Şamil | Kategoriler | Konular

Leyl süresi

LEYL SURESİ

Kur'an-ı Kerim'in doksan ikinci suresi. Mekke'de
nazil olmuştur. Medenî olduğu da rivayet edilmektedir. Yirmi
bir ayet, yetmiş bir kelime ve üç yüz on harften ibarettir. Fasılâsı
"elif" harfidir. İsmini birinci ayette üzerine yemin
edilen "leyl" kelimesinden almıştır. A'la
suresinden sonra nazil olmuştur (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf,
Beyrut, t.y, IV, 761).

İnsanın yapacağı ameller ve buna
mukabil göreceği karşılıklar konusu, birbirinden
kesin çizgilerle ayrılan zıtlıklar halinde vurgulanarak,
insanoğlu uyarılmak isteniyor.

Allah Teâlâ, gece ve gündüz ile erkek ve dişinin
yaratılması üzerine yemin ediyor. Gece gündüze; erkek dişiye
nasıl zıtsa, insanın yaptığı ameller ve göreceği
karşılıklar da öylece birbirine zıttır.

Sure insanın, yaradılış mucizesi
ile yüz yüze getirilmesiyle başlıyor. Gece ve gündüz
birbirine karşı iki mucizedir. Ve insanın ruhunu
farklı şekillerde etkilerler. Türlerin karşılıklı
iki cins olarak yaratılması da başka bir mucizedir.
İnsan aklının kavramakta çaresiz kaldığı ilâhî
hikmet ve inceliklerle dolu, üzerlerine yemin edilen iki farklı
yaratılış: Karanlığı ile
ortalığı bürüdüğü zaman geceye, aydınlandığı
zaman gündüze. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun"
(1,2,3).

Allah Teâlâ; "sizin işleriniz çeşit
çeşittir" (4) ayetiyle, insanların yaptıkları
şeylerin sebebleri, hedefleri, sonuçları ve
hakikatlarının değişik olduğu gerçeğini
bildirdikten sonra, surenin eksenini oluşturan ana meseleye geçiyor.
İki farklı insan tipini ve bunların dünya ve ahiret hayatında
yüz yüze gelecekleri durumları önümüze seriyor.

Bu surenin Hz. Ebu Bekir hakkında nazil
olduğu söylendiği gibi, aşırı cimriliği ile
tanınan Ümeyye İbn Halef hakkında nazil olduğu da
rivayet edilmektedir (M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili,
İstanbul 1938, VIII, 5896).

Rivayetler ne olursa olsun burada dikkat çekilmek
istenen, iki farklı tip insandır: Sıdkı ve cömertliği
ile övülmüş olan Hz. Ebu Bekir (r.a), nifak ve cimriliği ile
lânetlenmiş Ümeyye İbn Halef ve onun gibileri. Surede,
insanın çeşit çeşit çalışmaları iki
kısımda gösteriliyor. Her iki kısımda verilen
bilgiler, iki insan tipinin davranışlarının temelini
oluşturan ve bütününü ihtiva eden bir uslûb ve mahiyette verilmiştir.
İnsanın çalışmasından üç şeye yer
verilir:

a) Onun kendisine ihsan edilen rızıkdan cömertçe
sarfetmesi ve servetinde cimrilikten kaçınması: "kim Allah
yolunda harcar... " (5).

b) Kalbindeki Allah korkusunun onu yaşamında
Allah'ın hoşnut olmadığı her tür davranıştan
sakındırması: "... ve ondan korkar" (5).

c) İyiliği tasdik etmesi:
"İyiliği tasdik ederse" (6). Burada iyiliğin
manası geniştir. İslâm akidesini kabul etmenin yanında
Allah'ın doğru olarak göstermiş olduğu bütün
iyiliklere uymayı da ihtiva eder. Böyle yapmakla ona, dünyada ve
ahirette her şeyin kolay kılınacağı müjdelenir.
Önündeki bütün zorluklar onun için kolaylaştırılır,
her şey için de ona tam bir muvaffakiyet verilir: "Biz onu en
kolay olana muvaffak kılacağız" (7).

Aynı sıralama ile birinci kısımdaki
insan tipinin tam karşıtı olan açıklanır: O
cimrilik eder, kendisine ihsan edilen servetlerden infak etmeyi gereksiz görür
ve elindekinin mevcudiyetini Allah Teâlâ'ya değil de kendisine
bağlar. Allah Teâlâ'nın indirdiğine değil de
kulların koyduğu nizamlara uyup İslâm'ı inkâr
ederse, Allah onu dünya ve ahirette zorluklardan zorluklara
sürükleyecektir: "Fakat kim de cimrilik eder ve Allah'a ihtiyacı
olmadığını iddia eder ve en güzel olan "İslâm"
akidesini yalanlarsa. Biz, onu zor olana sürükleriz" (8,9,10).

Surenin son bölümünde, bu ayrı yollardan giden
insanların akıbetlerinin ne olacağı açıklanır.
Kötüler vakitlerini doldurup hesaba çekildikleri zaman, cimrilik edip
infak etmekten sakındıkları servetleri onlara hiç bir
fayda vermeyecektir: "Helâk olduğu zaman, malı ona asla
fayda vermez" (11).

Ayrıca hiç bir mazeret de ileri
süremeyeceklerdir. Çünkü Allah Teâlâ her kavme onları kendi
dinine çağıran ve azabını gerektirecek yollara
sapmaktan sakındıran uyarıcılar göndermiş
onları uyarmıştır: "Sizi, alev alev yanan
ateşe karşı uyardım" (14). Müminin mükâfatı
ise memnun kalacağı ve hoşnut olacağı
şeylerdir: "Elbette kendisi de hoşnut olacaktır"
(21). Çünkü o Allah'a karşı gelmekten şiddetle
sakınmış, infak ederken, gösterişten uzak kalarak,
bunu yalnız O'nun rızasını kazanmak için yapmıştır:
"Ki o malını temizlemek için verir. Ancak o çok yüce
Rabbının rızasını kazanmak içindir"
(18-20).

Allah Teâlâ, insanların görecekleri
mükâfatların ve cezaların müsebbibinin yine insanların
kendileri olduğunu bildirir. Çünkü Allah Teâlâ, insanlara doğru
yolu göstermiştir: "Doğru yolu göstermek Bize
aittir" (12).

Ömer TELLİOĞLU


Konular