Şamil | Kategoriler | Konular

Kanaat

KANAAT

Elinde bulunanla yetinme, dünya nimetlerinden kısmetine
razı olma. İsraf, ihtiras tama' ve israftan kaçınma.
Kişinin Allah'ın kendisine dünya nimeti olarak verdiği
paya rıza göstermesi.

Allah Teâlâ insanların dünya hayatının
süs ve cazibesine aldanarak ahireti unutmaması için, Kur'an-ı
Kerîm'de dünya hayatının geçiciliği ve
değersizliğini vurgulamış, âhiret hayatının
tercih edilmesi gereken bir gerçek olduğunu
anlatmıştır: "Dünya dirliği eğlenceden,
oyuncaktan ibarettir. Âhiret hayatı hakiki hayattır. Bilselerdi
(âhireti tercih ederlerdi)" (el-Ankebût, 29/64). Kur'ân-ı
Kerim insanın tama' ettiği nimetleri sıralayarak
bunların âhiret hayatı açısından asıl gaye
olmadığını anlatmaktadır: "İnsanın
gönlünü çeken kadınlar, oğullar, kantarla altın ve gümüşler,
nişanlı atlar, davarlar, ekinler sevgisi insanlara hõs
gösterildi. İşte bunlar dünya hayatında istifade edilecek
şeylerdir. Asıl barınılacak yer Allah nezdindedir"
(Âlu İmrân, 3/14). Bu âyetler dünya nimetlerini kıyasla
değersizliğini anlatması açısından sonsuz ve sürekli
olan âhiret nimetlerine insanı teşvik etmektedir. Bu
aşıdan insanın manevî faziletlere teşvik edilmesi dünya
nimetlerine karşı insan nefsindeki istekleri törpüleyecektir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) âhiret hayatının merkeziyetini,
temel gaye ve hedef olduğunu; dünya hayatının âhirete
göre düzenlenmesinin gerekliliğini şöyle anlatmaktadır:
"Allahım hayat ancak âhiret hayatıdır" (Buharî,
Rikâk, 1; Cihâd, 33, 110; Müslim, Zekât, 109; Nesâî, Zekât, 80).
Hz. Peygamber dünya malları karşısındaki
tavrını şöyle belirtmiştir: "Eğer benim
"Uhud dağı kadar altınım bulunsa, borç için
sakladığımdan başka, ondan yanımda bir dirheminin
üç gece kalmaması beni sevindirir" (Buhârî, Temenna', 2; Rıkâk,
14; Müslim, Zekât, 31, 32; İbn Mâce, Zühd, 8).

Hz. Peygamber hayatını kifaf ve kanaat
prensibine uygun olarak düzenlemiştir (Ahmed b. Hanbel, VI, 19).
Kanaat az çalışmak, tembellik etmek anlamında
değerlendirilmemiştir. Kanaat, Allah Teâlâ'nın insana
takdir ettiğine razı olmaktır. Sa'd b. Ebi Vakkâs oğluna
şöyle nasihat etmiştir: "Oğlum! Zenginlik
istediğin zaman, onunla beraber kanaat de iste. Çünkü, kanaatı
olmayanı servet zengin etmez.". Bu nasihatten de
anlaşılabileceği gibi kanaat ruhî ve ahlâki bir vasıftır.

Kanaata bazen kişinin yaptığı
amellerde orta yolu takip etmek anlamında da olabilir. Nitekim,
Abdullah b. Amr- b. el-As, Hz. Peygamberin yanına gelmiş namaz
ve oruç hakkında tavsiye istemiştir. Hz. Peygamberin az
şeyler tavsiyesine rağmen, daha fazla yapmaya gücü yeteceğini
söyleyen Abdullah b. Amr, zayıflayıp ihtiyarlayınca
hayıflanıp şöyle demiştir: "Keşke Hz.
Peygamber (s.a.s)'in bana emrettiği şekilde ibadet etmeye kanaat
ederek razı olsaydım" (Ahmed b. Hanbel, II, 200).

Kaanaatin bitmez tükenmez bir hazine olduğunu,
belirten Hz. Peygamber hep şöyle dua ederdi: "Ya rab verdiğin
rızıkla beni kanaatkâr kıl ve rızkı benim için
mübarek eyle" (Keşfü'l-Hafâ, II, 151).

Hz. Peygamber kanaatı ve kanaatın neticesini
şu veciz ifadeleriyle özetlemiştir: "Kanaatkâr ol ki,
insanların Allah'a en çok şükredeni olasın." (İbn
Mâce, Zühd, 24).

Zübeyr TEKKEŞİN


Konular