Şamil | Kategoriler | Konular

ılme'l-yakin

İLME'L-YAKÎN

Delil ve burhan ile elde edilen kesin bilgi. Yakîn,
kesin bilgi demektir.

Kur'an-ı Kerîm'de de yakîn, zannın
karşıtı olarak zikredilmektedir: "Artık pek
azı hariç, onlar inanmazlar. Küfürlerinden ve Meryem'e büyük bir
iftira atmalarından 'Biz Allah'ın elçisi, Meryem oğlu
İsâ Mesih'i öldürdük!' demelerinden ötürü... Oysa onu
öldürmediler ve asmadılar; fakat öldürdükleri kimse Asa (a.s.)
gibi göründü. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler,
ondan yana tam bir kuşku içerisindedirler. O hususta bir bilgileri
yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu yakînen öldürmediler (onu
öldürdüklerini kesin olarak bilemediler)" (en-Nisâ, 4/157).

Kesinlik ifade eden bilgiler arasında da bir
derecelemenin mevcut olduğu bir vakıadır. Kesin bir bilgi,
kalbe daha da itminan verebilir. Bu nedenle âlimlerin bir kısmı,
kesinlik ifade eden bilgileri ilme'l-yakîn, ayne'l yakîn ve
hakka'l-yakîn olmak üzere üç kademeye ayırmışlardır

a- İlme'l-yakîn: Sâlim akıl ve sahih naklin
ifade ettiği bilgidir. Kesinlik ifade eden bilgilerin en
aşağı derecesidir.

b- Ayne'l-yakîn: Duyularla ya da tecrübe ile elde
edilen, bizzat müşahede sonucu ortaya çıkan bilgidir. Bu
meyanda; Leyselhabiri kelyekini.

"Verilen haber, görülen şey gibi
değildir" denilmiştir. Buna misal olarak Hz.
İbrahim'in ayette geçen şu sözü zikredilir: "İbrahim
de bir zaman;'Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!'
demişti. (Allah);'İnanmadın mı?' dedi. (İbrahim);'hayır
(inandım), fakat kalbim mutmain olsun diye (görmek istiyorum)' dedi"
(el-Bakara, 2/260). Hiç şüphesiz Hz.İbrahim, Allah'ın
ölüleri dirilttiğini biliyor ve buna inanıyordu. Ancak gözleriyle
buna şahit olmak istiyor ve böylece gönlünün daha da mutmain
olacağını ifade ediyordu. Yani ilme'l yakîn'den
ayne'l-yakîne varmak istiyordu (İsmail Hakkı İzmirli, Yeni
İlm-i Kelâm, Ankara 1981, s. 41).

Hakka'l-yakîn: Bizzat yaşanarak elde edilen
bilgidir. Kesinlik ifade etme bakımından en üstün bilgi çeşididir.

Meselâ, denizde suyun bulunduğuna dair bilgi,
ilme'l-yakîn; denizin yanına gidip denizdeki suyu gözle görmek,
ayne'l-yakîn; içine dalıp yüzmek ise, denizde su bulunduğuna
dair hakka'l-yakîn derecesinde bir bilgi elde edilmiş olur (Tehanevî,
Keşşâfu lstılâhâti'l-Funun, İstanbul 1984,II,
1538).

Kur'an-ı Kerîm'de Tekâsür sûresinde 'ilme'l-yakîn'
ile 'ayne'l-yakîn' bir arada zikredilmekte ve ayetlerin siyakından
ayne'l-yakin'in ilme'l yakîn'den daha üstün olduğu
anlaşılmaktadır. Söz konusu surede yüce Allah şöyle
buyurmaktadır.

"Hayır, kesin bilgi ile (gerçeği)
bilseydiniz (böyle yapmazdınız). Elbette cehennemi göreceksiniz.
Sonra onu yakîn olarak (açıktan açığa) göreceksiniz."
(et-Tekâsür, 102/4-7).

Hakka'l-yakîn de, Kur'an'da iki yerde zikredilmektedir:

"Ama yalanlayıcı sapıklardan ise;
kaynar sudan bu ziyafet ve cehenneme atılma var. Kesin gerçek budur
işte " (el- Vakıa, 56/91 -95).

Bu terkip bir de Hâkka sûresinde geçmektedir ki
burada (69/51) Kur'an-ı Kerim hakkında
kullanılmıştır.

Bazı müellifler, ayne'l-yakîn için Hz.
İbrahim'in yukarıda sözkonusu ettiğimiz isteğini
misal verdikleri halde, tasavvuf ehlinden âriflerin ilimlerinin
hakka'l-yakîn derecesinde olduğunu zikrederler (bk. İsmail
Hakkı İzmir/i, a.g.e, s. 41-42; Şerafettin Gölcük-Süleyman
Toprak, Kelâm, Konya 1988, s. 78-79).

M.Sait Şimşek


Konular