Şamil | Kategoriler | Konular

Muaşeret

MUÂŞERET

İyi ve uygun bir hayat yaşama, insanlarla
ülfet etme, iyi geçinme gibi anlamlara gelen bir İslâm ahlâkı
terimi. Bu terim daha ziyade "adâb" kelimesiyle birlikte adab-ı
muaşeret şeklinde kullanılır. Adâb, ahlâk ve terbiye
kuralları anlamına geldiğine göre ikisi birlikte; "Mutlu,
başarılı, yararlı, uyumlu yaşamanın
gerektiği kurallar topluluğu" demektir.

Her ümmetin akidesine dayalı ahlâki anlayışından
kaynaklanan âdâbı muâşeret (görgü kuralları)
vardır. Bu kurallar zaman içinde oluşur ve bütün topluma
mâlolur.

Müslümanlar her hususta olduğu gibi muâşeret
esaslarında da en büyük örnek olan Hz. Peygamber (s.a.s)'e tâbi
olmak durumundadırlar. Çünkü Peygamber Efendimiz, Yüce Allah'ın
belirttiği hayat kurallarını şahsında
yaşayarak müslümanlara örnek olmuştur.

İslâm'ın bu konu ile ilgili
kurallarını şöyle özetleyebiliriz:

Müslüman kendisini gözle görünen pisliklerden
temizlediği gibi görünmeyen pisliklerden de uzak tutar. Yani
bedenini, elbisesini ve çevresini temiz tutar; yalan söylemez, iftira
etmez, dedikodu yapmaz, kimseye çekememezlik duygusu taşımaz,
rızkını helâl yoldan sağlar, harama sapmaz. Müslüman
evinde hanımına, çocuklarına ve komşularına,
işyerinde mesâi arkadaşlarına ve işyeri
komşularına karşı nâzik, sevimli ve güleryüzlü
davranır. Müslüman, bulunduğu her yerde bilhassa yoksullara ve
ihtiyaç sahiplerine yardımcı olur, ilim tahsiliyle
uğraşan fakir öğrencilerin ihtiyaçlarını
karşılar; tertipli, düzenli, plânlı ve programlı bir
hayat yaşar. Bu yönüyle herkese örnek olur.

Müslüman, küçüklerine şefkat, büyüklerine
hürmet besler; sohbet ve toplantılarda, toplu taşıma araçlarında
yaşlılara yer verir. Kadınlara karşı da nazik ve
saygılı davranır. Peygamberimiz, hanımlarına son
derece nâzik davranırdı. Bir defa olsun onları
incitmemiş, kötü söz söylememiştir.

Müslüman, mütevazi otur; büyüklenmekten,
bencillikten ve kendini beğenmişlikten sakınır. Bir
işe sağdan başlamak da, İslâm da, görgü kuralları
arasındadır. Peygamberimiz yemeği sağ eliyle yer,
elbise veya ayakkabısını giyerken sağdan
başlardı. Sol el ise taharet ve benzeri işlerde
kullanılır. Yemeğe besmele ile başlamak, bitince de
"elhamdilillâh" demek esastır. Herkesin kendi önünden
yemesi, kapta yemek artığı bırakılmaması,
artık dökülmemesi, ekmek kırıntılarının
toplanarak yenilmesi İslâmda muâşeret âdâbı
arasında sayılır. Peygamberimiz kendisini davet eden,
yoksul bir kişi de olsa -zamanı müsâitse dâvete icâbet
ederdi. Yemekler arasında ayırım yapmaz; arzu ederse yer,
etmezse yemezdi. Karnı doymuş bile olsa izin
almaksızın sofradan kalkmayı uygun bulmazdı. Tabii bu,
daha ziyade aile ve yakın dost- akraba ile düğün vs. yemekleri
için söz konusu edilmelidir. Günümüzde fabrikalarda binlerce işçinin
bir arada yemek yediğini dikkate alırsak, karnını
doyuran kalkıp işine gitmesini tabii karşılamak icab
eder. Böyle yerlerde binlerce kişinin birbirini beklemesi şart
olmaz. İslâm selâmlaşmaya önem verir. Bu, insanlar arasında
iyi ilişkilerin kurulmasının bir gereğidir. Selâm
verme durumunda olan kişi "es-Selâmü âleyküm veya Selâmün
aleyküm" dediği zaman muhatabı: "Ve aleykümüsselâm"
diye cevap verir. İsterse "...verahmetullahi ve berakâtühü"
diye de ekler. Böylece müslümanlar birbirleri için Yüce Allah'tan.
Selâmetlik, güvenlik, huzur, mutluluk, rahmet, başarı ve
bereket dilemiş olurlar."

Hüseyin ALGÜL


Konular