır.

Bu, son derece nâzik ve hassas bir konudur. Her
müslümanın özellikle itikâdî konularda İslâmî bilgileri
yeterince öğrenmesi şarttır. Aksi halde, muhtelif
yanlış ve çarpık fikirlerin kol gezdiği ehliyetsiz ve
yetkisiz kişilerin boy gösterdiği toplumlarda, küfür ve
inkâra kadar götürecek fikir ve düşüncelere kapılmak pek de
zor değildir.

Davalı ile davacı arasında
anlaşmazlık olursa, davacı (müddei, iddia eden) davasını
ya delil veya iki şahidle isbat etmelidir. Delil yok ise, iki
şahid de getiremezse münkir (iddiayı inkâr eden) yemin etmek
zorundadır.

Yemin ederse dava düşer; edemezse veya etmezse,
davacı iddia ettiği hakkını alır. Böylelikle
"Beyyine Müddei için ve yemin münkir üzerinedir" İslam
Hukuku kaidesi ortaya çıkmış oluyor.

Abdullah ÜNALAN


Konular