Şamil | Kategoriler | Konular

Kadıaskerlik

KADIASKERLİK

Asker kadısı veya ordu kadısı.
Başlangıç olarak Abbasîlere uzanacak kadar İslâm
âleminde çok eski bir geçmişe sahiptir. Bunun
karşılığında diğer devletlerde bazen "kadi
leşker" tabiri de kullanılmıştır. Abbasîlerde
ortaya çıkan bu müessese, daha sonraları Harzemşahlarda,
Eyyubîlerde, Memluklularda, Anadolu Selçuklularında ve hatta
Karamanlılarda da mevcuttu. Nitekim 362 (M. 972) senesinde ölen
Muhammed b. Abdurrahman b. Ebu Bekr el-Bağdâdı kadıaskerdi.
641 (M. 1243) te vefat eden Necmeddin Halil b. Hüseyin b.
Aliyyü'l-Hamevî, Eyyubî sultanlarından Melikü'l-Âdil'in kadıaskeri
idi. Bu mansıp, Mısır ve Suriye'de askerî sınıfın
şer'î ve hukukî işlerine bakmak üzere Sultan Selahaddin tarafından
tayin edilen kadıaskerlerle devam etmişti (İsmail
Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti
Teşkilatına Medhal, Ankara 1970, s. 387).

Osmanlı devletinde kadıaskerlik I. Murad
zamanında, Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil Hayrettin
Paşa'nın bu vazifeye getirilmesi ile başlar (Aşık
Paşazâde, Tarih, İstanbul 1332, s. 92). Kaynaklar, ilk
kadıaskerin adı geçen zat olduğunda müttefik olmalarına
rağmen, tayin tarihinde farklı rakamlar vermektedirler.
Osmanlı ilmiye teşkilâtı içinde önemli bir mevkiye sahip
olan kadıaskerlik, Osmanlılarda önemli bir adlî makam idi.

Osmanlılarda Divan-ı Hümâyun azalığı
gibi önemli bir vazife de yüklenmiş olan kadıaskerlerin
vazifeleri sadece askeri saha ile sınırlı değildi.
Aynı zamanda onlar, bütün sivil adlî işlere de
bakıyorlar ve adlî işlere bakan kadı ve bunların
bazı nâiblerini de tayin ediyorlardı.

Fatih Sultan Mehmed'in son senelerine kadar yalnız
bir kadıaskeri vardı. 885 (1480) tarihinde hududların
genişlemesi ve işlerin çoğalması yüzünden biri
Rumeli, diğeri Anadolu olmak üzere ikiye ayrıldı (Mustafa
Nuri Paşa, Netayicü'l- Vukuât, İstanbul 1294, I, 68).
Doğu ve Güney Doğunun Osmanlı ülkesine katılmasından
sonra, Yavuz Sultan Selim tarafından XVI. asrın ilk çeyreğinde
(1516) merkezi Diyarbekir (Diyarbakır) olan Arap ve Acem
Kadıaskerliği adı altında üçüncü bir kadıaskerlik
kuruldu. Kuruları bu yeni kadıaskerliğe de meşhur
âlim ve tarihçi İdrisî Bitlisî getirildi. Daha sonra merkezi başkente
nakledilen bu kadıaskerliğin başına, Fenarîzade
Mehmed Şah Efendi getirildi. 924 (1518) de ise adı geçen zatın
bu görevden ayrılmasından sonra bir müddet vekâletle idareye
başlanan bu kadıaskerlik lağvedilerek vazife ve
salahiyetleri Anadolu kadıaskerliğine bırakıldı.
Böylece Rumeli ve Anadolu Kadıaskerlikleri diye tekrar ikiye
indirilen bu müessese, Osmanlı saltanatının sonuna kadar
devam etti.

Bir kimsenin kadıasker olabilmesi mevleviyet
denilen 500 akça yevmiyeli büyük kadılık makamında
bulunması gerekirdi. Kadıaskerlik müddeti, diğer
mevleviyetler (yüksek dereceli kadılık) gibi bir
yıldır Bu müddeti dolduran kadıasker, görevi sona ermiş
sayılarak yerine sırada olan bir başkası
atanırdı.

Divan üyeleri olmalarından dolayı buradaki
şer'i ve hukukî davaları dinlemelerinden başka, Salı
ve (çarşamba günleri hariç) olmak üzere her gün kendi konaklarında
divan akdedip şer'i işlere bakıyorlardı.
Kadıasker dairesinde birçok memur çalışırdı.
Osmanlı saltanatının sonuna kadar devam eden
kadıaskerlik, en faal rolü Osmanlı devletinde
oynamıştır. Bu devlette, hem resmi bir müessese, hem de
ilmiye sınırının önemli bir organı olarak
kadı ve bazı müderrislerin tayin işi ile ilgilenmesi,
Osmanlı toplum hayatındaki önemini bir kat daha artırıyordu.

Ziya KAZICI


Konular