Şamil | Kategoriler | Konular

Masum imam

MÂSUM İMAM

Şia'nın suçsuz ve günahsız imam
anlamında kullandığı bir terim.

Şia, imamları, peygamberlerin yerine geçen,
onların vazifelerini yüklenen, Allah'ın kullarına
karşı hücceti olan kimseler olarak görür. Peygamberler gibi
imamların da, büyük küçük her türlü günahlardan masum olduğunu,
hiç bir zaman günah işlemediklerini ileri sürer (İbn Babeveyh
el-Kummi, Risâletu İ'tikadâti'l-İmamiyye, Trc. Ruhi
Figlalı,109.113; el-Mürtedâ, Tenzihü'l-Enbiya, 2, 3, 10). Fakat
peygamberler gibi imamların da takiyyeten günah işlemelerinin
caiz olduğunu söyler.

İslâm ümmeti içinde, Şia fırkası
dışında hiç bir kimse imamın masum olduğunu
kabul etmez (el-Eşarî, Makalâtü'l-İslâmiyyin,I,116;
Abdul-Kahir el-Bağdadî, Usulü'd-Din, 277; eş-Şehristanî,
el-Milel ve'n-Nihel, I, 195).

Şia'ya göre; imamet, peygamberliğin bir parçası
ve devamıdır. Bunun için imamlar da peygamberlerin vasıflarını
taşırlar, imamlıktan önce ve sonra küfre düşmezler,
gizli açık hiç bir günah işlemezler; unutma, hata etme gibi
eksiklerden uzaktırlar. Çünkü onlar, peygamberlerin vasileri olup,
peygamberlerden sonra halka, din ve dünya işlerinde, Allah'ın
emri ve Peygamber'in tebliği ile imamet makamına
gelmişlerdir (el-Mürteda, a.g.e.,3).

Ehl-i Sünnet ile Şia arasındaki bu görüş
ayrılığı temelde olup esasen imametin tarifinde ve
imamda bulunması lâzım gelen şartlardaki görüş
ayrılığına dayanmaktadır.

İmamların masum olmasına inanmayı
inanç esaslarından kabul eden Şia (Donaldson, Akidetü
ş-Şia, 317; İ. Goldziher, el-Akîde ve Ş-Şeria
Fil İslâm,185). Namaz, oruç, zekât, hac ve cihat'ın imamla
tamam olacağını (el-Kirleynî, el-Usul minel-Kâfi, II,
200), imamın, peygamberin yarısı olup onun
taşıdığı bütün sıfatları
taşıdığını, peygamberler hakkındaki
ayetlerin aynen imamlar için de geçerli olduğunu ileri sürer
(Mehmet Bulut, Peygamberin İsmeti ve el-Müntekâ min
İsmeti'l-Enbiya, 104).

Peygamberlerin vasileri, Allah'ın hüccetleri
kabul ettikleri imamların masum olduğuna dair şu delilleri
ileri sürerler:

İmama ihtiyaç vardır. Biz imamlara itaatla
emrolunduk. Şayet imamlar günah işleseydi ve günah işlemeyi
emretselerdi tenâkuz olurdu. Çünkü masum olmayana uymak suretiyle
kullukta bulunmak imkânsızdır. Resulün özellikleri imamda
tahakkuk eder. Resul masum olunca imamın da masum olması gerekir.
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin Peygamber'e ve sizden olan emir
sahiplerine de itaat edin" (en-Nisa, 4/59), ayetinin imamlara
itaatın gerekliliğine dair bir delil olduğunu ve
dolayısıyla imamın masum olduğunu ileri sürerler (el-Kuleynî,
a.g.e., I, 200; el-Mürteda, a.g.e., 10).

Halbuki masum bir imama ihtiyaç yoktur. Hükümlerin
yerine getirilmesi, kötülüklerin giderilmesi ve İslâm'ın
korunmasına ihtiyaç vardır. Ancak bu ihtiyaçları
giderecek kimsenin masum olması şart değildir. Müctehid
düzeyinde ve adalet sahibi olması yeterlidir. İmamın hata
etmesi caizdir. Uyanlara ise herhangi bir günah ve sorumluluk yoktur.

Şia'ya göre, gaip imamın naibi olan müctehid
imam, icma ile masum olmadığına göre, Şia'nın görüşündeki
tenâkuz kolayca anlaşılmış olur (M. Şükrü,
el-Alusî, Muhtasarü't Tuhfeti'l-İsna Aşeriyye, 121).

Peygamber'in bazı özellikleri, imamlarda tahakkuk
edebilirse de, bütün özelliklerinin imamlarda bulunması söz
konusu değildir, ismet de bunlardandır. Yani Ehl-i Sünnet'e
göre, ismet, peygamberlere mahsus bir sıfattır ve peygamberlik
şartlarındandır; imamlık şartlarından
değildir (A. el-Bağdâdî, a.g.e.,277; Ebul-Vefâ et-Taftazânî,
Kelâm İlminin Belli Başlı Meseleleri, 100).

Allah Teâlâ'nın kendilerine itaatı
emrettiği "ulü'l-emr" (emir sahipleri), ya Hulefa-i Râşidîn
veya seriyye kumandanları yahutta şer'î hükümlerde fetva
veren ve insanlara dinlerini öğreten âlimlerdir (en-Nisa, 4/59).
Yoksa Şia'nın iddia ettiği masum imamlar değildir. Saîd
b. Cübeyr'in rivayetine göre bu ayet, Abdullah b. Huzafe es-Sehmî hakkında
nazil olmuştur. O sırada Hz. Peygamber (s.a.s) O'nu bir
seriyyeye kumandan olarak göndermişti. İbn Abbas'tan gelen
rivayete göre ise, Halid b. Velid hakkında nazil olmuştur. Hz:
Peygamber (s.a.s), Hâlit b. Velid'i bir seriyyeye kumandan tayin etti. Bu
seriyyede Ammâr b. Yâsir de vardı. Ammâr b. Yâsir ile Hâlid b.
Velid arasında ihtilâf çıktı. Bunun üzerine bu ayetler
nazil oldu. Hz. Peygamber (s.a.s) de, Ammâr'a kumandan Hâlid b. Velid'e
itaat etmesini emretti (er-Razî, Mefâtîhü'l-Gayb,III, 357 vd; Elmalılı,
Hak Dini Kur'an Dili, II, 1374 vd).

Şu da var ki, imam şeriata tabi olduğu müddetçe,
ona uymak gerekir. Şeriata aykırı bir davranışta
bulunursa ona uyulmaz (Kuşçu, Şerhu't Tecrid,III, 327).

Şia hakka uymakla mükellef olduklarını
herkesin yaptığının hak olmayacağına göre,
bir masumun bulunmasının vacip olduğunu iddia eder (el-Küleynî,
a.g.e., I, 200). Halbuki insanların hidayet için Kur'an ve Sünnet'e
sarılması yeterli olup, masum imam şart değildir (Müslim,
el-Hac,147; Ebu Davud, el-Menâsik, 56).

Yine Şia'ya göre; "şer'î hükümler
bedihî değildir. Akıl da tek başına her şeyi
idrak edemez. Rey ise batıldır. Hükmü bilecek masum biri olmalıdır"
(el-Kuleynî, a.g.e.,I, 200; el-Mürtedâ, a.g.e., 11).

Halbuki şer'î hükümler bedihî olup rey ve kıyas
haktır ve masum birisine ihtiyaç yoktur. Kur'an, Sünnet, icma ve kıyastan
ibaret olan şer'î deliller insana kâfidir.

Şia yine şu görüşü ileri sürer:
Şeriat kıyamete kadar lâzım olduğundan onun bir
koruyucusu olmalıdır. Bu koruyucu Kitap, (Kur'an) olamaz.
Çünkü Kitap bütün hükümleri ihtiva etmez. Bütün ümmet masum
olmadığına göre, şeriatın muhafızı
masum imama ihtiyaç vardır (el-Kuleynî, a.g.e.,l, 200; el-Mürteda,
a.g.e., 11).

Buna da şöyle cevap verilir: İmam
şeriatın muhafızı kabul edilse bile şeriatı
kendi zatı ile korumaz. Aksine Kitap, sünnet, icma ve sahih ictihadıyla
korur. İmamın ictihadında hata etmesi ise caizdir. Bu hata
şeriatı nakzetmez (Kuşcu, Şerhü't-Tecrid III, 327;
el-Âlusi, a.g.e., 121).

İmamların sözü şeriatta peygamberin sözü
gibi hüccet olduğundan imamlara günah caiz değildir (el-Kuleynî,
a.g.e.,I, 200; el-Mürtedâ, a.g.e., I1).

Halbuki imamların sözü, peygamberlerin sözü
gibi hüccet değildir. Peygamberce caiz olmayan şeyler,
imamlarca caiz olabilir. İmam, kumandan mesabesindedir (el-Kâdi
Abdu'l-Cebbâr, el-Muğnî,XV, 313).

Allah Teâlâ ile İbrahim (a.s.)'ın
konuşmalarını hikâye eden "...Seni insanlara imam
(rehber) yapacağım " buyurdu. (İbrahim): "Zürriyetimden
de" dedi. Allah ise "zalimler ahdime (rahmetime, imametime,
tâatime) eremez" dedi" (el-Bakara, 2/124). ayeti imamın
masum olduğuna delildir (el-Kuleynî, a.g.e.,I, 200; el-Mürteda,
a.g.e., 11).

Bu ayette her şeyden önce "ahd''den murat,
ya peygamberlik veya imamlıktır (Taberî, Câmiü'l-Beyân
(Tefsir), I, 530). Şayet imamlık ise, her masum olmayanın
zalim olduğu gerçek değildir. Belki adaleti olmayan, tevbe edip
nefsini ıslah etmeyen zalimdir (el-Cürcânî, Şerhü'l-Mevâkıf,
III, 265-266).

Şia, "...Ey ehl-i Beyt Allah sizden ancak
kiri gidermek ve sizi tertemiz etmeyi diler" (el-Ahzâb, 33/33).
Ayetinin de imamların ismetine delil olduğunu ileri sürer.

Ancak bütün imamların Ehl-i beytten olma zaruretî
yoktur; dolayısıyla imamların masum olmaları gerekmez.

Şiîler, imamların masum olduğunu söylemekte
ve çeşitli hadisleri de görüşlerini destekleyecek
şekilde yorumlamaktadırlar.

Ahmet YAŞAR


Konular