Şamil | Kategoriler | Konular

Mesnun

MESNÛN

Sünnet olan, sünnet olmuş bulunan, âdet edilen
şey; bilenmiş bıçak; üzerinden ömürler geçmiş
olan, çirkin kokulu. Mesnûn, bir fıkıh terimi olarak farz ve
vacip olmaksızın Resulullah (s.a.s) tarafından ibadet olmak
üzere yapılan herhangi bir fiildir. Meselâ; kuşluk namazı,
farzlara tabi olan ve "revâtip" denilen vakit sünnetleri,
küsûf ve husûf (ay ve güneş tutulması) namazları,
yağmur duası namazı, umre, muharrem orucu gibi ibadetler
"mesnûn ibadet" niteliğindedir. Hz. Peygamber bunları
yapmış, ancak farz olmadıklarını göstermek için
bazen da terketmiştir (Mansûr Ali Nâsıf, et-Tâc, I, 330).

Mesnûn, Kur'ânî bir terim olarak üç ayette "çirkin
kokulu, kokuşmuş, işlenebilir anlamında ve "min
hamein mesnun" terkibi şeklinde "işlenebilir siyah
kokmuş çamur" anlamında kullanılır (el-Hicr,
15/26, 28, 33).

"Mesnûn" bu haliyle insanoğlunun
yaratılışında ilk merhaleyi ifade eden terimlerden
birisidir. Müfessirler bu kelimeye, insanın
yaratılışını ifade edişinden kavram olarak
değişik, fakat nitelik bakımından birbiriyle ilgili
anlamlar vermişlerdir. "Gerçekten biz insanı, kuru
pişmemiş çamurdan; kokuşmuş bir balçık (mesnûn)tan
yarattık" (el-Hicr, 15/26). Ayette, kuru pişmemiş
çamur karşılığında "salsâl" kelimesi
vardır ki bu, Rahman sûresi 14-15. ayetlerindeki "el-fahhâr"a
uygun olarak, kurumuş, vurulduğu zaman ses veren, kuru
pişmemiş çamur demektir. İşte "mesnûn"
kelimesi, "hame" kelimesiyle birlikte bu kelimeden bedeldir.
İmam Fahruddin er-Râzî, kelimenin şu anlamlara geldiğini
ileri sürmektedir:

1- İbnü's-Sikkit'i Ebû Amr'den rivayetine göre:
"mesnûn, değişken demektir" diyordu. Bunun açıklamasında
Ebû'l-Heysem de; ARAPÇA denilir ki, su değişti, o
değişmiştir, demektir. Buna delil de ARAPÇA (el-Bakara,
2/259) ifadesidir ki "değişmedi" demektir."

Zeccâc ise; "Bu terim "Senen-i tarik"
a, yani yol güzergâhına konulmuş şey demektir ki böyle
olan bir şey değişir" der.

2- Mesnûn, hakk edilmiş, yani sürtülmüş,
kazınmış veya bilenmiş demektir. Buna bağlı
olarak bileğiye "misenn" ve sürtülürken ikisinin arasında
çıkan kazıntıya "senen" denilir.

3- Ebû Ubeyde'ye göre "mesnûn" masbûb,
yani dökülmüş demektir.

4- Sibeveyh "mesnûn"un bir şekil ve
örneğe göre şekil verilmiş anlamına geldiğini söyler.
Bu (ARAPÇA) deyiminden alınmıştır ki "yüzün
özel bir şekli" demektir. Kâmus'ta bu mana ile ilgili olarak
"beyzi yüzlü" manasına "mesnûnü'l-vech"
denilir.

5- İbni Abbas "mesnûn"un yaş
çamura dendiğini söyler (Fahruddin er-Râzî, Mefâtihırl-Gayb,
XIX,180: Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, V
3056-3057).

6- "Mesnûn", mensûb anlamındadır
ki; kendinden sonra gelenler kendisine nisbet edilir. Zürriyetinin Hz.
Âdem'e nisbet edilip Âdemoğlu denmesi bu anlamı ile ilgilidir
(Şihâbüddin Mahmûd el-Âlûsi, Rühu'l-Meâni, XIV, 34).

Gerek bu anlamlar gerek Kur'anın, ilk insanın
yaratılışı ile ilgili ayetlerde geçen
"topraktan" (Âl-i İmrân 3/59); "ateşle
pişmiş gibi kuru çamurdan" (es-Saffât, 37/I1);
"hakir bir suyun özünden" (es-Secde, 32/8); "karışık
bir nutfeden" (el-İnsan, 76/2) şeklindeki ifadeler
birbirine zıt kavramları değil, Hz. Âdem'in yaratılışıyla
ilgili çeşitli evreleri değişik kelimelerle ifade etmekten
ibarettir. Zaten Cenab-ı Hak bunu, "Doğrusu biz
insanı, halden hale geçirdiğimiz karışık bir
nutfeden yarattık" (el-İnsan, 76/2) şeklinde
bildirmektedir. Kısaca Cenab-ı Hak, Hz. Âdem'i topraktan yaratmıştır.
Önce bu toprağı çamur haline getirmiş, sonra da kiremit
gibi kurutmuştur. Cenab-ı Hak, Hz. Âdem'i çamurdan insan
şeklinde yarattı. Bu şekil kurudu. Ona bir rüzgâr
esintisi dokundukça ondan ses (salsale) işitiliyordu. Bu sebeple
Cenabı Hak âyet-i kerimede onun maddesinden bahsederken
"salsâl" buyurmaktadır" (Mefâtîhul-Gayb, XIX, 179).

lk insanın yaratılış devreleri dörde
ayrılmaktadır:

1- Toprak devresi:Bu, yaratılışın
(tekvin) temel devresidir. Çünkü Hz. Âdem'in yaratılışının
ana maddesi topraktır. Cenabı Hakk'ın ilâhi iradesiyle Hz.
Âdem'i yaratmayı istediğinde, yer yüzündeki her çeşit
topraktan bir miktarı almalarını meleklere emretti.
İşte bu alınan toprak çeşitleri Adem (a.s)'in
yaratılışının temelini teşkil etti.
Cenabı Hak buna şöyle işaret etmektedir: "O'nun
âyetlerinden biri de, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra siz,
(yer yüzüne) yayılan insanlar oluverdiniz" (er-Rûm, 30/20).
Hadis-i şerifte de bu devre şöyle anlatılmaktadır:
"Cenabı Hak Adem'i, yer yüzünün her tarafından
aldığı bir avuç topraktan yarattı. Bunun için Ademoğulları,
yeryüzü(nün renkleri ve tabiatları) kadar değişik
şekillerde geldiler. Onlardan kimisi kırmızı derili,
kimisi beyaz, kimisi siyah, kimisi bunların arasında bir renkte;
kimisi yumuşak, kimisi sert tabiatlı; kimisi kötü, kimisi de
iyi huylu geldi" (Tirmizî, Tefsîru Süretil-Bakara,1; Sünne, 16;
Ahmed b. Hanbel, IV, 400).

2- Çamur devresi: Cenabı Hak meleklere bu
toprağı suyla yoğurmalarını emredince, ortaya
yapışkan bir çamur çıktı. Kur'an-ı Kerim'de bu
safha şöyle belirtilir: Biz insanları (Âdemoğullarını)
yapışkan bir çamurdan yarattık" (es-Saffât, 37/11)
Hz. Âdem (a.s) uzun süre bu şekilde çamur halinde durdu ve kurudu.
İşte bu Hicr sûresi, 26. ayetinde, "Gerçekten biz insanı,
kuru pişmemiş çamurdan; kokuşmuş bir balçıktan
(mesnûn) yarattık" buyurulduğu gibi, esmer kuru,
şekil ve koku itibariyle değişken bir çamurdan yaratılışı
ifade eder.

Aynı zamanda bunun kuruluğu;
"İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru çamurdan
yarattı"(er-Rahman, 55/14) âyetinde ifade edildiği gibi
dokunulsa ses verecek bir kurulukta idi.

3- Oluş (tekvin) devresi: Ruhsuz insan
şeklinin verilmesi devresidir. Müfessirlerin ifadesine göre kırk
yıl böyle şekil verilmiş olduğu halde, ruhsuz olarak
bekledi. Cenabı Hak buna şu şekilde işaret etmektedir:
"İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir
şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" (İnsan,
76/1).

Hz. Âdem yaratılışında çok uzun
boylu idi. Soyundan gelenler devamlı kısaldı. Resulullah
(s.a.s) bunu şöyle bildirmektedir: Allah Âdemi kendi suretinde
yarattı. Onun uzunluğu altmış
arşındı... Cennete giren her kişi Âdem'in suretinde
ve altmış arşın uzunluğunda olacaktır. Ama
Âdem'den sonra soyundan gelenler şimdiye kadar boyları
kısalmakta devam ederek gelmişlerdir" (Buhârî,
İsti'zân,1; Müslim, Cennet, 28).

4- Ruh üfürülmesi (ruh verilmesi) devresi: İlâhi
irade çamurdan yaratılmış bu varlığı düzgün
bir beşer şekline (Meryem,19/17) getirmek işiten,
konuşan, gören bir insan yapmak istedi ve ona ilâhi rahmetinden ruh
verdi. Bu şekilde o üstün bir yaratılışa, en güzel
bir şekle, en kamil bir kılığa büründü. Bu insanın
son devresidir. Kur'an-ı Kerim'de bu, şöyle bildirilir:
"Onu düzenleyip (İnsan şekline koyduğum) ve ona
ruhumdan üflediğim zaman (ey melekler) hemen ona secdeye
kapanın" (el-Hicr, 15/29).

Ancak bu secde ubudiyet secdesi değil, selâmlama
ve saygı gösterme ifadesiydi. Meleklerin hepsi bu emre uyup secde
ettiler, Hz. Âdeme saygılarını sundular. İblis ise
buna yanaşmadı, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı
(el-Hicr 15/30-31).

Hz. Âdemin olgun bir insan haline gelişi bir
takım devrelerden geçerek olmuştu. Soyundan gelenler de yine
bir takım devrelerden geçerler (Hak Dini Kur'an Dili, V, 3057).

Resulullah (s.a.s) buna şöyle işaret
buyurur: "Sizin her birinizin yaratılması şöyledir:
Anne ve babanın maddeleri, kırk gün annenin karnında
toplanır. Sonra o maddeler, o kadar zaman içinde (yani kırk gün)
katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o
kadar zaman içinde bir çiğnem et olur. Sonra (dördüncü devrede)
Allah bir melek gönderir de, tekâmül eden o bir çiğnem ete,
şu dört kelimeyi yazması emrolunur: "Onun işini,
rızkını, ecelini, şaki (kötü) yahut said (iyi) olduğunu
yaz!" denilir. Sonra ona ruh üflenir" (Buhârî, Bed'ül-Halk,
6; Müslim, Kader, 1; Ebû Davûd, Sünne, 16).

İsmail KAYA


Konular