Şamil | Kategoriler | Konular

Maklub hadis

MAKLÛB HADÎS

İsnatta veya metinde isim ve ibarelerin yerlerinin
değiştirilmesiyle ortaya çıkan hadis türü. Maklûb,
lügatta "tersine çevrilmiş, altı üstüne veya içi dışına
döndürülmüş, değiştirilmiş, başka bir
şekle sokulmuş" anlamlarındadır.

Hadis ıstılahında; râvi zincirindeki
bir şahsın isminin önce geçmesi gerektiği halde sonra,
sonra geçmesi gereken ismin de önce zikredilmesi veya aynı
şeyin hadis metni üzerinde yapılması halinde ortaya çıkan
hadise maklûb hadis denilmektedir. Yani râvi, gerek senette ve gerekse
metindeki bilgilerin yerlerini değiştirip hadisi birbirine
karıştırmakta ve alt-üst etmektedir. Maklûb hadis sahih
olarak rivayet edildiği şekilden başka bir hale
sokulduğu için, muhaddisler bu tür hadisleri zayıf hadislerden
saymışlardır. Maklûb hadisin zayıf
sayılmasının sebebi, ondaki takdim, tehir ve bir şeyin
diğeri ile değiştirilmesi suretiyle meydana gelen zabt
eksikliğidir. Maklûb hadis, okuyanın hataya düşmesine de
sebep olur.

Maklûb hadiste yer değiştirme iki ayrı
şahısta olduğu gibi bizzat tek bir kişinin isminde de
vuku bulabilmektedir. Örneğin ravi Ka'b b. Mürr diyecek yerde Mürr
b. Ka'b şeklinde rivayet ettiği zaman, baba oğul; oğul
da babanın yerine geçmiş olduğundan hadis maklûb olur.

Metinden dolayı maklûp sayılan hadisin örneği
de Müslim'de Ebu Hureyreden nakledilen; (ARAPÇA) "(sol elinin verdiğini
sağ eli bilmeyecek şekilde gizlice sadaka veren kimse) (Müslim,
Zekât, 30) hadisidir. Bu hadis Buharîde; " ARAPÇA" sağ
elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde gizlice veren kimse)
(Buhârî, Zekât, 16) şeklindedir. Görüldüğü gibi
Müslim'in ravilerinden biri " ARAPÇA " sözünü takdim;
" ARAPÇA " sözünü de tehir ederek hadisi maklûb olarak
rivayet etmiştir (Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis
İstilahları, Terc. Yaşar Kandemir, Ankara 1981, 161).

Hadisteki kalb, sehven yapıldığı için
hadis zayıf sayılmaktadır. Eğer kalb sehven değil
de bilinerek yapılırsa hadis, maklûb değil, mevzu (uydurma)
hadis kabul edilir. Râvi, hadisin sahih olarak rivayet edildiği
senedi terk edip onun yerine halkın rağbet ettiği
başka bir senedi koyarak naklettiği zaman hadis "mevzu"
olmuş olur.

Diğer bir kalb çeşidi de iki ayrı
hadisin senedlerinin birbiriyle yer değiştirilmesi şeklinde
yapılanıdır. Buna ıstılahta "Kalb-i Mürekkeb"
denilmektedir (Tecrid-i Sarih Tercemesi, Ankara 1980, I, 308).

Hadisçilerin çoğu bir kısım hadisleri
bilerek maklûb hale sokmuşlardır. Onların böyle
davranmaktaki gayeleri, hadis uydurmak veya kalbettikleri hadisi ayrı
bir hadis olarak kabul ettirmek değildir. Kendilerini Resulullah (s.a.s)'den
sahih olarak rivayet edilen hadisleri toplayıp hıfzetmeye
adamış muhaddisler, hadis almak için gittikleri kimselere, başkalarının
telkinlerinin tesir edip etmediğini ve hıfzdaki
durumlarını ölçmek için hadisleri kalb ederek okurlar ve
böylece onları imtihan ederlerdi.

Yahya b. Maîn, Ebu Nuaym'ı denemek için onun
otuz tane hadisini bir kâğıda yazdı ve her on hadisten
sonra Ebu Nuaym'a ait olmayan bir hadis ekledi. Ahmed b. Hanbel'le
birlikte, Ebu Nuaym'a giden İbn Maîn, bu hadisleri ona okumaya başladı.
İlk on hadisi okuduktan sonra on birinci hadisi okuduklarında,
Ebu Nuaym "ben böyle bir hadis nakletmedim" diyerek onu
reddetti. İbn Maîn hadislerin tamamını okuduğunda
gayesini anlayan Ebu Nuaym, onu kovalayarak evinden dışarı
attı. Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel, İbn Maîn'e, "ben
sana yapma, o sağlamdır demiştim" dediğinde,
İbn Mâîn; "Böyle bir kovulma, yaptığımız
yolculuktan daha hayırlıdır" cevabını
vermişti (Suphi es-Salih, a.g.e., 163).

İmam Buharî, Bağdat'a gittiği zaman,
Bağdattaki âlimler onu imtihan gayesiyle, senet ve metinlerini değiştirerek
yüz hadis hazırlamışlar ve ona okumuşlardı. Maklûb
hadislerin okunması bitene kadar "bilmiyorum" diyen Buharî,
peşinden, maklûb hadislerin isnat ve metinlerini yerli yerine
koyarak onları tashih etmişti (İbn Hacer el-Askalânî,
Nuhbetu'l-Fiker şehri, İstanbul 1306, 49). Bu onun
hıfzının kuvvetini açıkça ortaya koyan bir imtihan
olmuştu.

Ancak hadis tenkidcileri, Resulullah (s.a.s)'ın
yasaklamasından dolayı bu tür yanıltmaları çok
çirkin bulmuşlardır (Suphi es-Salih, a.g.e., 164).

Ömer TELLİOĞLU


Konular