Şamil | Kategoriler | Konular

Kureys kabilesi

KUREYŞ KABİLESİ

İslam'ın gelişinden önce Mekke
yönetimini elinde tutan ve Hz. Peygamberin de mensubu olduğu kabile.

Hz. Muhammed (s.a.s)'in İslâmiyeti tebliğ
ettiği sıralarda Mekke'deki topluluğun tek ceddi kabul
edilen Kureyş'in asıl adının "Fihr", yahut
"Nadr" olduğu söylenir. "Kureyş" kelimesi,
köpek balığı manasına geldiğine göre, bu
muhtemelen totemizm devirlerinin bir kalıntısıdır.
Genel olarak Kureyş kabilesi Kinâne kabilesinin bir koludur. Kureyş
kabilesi Hz. Peygamber (s.a.s) devrinde on koldan oluşmuştu.
Bunlar; Nevfel, Zühre, Mahzûm, Esed, Cumah, Sehm, Ümeyye, Haşim,
Teym ve Adiy idi.

Adı Fihr veya Nadr olan ve Kureyş lâkabıyla
anıları kişiden itibaren Hz. Peygamber (s.a.s.)'e kadar
uzanan soy kütüğü şu sekilde sıralanır: Kureyş
(Fihr veya Nadr)-Galib-Lüey-Kâab-Mürre-Kilâb-Kusay-(Zeyd)-Abdümenaf(Muğîre)-Hâşim
(Amr)-Abdülmuttalib (Şeybe)-Abdullah-Hz. Muhammed (s.a.s).

Kureyş kabilesi, câhiliye devrinde Ka'be'nin
içinde bulunan bir kuyunun yanı başına dikilmiş bir
puta taparlardı. Bu putun adı Hübel idi. Bu put, Ka'be ve Hicaz
başkanlığı Huzâalılara geçtikten sonra, başkanları
olan Amr b. Luhay tarafından Suriye topraklarından
getirilmiştir. Rivâyete göre Amr, daha puta tapıcılığın
Hicaz'a girmediği bir sırada Suriye'ye gittiğinde, oradaki
halkın birtakım putlara taptığını görmüştü.
Bu putlara niçin taptıklarını sorunca onlar: "Biz
bunlara taparız, ne zaman yağmur istesek
yağdırırlar; bir konuda yardım dilesek yardım
ederler" demişlerdi. Amr, böyle her derde devâ putlardan bir
tane de kabilesine götürmek üzere kendisine vermelerini ricâ etmiş,
onlar da bu Hübel putunu vermişler. Amr da onu getirip Ka'be'ye
yakın ve zemzem kuyusunun üst tarafına yerleştirmiş
ve herkesi buna tapmaya teşvik etmişti. Yine rivâyete göre bu
put, kırmızı akikten yapılmış ve insan
şeklinde olup sağ eli kırık imiş. Ona,
altından bir el takmışlar ve tapmaya
başlamışlar ki ona gösterdikleri saygı, Hacer-i
Esved'e gösterdikleri saygı derecesine varmış. Sonra bu Hübel
putunu Ka'be'nin içine almışlardı.

Ayrıca Kureyş kabilesi zemzem kuyusunun
yanında bulunan İsaf ve Naile adlarındaki iki puta taparlar
ve bunların önünde kurbanlar keserlerdi. Rivâyete göre İsaf,
Bağy oğlu Yusuf adında bir adam; Naile de Dîk kızı
Naile adında bir kadın olup Ka'be içinde zinâ ettiklerinden
dolayı Allah onları taş etmişti.

Bu büyük putlardan başka her aile, bir put
edinip kendi evinde ona karşı değişik hareketlerle
tapıyordu. Meselâ, bir adam yola çıkmak istediği zaman,
hayvanına binmeden önce, evindeki bu puta elini ve yüzünü
sürerdi. Bu hareket, onun yola çıkmadan önce yaptığı
en son iş olurdu. Yolculuktan döndüğü zaman da yine o puta
elini yüzünü sürerdi. Bu hareket de o adamın yolculuktan döndükten
sonra ailesini görmeden yaptığı ilk iş olurdu.

Kureyş kabilesi ile ilgili Kur'ân-ı Kerim'de
başlı başına bir sûre vardır. Bu sûrede Kureyş
kabilesinin yaptığı ticârî faaliyetlerinden söz edilerek,
onların kışın Yemen'e, yazın da Suriye'ye olmak
üzere yılda iki defa uzak ülkelere ticârî seferler düzenlediği
belirtilmektedir (Kureyş, 106/1-4).

Kureyş kabilesi ve fazileti hakkında pek çok
hadis-i şerif vardır:

a) İbn Abbas (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s)'in
şöyle dua ettiğini nakleder: "Allahım! Kureyş'in
öncekilerine azabı tattırdın, sonrakilerine nimet ve
ihsanını tattır" (Tirmizi, Menakıb, 66).

b) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"(Câhiliye devrinde) Arap kabileleri şu emâret hususunda en
şerefli olan Kureyş'e uyardı: Arapların mü'minleri (hanifler),
Kureyş'in mü'minlerine, müşrikleri de Kureyş'in müşriklerine
uyarlardı. İnsanlar madenler gibidir. Onların cahiliyette
hayırlı olanları, İslâm devrinde de hayırlı
kimselerdir" (Tecrid-i Sarih, IX, 220).

c) Hz. Peygamber (s.a.s): "Hilâfet Kureyş'in
uhdesinde bulunacaktır. Onlar dini vecibeleri yerine getirdikçe ve
adâleti icrâ ettikçe, onlara hiçbir kimse düşmanlık
etmeyecektir. Eğer onlar dinden, adâletten uzaklaşırsa
Allah, Kureyş'i yüz üstü sürçtürür, rezil eder." (Tecrid-i
Sarih, IX, 220) buyurmuştur.

d) Başka bir hadiste şöyle bir olay anlatılır:
Hz. Peygamber (s.a.s.) Ensârdan bazı kişileri topladı ve
"geliniz; sizden olmayan kimse içinizde var mı?" buyurdu.
Onlar da "hayır; yalnız bir hemşirezâdemiz var"
dediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s); "bir cemaatin hemşirezâdesi
kendilerinden sayılır" buyurdu. Sonra Rasûlüllah (s.a.s)
şöyle konuştu: "Kureyş, câhiliye devrinden ve bir
fâciadan henüz çıkmıştır. Ben (Hevâzin
ganimetlerinden bol bol vererek) onların gönlünü almak ve
kendilerini İslâm'a ısındırmak istedim. Herkes dünya
ile dönerken, sizin Allah'ın peygamberi ile evlerinize dönmeniz
sizi memnun etmez mi?" Bunun üzerine Ensâr, "evet, memnun eder"
diye cevap verdiler. Rasûlüllah (s.a.s.) buyurdu ki: "Herkes bir
vadiye veya geçide girmiş, Ensâr da başka bir vâdiye veya
geçide girmiş olsalar, ben mutlaka Ensâr'ın vadisine ve geçidine
girerim " (Tirmizi, Menakıb, 66).

e) Ebû Hureyre (r.a) Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)in şöyle
buyurduğunu rivâyet eder: "Kureyş, Evs ile Hazrec, Cüheyne,
Müzeyne, Eslem, Esca', Gıfâr (kabile fertleri) benim hâlis yardımcılarımdır.
Onların da Allah'tan ve Rasûlullah'tan başka koruyucuları
yoktur." (Tecrid-i Sarih, IX, 222).

Mefail HIZLI


Konular