Şamil | Kategoriler | Konular

Mahkum

MAHKÛM

Hükümlü; "Mahkûmun aleyh"in kısaltılmışı
olarak, aleyhine yargı kesinleşmiş olan; işlediği
suçun karşılığında hâkim tarafından
belirli bir cezaya çarptırılmış kişi.

Ceza kovuşturması adı verilen bir dizi
soruşturma sonunda ceza mahkemesi tarafından sanık
hakkında verilen karara mahkûmiyet kararı denir. Herhangi bir
suçtan dolayı hakkında dava açılmış kişi,
mahkûmiyet kararından önce sanık (maznun) durumundadır.

Sanık hakkındaki kovuşturma genellikle
tutuksuz olarak yapılır. Ancak isnad edilen suçu işlediğine
dair aleyhinde kuvvetli deliller bulunan sanıkların hürriyetleri
bazı şartlar altında hükümden önce de kısıtlanabilir,
ki, buna tutuklama (tevkif) denilir.

Bir dava veya yargılama sonunda hâkimin vermiş
olduğu karara hüküm denir. Hükümle ilgili olarak şu
kavramlar ortaya çıkmaktadır:

Mahkûmun aleyh: Aleyhine hükmedilen, davayı
kaybeden,

Mahkûmun leh: Lehine hükmedilen, davayı kazanan,

Mahkûmun bih: Dava sonunda hüküm altına
alınan, kararlaştırılan sonuç.

"Mahkûm" ceza yargılama hukuku (ceza
muhakemeleri usulü) ile ilgili bir kavramdır. İslâm Hukukunun

"Edebü'l-Kâdî" veya "Kaza" (yargılama)
bölümlerinde, hâkimin suçluyu yargılama, usul ve safhaları
ayrıntılı olarak incelenir. Kur'ân-ı Kerim'de adalete
gereken önemin verilmesi konusunda şöyle buyurulur:

"Adaleti titizlikle ayakta tutun" (en-Nisâ
4/135); "İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman
adaletle hükmedin" (en-Nisâ 4/58).

Sanık, işlediği suçun cinsine göre,
para, hapis veya ölüm cezasına mahkûm edilebilir. İslâm Ceza
Hukuku (ukûbât) sistemi bu günkü hukuktan farklı olduğu için
tasnif ve adlandırmalar da farklı olmaktadır. İslâm
Ceza Hukukunda had, ta'zir, kısas ve diyet olmak üzere dört türlü
ceza vardır.

Caydırıcı olması ve insanların
açıkça görerek ibret almalarını sağlamak
amacıyla İslâm Ceza Hukuku maddî yani müşahhas ceza
prensibine yönelmiştir.

Bu yüzden beşeri hukukun, hapis
cezasını başlı başına bir ceza çeşidi
olarak kabul etmesine karşılık İslâm hukuku bunu, asıl
cezayı uygulayıncaya kadar sanığın kaçmasını
önlemek veya bu arada sanığa veya sanığın
başkasına verebileceği zararın önüne geçmek için
koruyucu bir tedbir olarak değerlendirmiştir.

Ancak İslâm devleti ihtiyaç duyduğu
takdirde kasten borcunu ödemeyen, dinden dönen, topluma zarar veren ve
benzeri fiillerde bulunan kimseleri hapis cezasına çarptırabilir.
Bunun süresi, bir günle bir yıl arasında olabilir veya süre
devlet tarafından serbestçe belirlenir. Şafiîlere göre süre
bir yılı aşamaz. Ancak öldürme, dövme, hırsızlık
ve yol kesicilik gibi ağır suçlarda, suçlu tevbe edinceye
kadar hapiste bırakılabilir ve toplumdan tecrid edilir (İbnü'l-Hümâm,
Fethu'l-Kadîr, IV, 216; İbn Âbidîn, Reddü'l Muhtar, III, 260;
"Hapis Cezası" maddesi).

İslâm Ceza Yargılama Usulüne göre hukuka
uygun olarak görülen bir davanın tekrar görülmesi caiz değildir.
Ancak mahkûm, verilen hükmün hukuka uygun olmadığını
gerekçesiyle açıklar ve davanın başka bir mahkeme
tarafından yeniden görülmesini isterse (istinaf), inceleme sonucuna
göre ya eski hüküm tasdik edilir veya dava yeniden görülür (Mecelle
md. 1837-1838).

Mahkeme kararına itiraz edip, karan ihtiva eden ilâmın
temyizi talebinde bulunan mahkûmun talebi incelenir. Meşru usulüne
uygun ise tasdik edilir; değilse karar bozulur (Mecelle md. 1839; A.
Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, I, 362).

Def-i dava (davalının, davacının
davasını kaldıracak, itiraz ileri sürmesi) ve karşı
dava açılması, karardan önce mümkün olduğu gibi karar
verildikten sonra da mümkündür. Buna göre aleyhine karar verilen
şahıs, davayı defi' etmeye uygun bir sebep bulunduğunu
açıklayarak yeniden yargılama yapılmasını (iade-i
muhakeme) talep edebilir. Yargılama sonucunda defi' sabit olursa
verilen karar iptal olunur.

Halid ÜNAL


Konular