Şamil | Kategoriler | Konular

Muhtesib

MUHTESİB

İslâm dünyasında, iyilikleri emretmek ve kötülüklerden
vazgeçirmek "el-emr bi'l-maruf ve'n-nehy ani'l münker"e
gayesiyle kurulan teşkilâtın başında bulunan görevli.
Muhtesib, tarihte kurulmuş bulunan bütün müslüman devletlerde bu
isimle, bazen da "İhtasâb emini" veya 1242 (1826) yılından
itibâren Osmanlılarda "İhtisâb Ağası" gibi
isimlerle de anılmaktadır.

Muhtesib, İslâm'ın hoş
karşılamayıp çirkin gördüğü her türlü kötülüğü
(münkeri) ortadan kaldırmaya çalışırdı. Gerçi
İslam'da, iyiliğin emr edilmesi ve kötülüklerden sakınılmasına
nezâret etme, bütün müslümanların yerine getirmesi gereken müşterek
bir vazifedir (Âli İmrân, 3 110-114, et-Tevbe, 9/71). Ancak diğer
bazı emirlerde olduğu gibi bunun da öneminden dolayı bir
grup müslüman tarafından yerine getirilmesi, diğerlerini de
sorumluluktan kurtarır. Bu nedenle İslâm kurumları
arasından, bu görevi yüklenen yeni bir kurum doğdu ki bu,
"İhtisâb" veya "Hisbe"den başka bir
şey değildi. İslâm âleminde, Hz. Peygamber devrinde
ortaya çıkan hisbe müessesesinin (Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm,
Kitâbu'l-Emvâl, Mısır 1968, s. 711; İbn Sa'd,
et-Tabakatu'l-Kübrâ, Kahire 1358, III,192; İbn Abdi'l-Berr,
el-İstiâb fi Ma'rifeti'l-Ashâb, Mısır 1328, IV, 341.)
başında bulunan muhtesibin vazifelerini günümüzde yalnız
bir müessesede toplamak mümkün değildir.

Gerçekten, iyiliklerin yapılmasını
emretmek ve kötülüklerin işlenmesini önlemek maksadıyla
kurulan ihtisab müessesesinin başında bulunan muhtesib,
şeriata uygun hareket edilmesini sağlardı (R. Levy,
"Muhtesib" İA, VIII, 532). O, müslümanların
yaşadığı bölgelerde, cuma namazları için
câmiye gitmelerine dikkat eder, sayıları kırkı
aşan topluluklarda cemaat teşkilâtının
kurulmasını sağlardı. Ramazan ayında alenen oruç
yiyenler, içki içip sarhoş olanlar, iddet beklenmeden evlenen
kadınlar, yasak musiki aletlerini çalanlar... hep ona hesap vermek
zorunda idiler. O, velâyetle bu vazifeye getirildiği için geniş
bir tazir salâhiyetine de sahiptir. Bu bakımdan, okulları
teftiş eder, öğrencileri haddinden fazla döven öğretmenleri
cezalandırır, düşmanın eline geçtiği zaman
işine yarayabilecek her türlü harp malzemesinin satışını
yasaklar. Muhtesib, aynı zamanda, çarşıların nizam ve
intizamını sağlamaya, ölçü ve tartıları
kontrol etmeye, şeriatla alay edenleri takibe, komşu
hakkında tecavüzü önlemeye, zimmî (İslâm devletinin
idaresinde yaşayan gayri müslim vatandaş)lere ait
binaların müslümanlarınkinden daha yüksek yapılmamasına
dikkat etmeye kadar varan (Hasan İbrahim Hasan, Tarihu'l İslâm,
Kahire 1964, I, 489) yetkilere sahiptir.

Gerek yukarıda sayılan bir kısım
vazifeleri, gerekse daha sonra temas edilecek görev ve yetkilerini kullanırken,
muhtesibin izlemesi gereken bazı metodlar bulunmaktadır.
Binaenaleyh, onun mevki ve taziri, işlenen fiile göre hafiften
şiddetliye doğru şöyle bir sıra izler:

a) Bilmek, haberdar olmak: Bundan maksad, münkerin işlenmesinden
haberdar olunmasıdır. Bunun da meşru bir şekilde
olması gerekir. Tecessüs yasaktır.

b) Bildirmek: İşlenen münkerin sebebi bazan
bilgisizlik olabilir. Binaenaleyh, bilmediği için emri ve yasakları
çiğneyen ve dinî talimata aykırı hareket eden kimselere,
bilmedikleri konular uygun bir usul ve metodla anlatılır.

c) Öğüt vermek: Doğru yolu göstermek ve
Allah korkusunu hatırlatmak suretiyle münkerin işlenmesini
önlemeye çalışmak.

d) Tekdir etmek: Münkeri işleyen, iyi ve
tatlı sözden anlamaz öğüt ile alay etmeye kalkışırsa
bu yola baş vurulur.

e) El ile müdahale edip düzeltmek: İçkiyi
dökmek, oyun aletlerini kırmak; gasb edilmiş araziden
gasbı çekip çıkarmak. Muhtesib buraya kadar anlatılan
işleri yaparken herhangi bir izne muhtaç değildir. Fakat,
bunlardan sonraki durumlarda mutlaka izin gerekmektedir.

f) Sopa ile tehdid: Dövmek veya başka türlü
cezalandırmakla tehdid etmek.

g) Sopa atmak: Yukarıda belirtilen çare ve
usûller münkeri önlemek için kâfi gelmez ve sopalamak gerekli olursa
bu da uygulanır.

h) Silâh kullanmak: Bu, son çaredir. Nâdiren baş
vurulur. Daha çok karşı tarafın silâh kullanması
buna sebep olur (Bu maddelerin geniş açıklaması için bk.
Taşköprüzâde İsameddin Ahmed Efendi, Mevzuatu'l-Ulüm, Trc.
Kemaleddin Mehmed Efendi, İstanbul 1313, II, 570; Haydarîzâde
İbrahim, "Emr bi'l-maruf ve Nehy ani'l-Münker" Sebilürreşâd
1336 XV/370, 109).

Muhtesib, bütün bu işleri yaparken iki şeye
sahip olmalıdır. Bunlardan biri bilgi, diğeri de kudrettir.
Gerçekten, neyin helâl neyin de haram olduğunu bilmeyen, Şerîat
ahkâmına hakkıyla vakıf olmayan bir kimsenin muhtesib
olması düşünülemez. Ayrıca kudret, cesaret ve
yaptırım gücü bulunmayan bir kimsenin muhtesib olması da
düşünülemez. Çünkü muhtesibin vazifelerinden bir kısmı
anında müdahaleyi gerektiren cinstendir. Demek oluyor ki, muhtesibin
vazifesi, nerede ve ne şekilde olursa olsun gördüğü münkeri
(kötülüğü) bertaraf etmektedir (Müslim, İman 78; Tirmizî,
Fiten 11; Nesaî, İman 17).

Daha önce de temas edildiği gibi Hz. Peygamber
zamanından itibaren varlığı bilinen hisbe müessesesinin,
İslâm tarihinin daha sonraki dönemlerinde önemli bir yer işgal
ettiği bilinmektedir (Yusuf Ziya Kavakçı, Hisbe Teşkilâtı,
Ankara 1975, s. 51-52).

İslâm'ın ilk devirlerinden itibaren
geniş yetkilerle mücehhez kılınan muhtesibin bu
vazifelerini yalnız bir müessesede toplamanın mümkün olmadığını
daha önce kaydedilmişti. Muhtesib başlangıçta, İslâm
toplumunda sosyal huzuru sağlayan dinî bir görevli hüviyetini taşımakla
beraber, daha sonraları farklı vazifeleri de yüklenmiştir.
Taşköprüzâde, muhtesibin bazı vazifelerini şu
şekilde sıralar:

a. Câmilerle ilgili olanlar: Namazda taksir edenler, kıraatta
lahn eyleyenler, vakitlere riayet etmeyenler, halka Allah'ın
rahmetinin geniş olduğunu söyleyerek devamlı ümit veren
hatipler muhtesib tarafından engel olunurlar.

b. Pazarlarla ilgili olanlar: Eşyanın
kusurunu saklayıp satan, yalan söyleyen ve haram eşya
bulunduranlara da engel olur.

c. Yollarla ilgili olanlar: Binalarla yolu daraltanlar,
yol üzerine yük koyanlar ve yolları kirletenler de muhtesibe hesab
vermek zorundadırlar.

d. Hamamlarla ilgili olanlar: Hamamlarda keşf-i
avret ve masaja engel olur; (Osmanlı dönemi için), gayri müslimler
ile müslümanlara verilen peştamalların farklı
olmasına dikkat eder.

e. Amme ile ilgili olanlar: Kendi evi dururken,
başka yerlere gidip ora halkını irşad etmeye çalışan
kişiler de muhtesib tarafından oradan alınıp kendi
memleketlerine gönderilirler. Zira, kişinin evi, yakınları
ve mahallesi, onun uzak ve başka yerlere gitmesine mani olur
(Mevzuatu'l-Ulum, II, 576-77)

Osmanlılarda, kadı'nın
yardımcısı olarak vazife gören muhtesibin, yukarıda
belirtilen bazı yetkilerine ilâveten XV ve XVI. asır İhtisâb
kanunnâmelerinde bunlarla ilgili daha geniş bilgiler vardır.
Hatta bu kanunnâmelerden biri olan "İstanbul İhtisâb
Kanunnâmesi"nde; "fi'l-cümle bu zikr olunandan gayrı her
ne kim Allah Teâlâ yaratmıştır, mecmuını,
muhtesib görüp gözetse gerektir" denilerek muhtesibin ne kadar
yetki ve sorumluluk sahibi olduğu belirtilmek istenir. Bu kanunnâmelerden
ve 14 Aralık 1479 tarihli Edirne şehrine İhtisâb Ağası
tayini ile ilgili bir hükümden anlaşıldığına göre
muhtesibin vazifelerini genel olarak üç grupta toplamak mümkündür:

1. Ekonomik ve sosyal hayatla ilgili olanlar,

2. İbadetle ilgili olanlar,

3. Adlî hayatla ilgili olanlar.

Osmanlılarda kadısı bulunan her
şehirde (kaza) mutlaka bir de muhtesib bulunmaktadır. Toplumda
meydana gelen olaylar ve işlenen fiiller ya iyilik veya kötülük
olacağına göre; muhtesib, hiç bir davranışın
dışında kalamayacaktır. Bu bakımdan muhtesib
olarak devlet tarafından seçilecek olan kimsenin çok iyi, bilgili,
ahlâklı, rüşvete tevessül etmeyen, Allah'tan korkan kimseler
arasından seçilmesi icab etmektedir. Osmanlı döneminde
iktisadî vazifesi de ağırlık kazanan bu görevlinin,
halkla fazla haşır neşir olmaması için, görev
süresi bir yıl ile kayıtlanmıştır. Binaenaleyh
vazifeye başlamasından bir sene sonra muhtesib derhal vazifeden
ayrılır Yerine bir başkası seçilir. Gerçekten
önemli bir vazife icra eden bu yetkilinin diğer insanlardan
ayrılan bazı özelliklerinin bulunması gerekmektedir. Müslümanları
devamlı kontrol altında bulunduran bir kimse olarak onun
aşağıdaki sıfatları taşıması
gerekmektedir:

a. Müslüman olmak: Müslüman olmayan kimseler bu
vazifeyi yapamazlar. Zira bu, dinî bir vazifedir. Bunun için dinin aslını
inkâr eden ve müslüman olmayan bir kimse bu vazifeye tayin edilemez.

b. Mükellefiyet: Muhtesib olmanın
şartlarından biri de mükellefiyettir. Bu çağa
gelmemiş birinin bu vazifeye getirilmesi devlet otoritesini sarsacak
bir durumdur. Bu bakımdan çocuk yaşta birinin muhtesib olarak
tayini mümkün değildir.

c. Erkek olmak: Her ne kadar Hz. Peygamber
zamanında, Hz. Ömer'in akrabalarından biri olan Şifa binti
Abdullah adında bir kadın bu vazifeye getirilmiş ise de,
bunun istisna olduğu belirtilerek, güç ve kuvvet isteyen bir konuda
kadınların vazifelendirilmesi hoş
karşılanmamaktadır.

d. Adalet: Muhtesibte bulunması gereken
sıfatlardan biri de adalettir. Muhtesibin herkese karşı
âdil davranması gerekir.

e. İzin: Muhtesibin vazifesini icra ederken
hafiften şiddetliye doğru bir metod takip etmesi gerekir. Bunun
için, sadece tarif, va'z ve nasihat gibi konularda izne gerek olmadığı
açıktır. Ancak münkeri ortadan kaldırma, dövme ve hatta
haps etme gibi konularda devletin izninin bulunması gerekir.

f. Kudret: Muhtesib, gördüğü münkeri ortadan
kaldırmaya güç sahibi olacaktır. Âciz olan bir kimse bu
vazifeyi yapamaz. O, ancak kalben buğz eder.

g. İlim: Muhtesib olacak kimsede bulunması
gereken sıfatlardan biri de âlimliktir. Onun, sadece dinî emir ve
nehiyleri bilmesi de yetmez. O, kendisini ilgilendiren ekonomik konularda
da bilgi sahibi olmalıdır.

h. İlmiyle âmil olmak: Muhtesib ilmiyle âmil
olmalı ve bildiği şeyleri önce kendi nefsinde tatbik
etmelidir.

i. Allah rızası: Muhtesib her türlü fiil,
söz ve davranışlarında Allah rızasını gözetmeli,
iyi niyet sahibi olmalı, riya ve gösterişten uzak
durmalıdır.

k. Takva sahibi olmak: Onun takva sahibi olması
istenir. Zira, bildikleri ile amel etme, büyük ölçüde buna bağlıdır.

1. İyi ahlâk: Bazı kimselerin, kötülüklerden
alıkonulması hususunda ilim ve takva yeterli gelmeyebilir. Böyle
durumlarda acele etmeksizin yumuşak davranmak gerekir. Bu da iyi
ahlak ile mümkündür.

Görüldüğü gibi, İslâm dünyasında
Hz. Peygamberle ortaya çıkan ve iyiliklerin
yapılmasını, kötülüklerin ise yasaklanmasını
sağlamaya çalışan hisbe müessesesinin başında
bulunan muhtesib, büyük bir hizmeti yerine getiriyordu. O, bu hizmeti
yerine getirirken birçok yardımcı da kullanırdı.

Ziya KAZICI


Konular