Şamil | Kategoriler | Konular

Karun

KARUN

Kur'ân-ı Kerim'in üç âyetinde adı geçen,
zenginlik ve zenginliğe dayalı büyüklenmenin simgesi olan kişi.
Hakkında çoğu İsrailiyyat kökenli olmak üzere birçok
rivâyetler bulunduğu gibi; Tevrat'ın 'Sayılar'
kitabının on altıncı babında bir
kıssası bulunan 'Korah'ın da Karun ile aynı kimse
olduğu görüşü yaygın bulunmaktadır.

Karun'un adının geçtiği ve
kıssasının anlatıldığı Kur'ân-ı
Kerim âyetlerinin mealleri şöyledir:

"Andolsun ki, Musa'yı, mucizelerimiz ve apaçık
delillerle Firavun'a, Haman'a ve Karun'a gönderdik de, onlar, 'bu çok
yalancı bir büyücüdür' dediler" (Mü'min, 23/24);

"Karun'u, Firavun'u, Haman'ı da yok ettik.
Andolsun ki, Musa, kendilerine apaçık belgeler getirmisti de, onlar
Yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa
azabımızdan kurtulamazlardı" (el-Ankebut, 29/39);

"Gerçekten Karun, Mûsâ'nın kavmindendi.
Ama, onlara karşı azdı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik
ki, anahtarları, güçlü kuvvetli bir topluluğa ağır
geliyordu. Hani, kavmi ona 'Şımarma; çünkü, Allah
şımaranları sevmez. Allah'ın sana verdiği
şeyde âhiret yurdunu gözet, dünyadan da payını unutma.
Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde
bozgunculuk isteme; çünkü, Allah, bozguncuları sevmez'
demişti de, O, 'Bu servet bana, ancak, bende olan bilimle
verilmiştir' diye cevap vermişti. Bilmez mi ki, Allah, önceleri,
ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan
nice nesilleri yok etmiştir. Suçlulardan suçları sorulmaz.
Derken debdebe içinde kavminin karşısına çıktı.
Dünya hayatını isteyenler, 'Nolurdu, Karun'a verilen gibi bizim
de olsaydı; doğrusu, bu, büyük bir hazdır'
demişlerdi. Bilgilendirilmiş olanlar da, ' Yazıklar olsun
size; İnanan ve yararlı iş isleyen kimseye Allah'ın
sevabı daha iyidir. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir'
demişlerdi. Derken, kendisini de, konağını da yerin
dibine geçirdik. Şimdi, Allah'tan başka kendisine yardım
edebilecek kimseler de yoktur. Kendini savunabilenlerden de
olamamıştır. Daha dün onun durumuna imrenenler, "Vay,
demek ki, Allah, kullarından dilediğinin rızkını
genişletiyor da, daraltıyor da. Eğer bize lûtfetmemiş
olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki, kâfirler
gerçekten kurtuluşa erişmiyor' demeğe başladılar"
(el-Kasas, 28/76-82).

Kur'ân-ı Kerim'in ayetlerine
bakıldığında Karun'a ilişkin olarak ilk
belirlenecek bilgi, onun Hazreti Musa'nın kavminde oluşudur.
İkinci nokta ise, Firavun ve Haman ile bir ilişkisinin
bulunuşu... Ayrıca, büyük zenginliği, kavminin
karşısında böbürlenişi, öğütlere kulak
vermeyişi, sonunda da Yüce Allah'ın cezalandırması
ile-konağıyla birlikte- yerin altına geçirilişi de göze
çarpan diğer hususlar olmaktadır. Kıssanın bunlara ek
olarak gözönünde bulundurulması gereken başkaca önemli
noktaları da vardır ve zaten bu önemli noktalar çerçevesinde
yapılacak bir irdeleme iledir ki, kıssanın Yüce Allah'ın
kitabında zikrediliş hikmetlerinden bir bölümünden
yararlanmak mümkün olacaktır. Bunları şöylece sıralamak
mümkündür:

Hazreti Musa'nın kavminden olan Karun, onlara
karşı azmış, başına buyruk kimi
davranışlar içine girmiştir. Onu bu noktaya getiren elinde
tuttuğu zenginliğidir. Buna dayanarak böbürlenmekte, gösterişler
yapmaktadır. Ama, bu kadarla da kalmasa gerek ki, kavminden bazı
kimselerin uyarısına yol açmaktadır.
Anlaşılıyor ki, Karun, elinde bulundurduğu maddî
güce dayanarak kimi taleplerde bulunmaktadır. Bu talepler ne
olabilir? Sorunun yanıtı bellidir: Kavminden diğer
kimseleri de kendisi gibi azmağa, kendisine uymağa çağırmak.

Üstelik bu çağrının kendisiyle
sınırlı bir kişisel çağrı
olmadığını da düşünmek gerekecektir. Âyetlerde
Karun ile birlikte Firavun ve Haman'ın da
anıldığını gözönünde tutmak, başkaca
yorumlara da elvermektedir.

Şöyle düşünülebilir. Firavun'a
gönderilen, Haman'a gönderilen Hazreti Musa, onlarla birlikte Karun'a da
gönderilmiş olduğuna göre, demek ki, bu üçünün azgınlıkta
ve bozgun çıkarıcılıkta ortak bir yanı
vardır, bir işbirliği içindedirler. Zaten hor ve hakir
görülen, arada bir kıyıma uğratılan, tam bir denetim
altında tutulan Firavun dönemi Mısır'daki
İsrailoğullarından herhangi birinin Firavun ve çevresiyle
onların işine gelen bir işbirliği kurmamış
olması durumunda böylesine bir zenginliğe kavuşması
da mümkün olmayacağına göre, açıktır ki, Karun,
kavminin karşısına debdebe ile çıkarak, onları
da işbirliğine çekmek için akıllarını çelmeğe
uğraşmaktadır.

Kavminden kimilerinin Karun'a verilen gibisini
kendileri için de isteyip, onu büyük bir haz saymaları
karşısında, bilgi verilmiş olan kimselerin inanç ve
yararlı işe Yüce Allah'ın sevap vereceğini
hatırlatarak uyarıda bulunmaları, işte, bu çekişmenin,
bu propaganda ve karşı propagandanın ipuçları olarak
değerlendirilebilir. Kavim, sabra çağrılmaktadır.

Bu işbirlikçilik ve kavmin diğer kimselerini
de aynı işbirliğine çağrı, Karun'un içine düştüğü
azgınlığın yalnızca bir yüzüdür. Diğer yüzü
ise, daha çarpıcı ve ilgi çekicidir. Özellikle de çağdaş
düşünceler ve inanışlar bakımından ilginç olan
bu olgu, bilgi ve servet ilişkisi bazında gözlemlenmektedir.

Zenginliği ile böbürlenen Karun'a, kavmi,
"Allah'ın sana verdiği şeyde ahiret yurdunu ara"
uyarısında bulunur. Karun ise, "Bu servet, ancak, bende
olan bir bilimle verilmiştir " der ve kıssanın son
âyetinde ise, Yüce Allah'ın dilediğinin rızkını
genişleteceği, dilediğinin rızkını ise
daraltacağı ölçüsü vurgulanır. Bu üç noktayı bir
arada irdelediğimizde yapılabilecek belirlemeler
şunlardır:

Kavmi, Karun'un servetinin Allah vergisi olduğunu
hatırlatınca, Karun, bu sözlere karşılık,
servetinin kendisinde bulunan bir bilgiden ötürü olduğunu öne
sürerek hem Allah vergisini dışlamağa
kalkışmış, hem de "servet ve bilgi"
arasında bir bağlantı kurmuştur. Bu ifade, bugünkü
ekonomizm hastalığına yakalanmış olanların,
'ekonomi dini inananlarının büyük bir hazla tekrarlayıp
durdukları cümlelerin aynısıdır. Ve, Yüce Allah,
serveti ve imkânı kendisinden bilmeyip de, bilgisinin verimi sayan
Karun'u, ondan önce de daha güçlü ve daha çok toplamış olan
kimseleri yok ettiğini belirterek, muaheze etmektedir.

Burada, belirtildiği gibi, çağın, bu
çağın hastalığının tanısı gözlenebileceği
gibi, 'servet'i kendi bilgi ve becerilerinin verimi sayanlar için bir de
azab ve felâket uyarısı bulunmaktadır.

Anlaşılıyor ki, Karun'un yerin dibine geçirilmek
suretiyle helâkine yol açan azaba uğratılmasının
sebeblerinden biri, onun bir işbirlikçi olarak Firavunla dayanışması
ve bu doğrultuda azmış olması olduğu gibi,
diğeri de Yüce Allah vergisi olan zenginliğini kendindeki
bilgiye bağlayarak bir bakıma bilgiyi
tanrılaştırmış olmasıdır.

Tevrat'ta anılan Korah adlı kimsenin Karun'la
aynı kişi olduğu görüşü yaygın olmakla
birlikte, Kur'ân-ı Kerim ile Tevrat bir arada mütalaa edildiğinde
bu kanı geçerliliğini yitirmektedir.

Kur'ân-ı Kerim'in verdiği bilgilerin
ışığında olaya bakıldığında,
Karun'un İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışından
önce yaşayıp helâk olduğuna kail olmak gerekiyor. Bunun
sebebi ikidir:

Birincisi, Samiri kıssasında açıkça
görüleceği gibi, İsrailoğulları, Mısır'dan
çıkışlarından sonraki zamanlarda zenginlik, debdebe
ve altına karşı pek ilgi duymamışlar, hatta,
Samiri'nin çağrısı üzerine ellerinde bulunan ziynet eşyalarını
onun yaktığı ateşe atmışlardır. Bu
psikolojiyi yaşayan insanların bir başkasının
zenginliği karşısında "bu büyük bir hazdır"
imrenmesi içine girdiğini düşünmek mümkün değildir.
Ayrıca, çıkış halinde habire konup göçen ve
gerçekten de alabildiğine perişanlık içinde günler
geçiren bir topluluk içinde ve toplulukla birlikte herhangi bir kimsenin
anahtarlarını güçlü bir topluluğun
taşıdığı hazinelerini götürmesini varsâymak
için de yeterli tutanak yoktur. Yere geçirilen konağa ilişkin
ifadelerin bir çadırı anlatmada
kullanılamayacağını da gözönünde tutarsak, bu durum
daha belirginleşir.

İkincisi, maddenin başında ilk
sıraya alıntıladığımız âyette,
"Firavun, Haman ve Karun" sıralaması varken, ikinci
sıradaki âyette sıralama "Karun, Firavun ve Haman"
şeklindedir. İlkinde peygamberin gönderildiği kimseler
sıralanmakta; ikincisinde ise, helâk olanlar. İlkinde küçükten
büyüğe bir sıralama varken, ikincisinde bu yoktur. Bu
farklılık, Karun'un Firavun'dan önce helâk edildiğini
belirleyebileceğimiz bir açıklık getirmektedir. Firavun,
İsrailoğulları'nın Mısır çıkışı
sırasında helâk olduğuna göre, Karun, demek ki, Mısır'daki
dönemde helâk edilmiştir.

Kur'ân-ı Kerim'in yorumlarının bu
doğrultuya elverici olmasına karşın, Tevrat, Karun
diye kabul edilen Korah'ın helâkinin Mısır'dan çıktıktan
sonra olduğunu anlatır. Sayılar kitabının 16.
babında hikâye edilen Korah olayında, üstelik, Korah'ın
zenginliğinden filan da söz edilmemektedir. Olay, Korah ve
avanesinin Hazreti Musa'ya kâhinlik için başkaldırısı
biçiminde gelişir. Kavmin yanında daha iyi bir konum ve daha
geniş yetkiler istenmesi için Korah ve kendisi ile birlikte
bulunanlar Hazreti Musa'ya karşı çıkmışlar ve
bunun sonucunda da o, onun adamları, evinin halkı ve çadırı
yerin altına geçirilmiştir. İki olay arasında örtüşen
yan, yalnızca, yerin altına geçirilme olmaktadır. Bu ise,
diğer farklılıklar gözönünde tutulduğunda Karun ile
Korah'ın aynı kişi olduğunu söylemek için yeterli
olmayacaktır. Mümkündür ki, yere geçirme suretiyle helâk hem
Karun için, hem de Korah için gerçekleşmiş olsun.
Zenginliğiyle azan ve çevresini de azdırmak isteyen, bununla da
kalmayıp, servet i kendi bilgisine bağlayarak Allah'ın
vermiş olduğu gerçeğini dışlayan işbirlikçi
Karun ile Hazreti Musa karşısında riyaset davasına
kalkışan Korah, biri Mısır'dan çıkış
öncesi, diğeri Mısır'dan çıkış
sonrası, ayrı ayrı, aynı azaba
uğratılmış olabilirler.

Rivâyetlere gelince: Biraz Kur'ân-ı Kerim'den,
biraz Tevrat'tan alman bilgilere epeyce eklemeler ve
yakıştırmalar yapılarak, Karun hakkında çok
detaylı bilgiler aktarılmıştır. Bir bölümünün
akıl ve mantık kabûl eder yanı bile yoktur. Çoğu da,
Tevrat'tan çok Yahudi sözlü anlatımlarına dayanan
İsrailiyyat ürünüdür ve bunlarla Tevrat arasında bile büyük
çelişkiler bulunmaktadır. Kendi içinde çelişik olan bölümler
de cabası.

Rızkın Allah'tan olduğunu
hatırlatan. Zenginliği kendi bilgisinin verimi sayan. Firavunla
işbirliği yaparak kendi kavmini sömüren, ezen... Hazreti
Musa'nın çağrısı karşısında da düzenlediği
gösterilerle kavmi kendi yanına çekip işbirlikçisi bulunduğu
kimselerin safına katılmağa çağıran. Bütün
bunları yapan ekonomi bilgini ve de kavmine karşı Firavun
işbirlikçisi bir insanın helâkinin anlatılması
yoluyla insanoğlunun helâkini gerektiren durumlardan haber veren
Kur'ân-ı Kerim'in Karun hakkında anlattığı bilgi
bundan ibarettir. Ötesi İsrailiyattır.

Zubeyr YETİK


Konular