Şamil | Kategoriler | Konular

Kesf

KEŞF

Kapalı, örtük olan bir şeyi açık
duruma getirmek. Tasavvufta akıl ve duyularla ulaşılamayan
bazı bilgileri kalb gözü ile görmeyi, sezgi aracılığı
ile kavramayı dile getirir. Mükaşefe, müşahede ve ilham
da aynı anlamı belirtir. Keşf yoluyla ulaşılan
bilgiye marifet, irfan, ilm-i mükaşefe, ilm-i batın, ilm-i ledünni,
ilm-i vehbi, mevhibe-i ilahiye, eltaf-ı rabbanıye gibi adlar
verilir.

Mutasavvıflara göre en üstün dini bilgilere keşf
yoluyla, eş deyişle ilham ve sezgi yoluyla
ulaşılır. Akıl ve nakil insana vasıtalı
olarak bilgi verdiği halde keşf insanı doğrudan
bilgiyle yüz yüze getirir. Keşfi bilgiler akıl yürütmeye,
kitap okumaya, metin ezberlemeye değil, amel ve ibadete dayanan,
belli bir çile, mücahede sonucu ortaya çıkan tecrübî bilgilerdir.
Bu nedenle söze (kal) değil, yaşamaya (hal)
bağlıdır. Mutasavvıf uzun süren bir arınma
çabası (riyazet) ile kalbini her türlü dünyevi kirlerden temizler,
saflaştırır, parlak bir ayna durumuna getirir. Bundan sonra
yavaş yavaş ilahi bilgilerle kalb arasındaki perdeler
kalkar, ilahi tecelliler görülmeye, gayb alemine ilişkin kimi
bilgiler kavranmaya başlanır. İnsan belli bir çaba
harcamak, benliğini arındırmak zorunda olmakla birlikte
keşf doğrudan doğruya Allah'ın
bağışıdır. Bu nedenle mutasavvıfın öğretmeni
Allah, bilgilenme yolu da keşftir.

Mutasavvıflar bu bilgi
anlayışlarını Kur'an ve Sünnet'e dayandırmaya
çalışırlar. Onlara göre "Biz ona ilm-i ledün öğrettik"
(el-Kehf, 18/65), "Eğer takva üzere olursanız Allah size
bir furkan (ve nur) verir" (el-Enfâl, 8/29), "Bizim için
mücahede edenlere biz yolumuzu gösteririz" (el-Ankebût, 29/69),
"Allah bir kimseyi hidayete erdirmek isterse kalbini İslam için
Şerh eder, açar" (el-En'âm, 6/125) ve "İslâm için
kalbi şerh edilen kimse Rabbinden bir nur üzere bulunmuş olur"
(ez-Zümer, 39/22) gibi âyetlerle "Âllah'ım kalbime bir nur
koy, gözüme bir nur ihsan et, kulağıma bir nur lutfet,
sağıma bir nur bahşet, sol tarafıma bir nur ikram et,
üst tarafıma bir nur ver, alt tarafıma bir nur koy, önümü
nurlu kıl, bana bir nur ihsan et. " (Buhârî, Deavat, 9;
Müslim, Müsafirin, 181, 189; Ebu Davud, Tetavvü, 36). ` Mü'minin
ferasetinden korunun, çünkü o Allah'ın nuru ile bakmaktadır"
(Tirmizi). "Peygamberlik müjdeleri olarak benden sonra salih ve sadık
rüyadan başka bir şey kalmamıştır" (Buhârî
vahiy 3, ta'bir, 1, Tefsir sûre 96, 1-3; Müslim Rüya, 3, 4, 6; Ebu
Davud, Salat,148) benzeri hadisler keşfe, keşf yoluyla
ulaşılan bilgiye ya da keşfe ulaşma yöntemine işaret
eder.

Keşf Allah vergisi olmakla birlikte
mutasavvıfın bu vergiye hazır duruma gelmesi gerekir. Bunun
temel şartı da nefsini arındırma amacıyla yürütülen
mücahededir. Mutasavvıflara göre mücahedenin üç derecesi vardır.
Mücahedenin birinci derecesi Takva mücahedesi adını alır.
Vera sahibi bir müslüman olma amacına yönelik bu mücahedenin esasını
Allah'ın emir ve yasaklarına titiz biçimde uyma, şüpheli
şeylerden kaçınma oluşturur. Mücahedenin ikinci
derecesine İstikamet mücahedesi denir. İstikamet sahibi bir müslüman
olmayı amaçlayan bu mücahedenin temel şartları Takva mücahedesini
gerçekleştirmiş olmak ve daha fazlasını yapabilme güç
ve yeteneğine sahip olmaktır. Mücahedenin üçüncü derecesini
Keşf mücahedesi oluşturur. Keşfe ulaşma amacına
yönelik bu mücahedenin temel şartları takva ve İstikamet
mücahedelerini gerçekleştirmek, ehil bir mürşide
bağlanarak onun denetiminde ağır riyazetler, mücahedeler
yapmak, çile çıkarmaktır. Keşf mücahedesinin esasını
da çile ile bedeni güçlerin işlemez hale getirilmesi, beşeri
niteliklerin silinmesi, ölü durumuna gelinmesi yoluyla kalbi ve ruhu
örten perdelerin açılması, âlemlerin ve ilimlerin sırlarına
vakıf olunması oluşturur. Mücahede sonunda keşfe
ulaşan mutasavvıf Allah, sıfatları, fiilleri ve
evrenin sırları konusunda kesin bilgiye ulaşır,
kerametler gösterme, varlıklar üzerinde tasarrufta bulunma gücüne
sahip olur.

Keşfe dayalı bilginin kişinin nefsini
arındırma, kalbini saflaştırma düzeyine bağlı
olarak ortaya çıkan üç mertebesi vardır. İlk mertebe
kalbin huzur halinde bulunması demek olan Muhadara mertebesidir.
Muhadara, hicab mertebelerinin sonu, keşif mertebelerinin ilkidir.
İkinci mertebe Mükaşefe adını alır. Bu da kalbin
huzur halinde bulunmasıdır. Ancak bu huzurun özelliği
delili düşünmeye ve yolu aramaya ihtiyaç göstermeyecek, şüphe
gerektiren nedenler karşısında
şaşkınlığa düşürmeyecek, gayba ait
niteliklerin perdelenmesine neden olmayacak derecedeki bir açıklıktır.
Keşfin son mertebesini Müşahede oluşturur. Müşahede,
hiçbir töhmet haliniı. bulunmaması şartıyla
Allah'ın kalbte huzurudur. O mertebede Allah, sıfatları,
fiilleri ve melekutunun sırları hakkında en mükemmel
bilgiye, marifete ulaşılır.

Mutasavvıfların en üstün ve dolaysız
bilgi yolu olarak kabul etmelerine karşılık İslâm
kelamcılarının büyük çoğunluğu keşfi gerçeğe
ulaştıran bir bilgi vasıtası olarak görmez. Çünkü
keşf herkes tarafından kullanılması ve kontrol
edilmesi mümkün olan bir bilgi yolu değildir. Bu nedenle
yalnızca peygamberlerin keşfi bilgi kaynağı olarak
kabul edilebilir. Buna karşılık Gazalı, er-Râzî ve
el-Amidî gibi bazı kelâmcılar keşf yoluyla kesin
bilgilerin elde edileceğini kabul ederler. Fakat keşfe
dayalı bilgiyi vehimden ayırmak, güvenilirliğini tesbit
etmek için Kur'an ve Sünnet ölçüleri ile tartmak, kontrol etmek
gerekir. Bazı kelamcılara göre keşf kesin değil, zannî
bir bilgi kaynağı olabilir. Bu nedenle ictihad gibi
yalnızca sahibini bağlayabilir.

Ahmet ÖZALP


Konular